İSVEÇ’TEN… İsveç’te ‘töre’ cinayetleri

İsveç, kadın hakları en gelişmiş ülkelerden  biri  olarak tanınır. Hatta, bu  ülkede  kadınların erkeklerden daha  ileri yasal haklara  sahip  oldukları  dahi söylenebilir. Ancak, bütün bu haklar, göçmen kökenli kadınlar için  geçerli değildir.

Türkiye’nin Doğusundan, Güneydoğusundan veya K.Maraş’tan  gelmiş  bir aile de, İsveç’te “aile meclisi”ni  rahatlıkla toplayabilir, amca oğluyla evlenmek istemeyen  kızları hakkında ölüm kararı alabilir, “töre” cinayetleri  işlenebilir…

Galiba bu, yasalardan çok kafalarla ilgili bir sorun..

Fadime Şahindal, Pela Ertuş, Berivan, Sara, İsveç’te  “töre” cinayetlerine kurban  giden Kürt kızlarından bazıları. Aile meclislerinin kararlarıyla, annelerinin, kardeşlerinin  gözlerinin önünde öldürüldüler. Ya da, “tatile gidiyoruz” denilerek alınıp memleketlerine  götürüldü, oralarda infaz edildiler…

Pela Etruşi, 20 yaşındaydı. “Aile namusunu kirlettiği” gerekçesiyle hakkında ölüm kararı alınmış Kuzey Irak’lı bir Kürt kızıydı.Ancak, gürültü koparmamak için infaz İsveç’te yapılmak istenmiyordu. İki amcası ve  babası “memlekete akrabaları görmeye gidiyoruz” diyerek onu alıp Kuzey Irak’a götürdüler.Avustralya’da yaşayan dedesi çağırıldı. Karar, “aile meclisi”nde bir kez daha görüşüldükten sonra kesinleştirildi. Pela, 1999 yılının Haziran ayında, babası ve iki amcası tarafından Duhok’ta öldürüldü.

Kız kardeşi durumu İsveç polisine bildirdi. İki amca, İsveç’e döndüklerinde gözaltına alındı, tutuklandılar. Ancak, bir  sorun vardı.O güne dek İsveç Ceza Yasası’nda, “töre” cinayetlerini karşılayacak bir madde yoktu. Meclis toplandı.Yeni  yasa çıkarıldı. Cinayeti işleyenlere  ömür boyu hapis cezası verildi.

Ancak, yeni yasal düzenleme kafalardaki “töre” cinayetlerini bitirmeye yetmedi. Yasa çıkarıldıktan kısa bir süre sonra, Malmö’de,  Lübnan’lı bir baba, “erkek arkadaş edinerek aile namusunu kirlettiği” gerekçesiyle, kızını iple  boğdu.

Daha sonra, Sara adlı bir Kürt kızı evinden kaçarak İsveçlilere sığındığı için, ailesinin aldığı kararla, 16 yaşındaki kardeşi ve 17 yaşındaki kuzeni tarafından öldürüldü.

Berivan, K.Irak’ın  Zaho kentinden göçerek İsveç’e yerleşen Hamit Osman’ın eşiydi. Beş çocuk annesiydi.”Başka erkeklerle ilişkiye girdiği” gerekçesiyle kocası tarafından 38 bıçak darbesiyle öldürüldü. Berivan’ın ailesi kızlarına sahip çıkmadı. Kız kardeşi,”Hamit’in ellerine sağlık, namusumuzu temizledi!” dedi. Ortada kalan çocukları, İsveçli koruyucu ailelerin yanına verildi.

Tingsryd kasabasında, 16 yaşındaki G.adlı Kürt kızı da, “aile namusunu kirlettiği” gerekçesiyle, babası  tarafından, annesi ve kardeşlerinin gözleri önünde öldürüldü. Olayı izleyen kardeşlerden  biri konuşma  yeteneğini yitirdi.

Stockholm’de, Mardin’li bir kişi, eşini boğarak  öldürdükten  sonra,  cinayete intihar süsü vermeye çalıştı.Polis, olayın “ töre” cinayeti olduğunu ortaya çıkardı.

Stockholm’de, İranlı bir kadın, boşanmak istediği kocası tarafından öldürüldü.Kocası, daha sonra silahıyla polise teslim oldu. Devlet, aileye ait 4 ve 13 yaşında iki çocuğu İsveçli ailelerin yanına yerleştirdi.

