Çoktandır kendimi bir yarış atı gibi görüyordum.
Hızlı koşan çabuk yorulurmuş.
Siyaseti dolu dolu yaşadığımız günlerde, Köy Enstitülü öğretmenim, “Çocuklar, yüz metreye mi koşacaksınız, yoksa bin metreye mi?Eğer bin metreye koşacaksanız nefesinizi iyi ayarlamanız gerekir. Çok hızlı koşarsanız , daha yüz metreye bile varamadan tıkanır, bin metreye ulaşamazsınız..” diyordu.
Biz de onu “pasifist” olarak eleştiriyorduk..
Herkese laf yetiştiren,
Her “köşe” ye maydanoz olan ben, birden bire sustum…
Kimseye haber vermeden tüydüm, bir haftalık “tatil kaçamağı” yaptım.
Döndüm ki, özel ileti kutularım mesajla dolmuş..
Daha önce beni “Çok konuşuyorsun, erken öten horozun boynunu koparırlar “ diye eleştiren arkadaşlarım, bu kez ” ne oldu sana, birden bire maydanoz yutmuş papağana döndün, neden sustun!” diye başlayan mesajlar göndermişler.
Hatta, bizim Mahmut Şenol’unkine benzer bir üslupla, “Bir hadise mi var, can ile canan arasında “ diyenler bile olmuş…
Biliyorum bana bu kısacık tatili de çok görenler olacak. Solcuların viski içmeye, filtreli sigara tüttürmeye hakları yokmuş ya, “Mangalda kül bırakmıyorsun ama, eğlencenden, tatilinden de hiç geri kalmıyorsun” diyenler de olacak.
Alanya’ya, bir haftalık ani bir tatil kaçamağı yaptım.Faruk Bey’e bile haber veremedim, sadece bizim Birsen (Altıner) Hanım’a duyurdum.
Bizim medya efendileri gibi, tatil merkezlerinde,yazı karşılığında bedava tatil yapmaya gitmedim.
Öyle uzun uzun turizm tahlilleri yapacak halim de yok.Ancak, geçmiş yıllarla kıyasladığım, gördüğüm, duyduğum kadarıyla, Alanya, turizmde son on yılın en kötü günlerini yaşıyor.
Oteller, sahiller bomboş.
Galiba, erken öten horozu değil de, altın yumurtlayan tavuğu kesmişler.
Turizmciler, bu bu gerilemenin nedenini Hz.Muhammed karikatürlerine, Trabzon’daki Hristiyan rahibin öldürülmesine ve Avrupa’da, Türkiye ile ilgili yayılan “İslamcı” havaya bağlıyorlar.
Bir hafta boyunca hiç internete girmedim.Açık Gazete’yi açıp bakma fırsatı bile bulamadım.
Arkadaşlarım bağışlasın ama, yazdıklarını da hiç merak etmedim.
Yaz yaz, sonu yok..
Okuma özürlü ülkede, al takke, ver külah sadece birbirimizi avutuyoruz.
Kimse kimseyi anlamıyor.
Bundan önceki “revizyonist” başlıklı yazıma gelen eleştirilere bakıyorum
Beni en iyi anlaması gerekenler bile yanlış anlamış..
Imanuel Kant, ölürken, “ İşte bu iyi ..Beni sadece bir öğrencim anladı, o da yanlış anladı” demiş.
O yazımdan dolayı, ne Hükümetçiliğim kalmış, ne Fetullah’çılığım
Vay ki, vay!
Ben o yazıya yüreğimi koydum,hala da her satırının arkasındayım.
Amacım, bir grubu , bir çevreyi eleştirmek değildi .
25-30 yıl öncesine ait kendimle bir hesaplaşma, bir özeleştiriydi.
Kimse geçmişinden ders çıkarmıyor, bari ben çıkarayım, dedim.
Grup ismi vermedim, bugünlerle bir bağlantısını kurmadım.
25 yıl öncesinin özeleştirisini yapmak nasıl AKP’ye ve Fetullah’a hizmet oluyor bunu da anlayan beri gelsin?
Günahıyla, sevabıyla o geçmişte benim de sorumluluğum vardı. O yüzden faturayı da daha çok kendime çıkarmaya çalıştım.
Yazar İrfan Yalçın, “Genelevde Yas” romanında yaşamının bir dönemini anlatırken “Ömrümün balıydı o yıllar” diyor.
Acısıyla, tatlısıyla, yaşanan onca olaya karşın, ben kişiliğimi o yıllarda buldum. Gerçekten, o yıllar benim de ömrümün balıydı …
Biz devrimi çok sevmiştik..
Ben, arkadaşlığı, özveriyi, devrimci dayanışmayı o yıllarda öğrendim.
İzlediği yolun yanlışlığına doğruluğuna bile aldırmadan, ülkesi için gözünü kırpmadan canını feda eden insanları ben o yıllarda tanıdım.
Şimdi neredeler benim o güzel insanlarım?
Neden öldüler?
Neden yok oldular?
Bunu sormaya hakkım yok mu?
Biz nerede yanlış yaptık?
Bunu anlamaya çalışmanın adı neden Hükümet’ çilik, Fetullahçılık olsun?
Tam tersine, şimdilerde, kendi yarattığı Frankeştayn’dan korkan adam konumunda dolaştığına bakmayın, biz o yıllarda birbirimizi yerken Süleyman Demirel, bir gecede 50 bin imamı memur kadrosuna geçiriyor,Meydanlarda Kuran’a el basarak, “Benim vatandaşım göğsünü gere gere ben Müslümanım diyebilmelidir” diyerek bağırıyor, bugünlerin zeminini hazırlıyordu.
Biz ise birbirimizle didişmekten bütün bunları göremiyorduk…
Türkiye’nin geleceği ile ilgili değerlendirmelerde, Şeriat tehlikesi yerine, “Sovyet tehlikesi”ni hedef gösteriyorduk..
O yıllarda, “Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz “ sözü de bize aitti.
Geçmişimizi iyi irdelemeden, ondan dersler çıkarmadan gelecekle ilgili doğru adımlar atmamızın mümkün olmadığını düşünüyorum…
Kendimi, “savunma” konumunda görmüyorum.
Bütün bu eleştirileri teşekkür ederek Açık Gazete okurlarının değerlendirmesine bırakmak istiyorum.
Benim bugünkü telaşım başka…
Bu bir haftalık süre içinde, yukarılarda olamamaktan en çok yakınan bizim Mahmut Şenol bile zirvelere tırmandı, ben ise en altta, “küme düşmek” üzereyim.
Çok gerilerde kaldım.
Daha fazla uzatmayayım.
Pir Sultan’ın dediği gibi:
“Geçti dost kervanı, eyleme beni…