İSVİÇRE’DEN… Ahmet Hakan’a Sitem!

Azizim Ahmet Hakancığım, dün mahalle takımına alınmadığınızı köşe yazınızda okudum. Top toplama görevine razı olduğunuzu öğrenince, bir an kendimi Dostoyevski’nin İnsancıkları’nı okuyormuşum gibi gözlerim buğulandı, bir keder bastı..

Azizim, siz St. Petersburg sosyetesinin içine “palto”nuza sıkı sıkıya sarılmış Gogol vari bir çalımla girmiştiniz.Teşvikiye’nin berber salonunda göründüğünüz o ilk günü hiç unutamıyorum. Pek bir gürültü koparmıştınız. Ama azizim, bu kadar sıkı pes etmenize bir anlam veremedim. “Ölü Canlar’’ın dahi para ettiği bir mahallede, mahalle takımları daha kurulur kurulmaz, kenara çekilip bohem takılmanızı size yakıştıramadım…

Azizim hakkınızın yendiğine, Zürich şehrinin bu sisli tepesinden dahi görebiliyorum. Hani kızmamak elden değil, mahalleye yeni taşınan Yılmaz Özdil gibi, derinlikten yoksun, üstelik kilolarıyla mahalleye hiç yakışmayanlar dahi ilk on bire alınırken, sizin gibi mahalleye arka kapıdan girmiş, tüm şimşekleri üzerine çekmiş ve de mahallenin sıkıcılığını bir anda dağıtıvermiş, yarı marjinal birini almamalarına doğrusu kırıldım. Sizsiz bir maç, Sergensiz maça benzer. Bazen kendi kendinize çalım atsanız da, sizde seyirlik bir doyum var. Yılmaz Özdil öyle midir?

Yalan olmasın ben olsam;  Ertuğrul’la, Fehmi Koru ağabeyi de bu takıma almazdım.. Kuzum bunların mahalle kültüründen filan anladıkları yok. Mahalleli bunların yüzüne “sizi seviyoruz manasında bir şeyler mırıldansa da”. Gerçekte bunları sevmiyor. Mesela Ertuğrul Esenler’de oturup, mahalleliye, “bizim Bebek’te evimiz var” diyen tiplerden. Arkasını döner dönmez, “yalan. Madem öyle neden oraya taşınmıyorlar?” Fiskosunu duyunca yukarı çıkıp, sosyete partilerinde çekilmiş fotoğrafları mahalle dışına çıkamayanların gözünün içine sokma görgüsüzlüğü var. Fehmi ağabeyse, tam bir gizlilik abidesi, derin bağlantılarım var havasında…

Benim bu Yılmaz Özdil’e itirazımın bir nedeni de, Ertuğrul’un yerine talip olur korkusudur. . Bir düşünün Azizim, bir sabah büyük gazeteyi elimize alıyoruz, o da ne Hilariy’in yanında papyonunu takmış, tabii enine biraz daha genişlemiş bir Yılmaz Özdil sırıtıyor. ‘Tamam. Götürüp bizim çocuklara gösterecem, bak bu ben bu da Hilariy, ABD’nin başkan adayı…’ Almanlar buna schreklich diyorlar, yani berbat. Oysa Ertuğrul’un bir raconu var, mahalleliye karşı, ‘bunlar bilmezler’ havası takınsa da, en azından NewYork partilerinde Fransız kalmıyor…Hani insan zorlansa, Hilariy ile çekilmiş resmini odasına dahi asar…

Azizim size itirazım ise, başında da belirttiğim gibi, kendinize biçtiğiniz top toplama görevi. Biliyorum, bundaki amacınız, “ben sadık bir mahalleliyim” duygusallığı. Ama inanın bana sizden bu sadakati bekleyen yok. Siz mahalleye bir tat lezzet getirdiniz. Önceleri Teşvikiye sıkıcılıktan geçilmiyordu.