Kristianstad kentinde, K.Irak’lı bir aile, “erkeklerle gezmek” le suçladığı kızlarını yaz tatilinde götürdüğü  Duhok’ta  öldürmek istedi.Ancak, durumu fark eden kız, bir  yolunu bulup İsveç polisine haber vermeyi başardı. İsveç polisinden oluşan bir ekip Kuzey Irak’a gitti.Yapılan incelemede, genç kızın yaşamının tehlikede olduğu saptandı. Şimdi, ailesi tarafından İsveç’e  geri gönderilmeyen kızın sağ olup olmadığı belli aralıklarla kontrol ediliyor.

Alvesta kentinde de, eşinden ayrılmak isteyen bir çocuk annesi kadın, öldürülmek üzere Kuzey Irak’ın Hevlar  kentine götürüldü. Ancak, daha sonra kendisinden bir haber  alınamadı.
 
FADİME’NİN DRAMI

İsveç’te  işlenen “töre” cinayetlerinin  en trajik  olanı ise Kahramanmaraş’lı Fadime Şahindal’ın  öldürülmesidir..

Fadime’nin öldürülmesinin üzerinden beş yıl geçti. 2002 yılının Ocak ayında  babası tarafından öldürülen Fadime Şahindal, İsveç’e, daha yedi  yaşındayken ailesiyle birlikte K.Maraş’ın Elbistan ilçesinden  gelmiş bir Kürt kızıydı. Östersund’da sosyoloji  okuyordu. Gençlik  örgütleri içinde aktif  bir konumdaydı.

***

…Fadime, 7 yaşındayken ailesiyle  birlikte İsveç’e  geldiğinde  her şey çok  güzeldi.

Ancak, yaşı ilerledikçe sorunlar ve yasaklar da artıyordu. Önce, okuldaki İsveç’li arkadaşlarıyla oyun oynaması, okul sonrası etkinliklere katılması yasaklandı. Hala koşup oynamak isteyen bir çocuk  olmasına  karşın, ona, artık büyüdüğü, genç kız  olduğu söyleniyordu. Artık, annesine yardım eden, ev  işleri yapan   terbiyeli bir kız olarak yetişmesi gerekiyordu. İsveç toplumunda derdini anlatacak kadar okuma yazma ve  dil öğrenmesi yeterliydi. Sonra da evlenecek, çoluk çocuğa karışacaktı.İnsanın, kocasına hizmet etmesi, çocuklarına bakması  için fazla  eğitim görmesi gerekmiyordu.

O da büyük ablanın yolunu izlemeliydi. Büyük ablası aile geleneklerine boyun eğmiş, Türkiye’den getirilen kuzenlerden biriyle evlendirilmişti. Şimdi sıra  diğer kuzen  ve Fadime’deydi…

Fadime, kendisinden beklenmeyen bir kararlılıkla ailenin bu isteğine karşı çıktı.
Çünkü, evlenmek için  hem yaşı daha küçüktü; hem de insanın, yaşamını kimle  paylaşacağına kendisinin karar  vermesi gerektiğini  öğrenmişti.

Bu karşı çıkış, aile  kurallarına baş kaldırmak anlamına geliyordu. Geleneklere göre, insanın, kendisinden önce ailesini düşünmesi  ve  “aile şerefi” ni her şeyin üzerinde tutması  gerekiyordu.

Fadime, büyüdükçe yaşadığı değişimi fark ediyordu. Her gün İsveç okuluna gidiyor, arkadaşlarının çoğu İsveç’liydi. İsveç yemekleri yiyor. İsveç televizyonunu izliyordu. Dışarıdaki yaşam, evin içindeki düzenden çok farklıydı.

Fadime Şahindal, öldürülmeden kısa  bir süre  önce, çocuklarla dayanışmayı amaçlayan “Rädda Barnen” adlı kuruşta yaptığı konuşmada, kendisindeki bu değişimi, “Kendi yaşam kurallarımı kendim belirlemek, kendi ayaklarımın üstünde durmak,yaşantımın, yaptıklarımın sorumluluğunu almak istiyordum. Başkalarının benim yerime karar vermesini, düşünmesini, hareket etmesini istemiyordum. Bireysel geşimim benim için önemli  ve belirleyiciydi.” diyerek  özetliyordu.

Fadime’nin ailesine  göre ise, İsveçliler, “Kültürden ve ahlaki değerlerden yoksun; içki içmek, dans etmek ve önüne gelenle yatmaktan başka bir şey bilmeyen, aile yaşamı tanımayan” insanlardı.

Onların bu düşünceleri, kulaktan dolma bilgiler ve  önyargılardan ibaretti. Çünkü, hiç bir İsveçli ile uzak, ya da yakın  herhangi  bir ilişkileri  olmamıştı.