Siz Dostoyevski, Gogol okumuş adamsınız, onlar tüm hayatları boyunca, topçuları değil, top toplayıcıları yazdı. Mahalle sahalarının bu gerçek emektarlarını bir gören onlar ordu. Oysa siz ne yaptınız, gelip bu emektarların işine göz koydunuz. Kuzum siz ya mahalle takımı nasıl kurulur görmediniz ya da ilk on bire giremedim diye, çamur sahanın zavallı top toplayıcısına saldırdınız. Yaşar Kemal’in, “siz zulüm görenin zulmünden korkun” dediği bu olsa gerek. Çaresizlikten kendinden zayıfa saldırma cüreti.. Yakışmadı Ahmet Hakancığım, yakışmadı…

Mahalle takımı dediğiniz illa on  bir, on bir olmasına gerek yok. Aradaki fazla oyuncu, yarı devre birinde, yarı devre diğerinde oynayabilir. Valla bizim mahallede böyle yaptığımız çok olmuştur. Bu yarı devre işini ben size çok uygun buldum. Hangi tarafta olsanız, takımınız için mücadele edeceğinizden eminim.

Azizim, benim okuduğum İstanbul Kocasinan Lisesi’nin arkasında Soğanlı deresi vardı. Biz maçlarımızı bu sahada yapardık. Siz top toplamak diyince benim aklıma bu dere geldi. Derenin kıyısında, Bünyemin adında tek ayağı sakat bir delikanlı, yağmur, çamur demeden bu sahanın etrafında gelip giderdi. Yağmur sularının getirdiği çer çöpü, toplar, inşaatlardan getirdiği kireçle, ceza sahasını, kale direklerini, orta sahayı bir güzel çizerdi. Ancak takımlar kurulduğunda Bünyemin hep unutulurdu. Yalvaran gözlerle, bir takımın kalesine geçmeyi umardı. Elinde kendisinin hazırladığı, eldivenlerini bir çıkarır bir takardı. Ancak kimsenin kendisini almadığını görünce, sahanın dere tarafına geçer, topun dereye gitmesini beklerdi. Top dereye kaçtığında dünyalar onun olurdu. Bir ayağını arkadan sürükleyerek, topu dereden getirir, sakat ayağını kendine destek yapar, sağlam sağ ayağıyla topu sahaya doğru havaya dikerdi.

Bazen de mahallemizdeki Eyüp amcanın, arsasında dokuz ayalık oynardık. Arsanın etrafında bir metre yüksekliğinde bir duvar vardı. Top oynamaya uygun olmasa da, dokuz aylık için çok iyi bir yerdi bu arsa. Ancak nedense, bazen sinirlenen Eyüp amca, elinde bir sopayla gelirdi. Bünyemin dışında hepimiz, duvardan atlar kaybolurduk. Dayağı Bünyemin yerdi..

Azizim, talip olduğunuz top toplama işinin kimin hakkı olduğunu, umarım fark etmişsinizdir. Eyüp amca, yani Büyükanıt Paşa sinirlenip sahaya indiğinde, geriye kimin kalacağını bir düşünün. 12 Mart’ta kalanı, 12 Eylül’de kalan kimdi, size sorarım? Doğu Perinçek…

Ben ta ilk günden beri, bu top toplama işine, mahalle sahasını büyük bir ustalıkla hazırlayan, Doğu Perinçek’i düşündüm. Gerçi Yalçın Küçük hocam da var. Ama o bu esnalarda, kendine uğraşacak başka işler bulur. Nasıl olsa herkes dönüp onun yanına gidecek ve Hoca takım yenilmişse, maçı Sabataylar organize etti diyecek ve hepisi yapma ya Hocam, deyip Hoca’nın kitaplarına sarılacaklardır…

Azizim Ahmet Hakancığım demem o ki, gelin bu top toplama işini çok görmeyin, sahayı hazırlayan bu büyük emektara. Siz kenarda oturun, sakatlanan biri olursa girersiniz, yok ilada oynayacağım diyorsanız, yarı devre bir takımda, yarı devre diğer takımda oynayın. Böylelikle, kendi objektifliğinizi de korumuş olursunuz… Ben sizi düşündüğümden…

Yoksa bu kederden, hem kendinize kıyacak ve hem de yazdıklarınızı ateşe vereceksiniz. Düşünün ‘Ölü Canlar’ın ikici cildi yok, oysa maçın ikici yarısı var. Mahalleli kızımıza yan baktı diye basmazsa sahayı, elinde sopası Eyüp amca gelecek. Ertuğrul’un sizi şimdiden satacağı ortada. Gel, gel diye çığlıklar atıyor. Fehmi ise, namusuz var diye, mahalleliyi çağırıyor.

Gelin kaçarken, öfkesi dinsin diye Eyüp amcanın, top toplayıcıyı orada bırakalım…

 

 

 

 

1091850cookie-checkİSVİÇRE’DEN… Ahmet Hakan’a Sitem!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.