Fadime, bir süre İsveç ve ailesinin birbirlerinden farklı değer yargılarını dengelemeye çalıştı. Ancak, bu çifte standart  ve iki  yüzlü yaşam, iki toplumun da beklentilerine karşılık verme  çabası onu yoruyor, şaşırtıyor, çaresizleştiriyordu…

Ya ayağa kalkması, karşı çıkması; ya da boyun eğmesi, teslim olması gerekiyordu.

O karşı çıkma yolunu seçti.

İşte, İsveç’li  erkek  arkadaşı Patrik, tam  o noktada yaşamına  girdi.

Kısa sürede birbirlerine sevdalanmışlardı.

Ancak, Fadime, ailesinin onaylamadığı  bu ilişkinin  getireceği riskleri  de çok iyi biliyordu.

Patrik’le bağlarını, dört duvar arasına gizlenerek ve her an yakalanma korkusunu yüreğinde taşıyarak sürdürdü.

Bu durumun uzun sürmesi mümkün değildi. Sürmedi de. İlişkileri kısa sürede fark edildi. Bir gün  Patrik’le el ele dolaşırken Fadime’nin  babasına yakalandılar. İşte, dünyanın sonu  gelmişti.Adam çılgına döndü! Sokak ortasında Fadime’yi ve Patrik’i tekme, tokat  dövdü! Fadime’nin bu durumu kavraması kolaydı; “Bir babanın, ailenin namusunu, kızlarının bekaretini korumak için kızlarını dövmesi doğaldı.”

Ancak, Patrik, olan  bitene akıl erdiremiyordu.

Fadime, o günlerde içine düştüğü çıkmazı şöyle anlatıyordu:

“Benim Patrik’le ilişkimi sürdürmem, ailemin istediği gibi geleneksel bir evlilik yapamayacağım, yani  bir Kürtle evlenemeyeceğim anlamına geliyordu. Bütün sülaleyi rezil etmiştim. Sülalemde  daha önce hiç kimsenin yapmaya  cesaret edemeyeceği affedilmez  bir şey yapmıştım. Dünyayı  başlarına  yıkmıştım. Onların gözüyle ben, ‘terbiyeli  bir Kürt kızı’ ndan, ‘ asi bir orospuya’ dönüşmüştüm. Prestijlerini kurtarmak, çevreye  karşı  namuslarını korumak  için benimle başedebileceklerini kanıtlamaları gerekiyordu.Benim karşı çıkışım şiddetle cezalandırılmalı ve ben yaptıklarımın bedelini kanımla  ödemeleyidim. Yaşadığımız Uppsala kentini terk etmek zorunda kaldım, yoksa beni sağ  bırakmayacaklarını biliyordum. Sundvall şehrine kaçtım. Ailem, izimi orada da buldu. Erkek akrabalarım telefonla  sürekli  tehdit  ediyordu.Ellerinden  kaçamayacağımı  söylüyorlardı. Beni öldürme  görevi küçük erkek  kardeşime  verilmişti. Bu iş  için  onun  seçilmesi  çok  doğaldı. Çünkü, yaşı  küçük  olduğu için  ağır  bir ceza  almayacaktı. Ayrıca, ailenin  tek  oğlu  olarak ‘ailenin kirlenen  namusunu  temizlemek’ de  onun göreviydi.”

Fadime, kendi yaşantısına sahip  çıktıkça, ailesinden  merhamet dilenmedikçe durum  daha  da  kötüye  gidiyordu.

Tehditlerin giderek  artması  üzerine  polisten yardım  istemek  zorunda kaldı.
Fakat,polisin  de onu  ciddiye  almadığını  dehşetle  fark etti. Polise göre, Fadime düş  dünyasında yaşayan bir hayalperest, ya  da  kendilerine masal  anlatmaya  çalışan biriydi. Ailesinden farklı yaşam tarzı  seçtiği için bir kızın öldürülmeye  kalkışılması İsveç’te ne görülmüş, ne duyulmuş bir şeydi. “Ne yani, sana gece gündüz  bekçilik yapmamızı mı bekliyorsun? Git, ailenle açık açık konuş, bu benim kendi yaşamım, kimseyi ilgilendirmez de!” dediler.

Fadime  Şahindal, “Rädda Barnen”de yaptığı konuşmada, yaşamının bundan sonraki bölümünü ise şöyle özetliyordu:

“Polis karakolundan çıktığımda çaresizlik ve umutsuzluk içindeydim. Son çıkış yolum medyayı yardıma çağırmaktı. Niyetim, sorunu tartışmaya açmak, böylece dikkatlerin ailemin  üzerine çevrilmesini ve onları kararlarından caydırmasını sağlamaktı.

Göçmen kızların İsveç’te yaşadıkları baskıyı açık açık anlatmayı tercih ettim. Baskı altında, her an öldürülme  tehlikesi içinde yaşayan, korku ve çaresizlikten ailelerinin her isteğine boyun eğen kızların sesi olmaya  çalıştım.

Dövülme olayından sonra ölüm tehditlerinin de giderek artması üzerine kardeşimi ve babamı polise şikayet etmek zorunda kaldım. Çıkarıldığımız mahkemede, babam ve kardeşim tehdit ve dayaktan ceza aldılar.

Kısa bir süre sonra da erkek arkadaşım Patrik bir trafik kazasından  öldü!

Bunun gerçekten bir trafik kazası mı, yoksa bir cinayet mi olduğu aydınlatılamadı.

Kalbim paramparça, Sundsvall şehrine geri döndüm. Çaresizdim. Artık bedenen  ve ruhen tükendiğimi hissediyordum. Huzurlu yaşamaktan başka bir şey istemiyordum. Bundan  sonra, bir daha ailemle ve akrabalarımla asla görüşememek duygusu içimi acıtıyordu.

En çok da annemi özlüyordum. Çocukluğumdaki gibi onun kollarına  sığınmaktan başka hiçbir şey  istemiyordum. Ama, bunun  artık mümkün olmadığını da biliyordum.

O, bir anne olarak, beni “terbiyeli ve uysal bir  kız” olarak yetiştirememişti. Benim “kötü bir kız” olmamda onun da sorumluluğu vardı. Şimdi  bir de benim  safımda yer alırsa durumu daha da zorlaşacaktı.

Şimdi Östersund’da oturuyorum ve orada sosyoloji öğrenimi görüyorum.

Amacım, benim gibi çaresiz kızlara yardımcı olmaktır.

Bugüne dek olanlardan ötürü aileme karşı içimde herhangi bir öfke ve nefret duymuyorum.

Bunun kime ne faydası  olacak ki?

Ailem, bir kızlarıyla  birlikte “namus ve şerefini” yitirdi.

Ben ise en sevdiğim yakınlarımı…

Hem kendi hayatını yaşayabilmek, hem de ailesiyle  birlikte olabilmek, hangi kültürden gelirse gelsin her  genç  kızın  ve kadının en vazgeçilmez hakkı olmalıdır.

Yaşam öykümü, benim durumumdaki  kızlara bir yararı olur umuduyla  paylaştım.

Hiç olmazsa onlar, benim  yaşadıklarımı yaşamasınlar…”

***

Fadime Şahindal, bu söyleşiden kısa bir süre sonra, bağlı olduğu  gençlik  örgütü  tarafından, Kenya’ya  gitmek üzere görevlendirildi. Orada, hem  kendisine verilen  sorumluluğu  yerine getirecek, hem de olaylardan bir süre uzak kalarak dinlenme  fırsatı bulacaktı.

Öldürüldüğü  gün, Uppsala’daki  kız kardeşinin evinde annesi ve diğer  kız kerdeşleriyle  gizlice buluşmayı kararlaştırmışlardı. Vedalaştıktan  sonra, ertesi  gün Kenya’ya  uçacaktı.

 Bu buluşma anını başka  bir akrabasından öğrenen  Rahmi  Şahindal, silahıyla eve geldi, 26 yaşındaki  kızı Fadime’yi başından  kurşunlayarak  öldürdü!

***

Bu yılın Mart  ayında Sosyal Demokrat Parti Kongresinde genel başkanlığa getirilmesine kesin  gözüyle bakılan  Mona Sahlin, Fadime Şahindal öldürüldüğünde göçmenlerin topluma uyumundan  sorumlu bakandı. Fadime’yi yakından tanıyan Sahlin, o gün duygularını şöyle  ifade ediyordu:

“Bugün çok ağladım ve oldukça üzgünüm! Fadime Şahindal’dan  daha güzel, daha güçlü ve daha cesur bir insanla hayatımda karşılaşmadım.”

Bir Karadeniz türküsü, tıpkı Fadime gibi “töre” cinayetine  kurban  giden Feride’nin acıklı öyküsünü şöyle  anlatır:

“Giresun’un içinde
İki sokak arası
Altı kurşun attılar
Üç de bıçak yarası
Vuruldum düştüm yere
Gidemedim uzağa
Ne edelum Feridem
Düşürdüler tuzağa

Giresun’un içinde
Yeşil fındık bahçası
Vurdular Feridemi
Yere düştü bohçası…”

İster Giresun’da olsunlar, ister Diyarbakır’da, İstanbul’da, İsveç’te… Fadime’lerin, Feride’lerin, Pela’ların, Berivan’ların, Sara’ların  kaderi hiç değişmiyor…

647080cookie-checkİSVEÇ’TEN… İsveç’te ‘töre’ cinayetleri

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.