Sözüm yabana ama ‘Evet’

Referandum oylamasında ‘evet’ yönünde oy kullanacağımı söylediğimde aldığım tepkiler arasında ikinci kez sünnet olmamı salık verenler de oldu, Haça uçak biletimi almayı teklif edenler de, bu arada kelime-i şahadetin nasıl getirileceği konusunda da epeyce bilgilendirildim, arkadaşlar sağ olsun.

Sanırsınız bu referandumda İslami cumhuriyet oylanıyor.

Evet’ler çoğunluk çıksa 13 Eylül’de imamların yönetiminde bir Türkiye’ye uyanacakmışız gibi bir korku sarmış ortalığı.

Cumhuriyet’in yazarlarından Orhan Bursalı gene de insaflı davranmış. Referandumun sonucunda olmasa da, ‘kanlı bir meydan savaşını’ andıracak seçimlerden sonra AKP iktidarda kalırsa ‘İran’a benzer bir İslami cumhuriyetin ilan edileceğini görecek ve Ahmedinejat benzeri yönetim altında bugünleri arayacağız’ diye yazıyor köşesinde.

Benzer bir bakış açısını 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin cenderesinden geçmiş bir arkadaşım çarpıcı bir şekilde şöyle ifade etti: ‘askeri darbelerin yol açtığı faşizmi tanıyoruz, ömürleri on, yirmi, bilemedin otuz yıl. Ama şeriat rejimi geldiğinde üç yüz yıl gitmeyecektir. Ben hayır diyerek üç yüz yıllık bir karanlık geleceğe karşı çıkıyorum!’

Doğrusu ben de üç yüz yıl sürecek bir karanlığın sorumluluğunu yüklenmek istemem, ancak bu referanduma bu şekilde yaklaşmanın ciddi bazı sorunlar içerdiğini düşünüyorum.

Önerilen değişiklik maddelerine, içeriklerinden bağımsız olarak, salt önerenlerin niteliklerine dayanarak karşı çıkmak, AKP’nin iktidarda olduğu sürece anayasanın değiştirilmesine koşulsuz hayır demek anlamına gelir. Örneğin, sol bir grup boykot kararını benzer bir yaklaşımla, ‘tavır belirlemek için önerilen anayasa paketine bakmaya bile gerek yoktur’ diyerek açıklıyor.

Hâlbuki 1982 anayasası bugüne kadar pek çok kez değişikliğe uğramış ve anayasanın birçok maddesi değişmiştir.

Diyelim ki bu değişikliklerle amaç insanları ekmek kırıntıları ile oyalamaktı. Örneğin idam cezası kaldırılmıştır. Evet, rejim değişikliği değil ama bir de idam talebi ile yargılanan bir sanığa sorun bu anayasal değişikliğin önemini!

Kırıntılarla oyalanmaya devam edelim. Anayasa değişiklikleri ile sendikaların faaliyete bulunmasını yasaklayan yasalar kaldırılmış, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemede izin alma zorunluluğu kaldırılmış, DGM’lerdeki asker üyelerin yerine sivil yargıçların atanması sağlanmış, düşünme ve anlatım özgürlüğüne dair maddeler anayasaya eklenmiş, herkesin derneklere üye olma hakkı sağlanmış, haberleşme hürriyeti gibi maddeler anayasaya eklenmiştir.

Bu değişikliklerle elbette rejimin temel niteliği değişmemiştir. Devletin yapısı askeri darbelerin, daha geriye gitmek istenirse Takriri-i Sükun ile 1920’lı yıllarından itibaren şekillenen askeri ve bürokratik kurumların, damgasını taşımaktadır. Gene de, yukarıda değindiğim türden anayasal değişikliklerin en azından daha rahat teneffüs edebileceğimiz, demokratik bir ortamın oluşmasında olumlu adımlar olduklarını görmemezlikten gelebilir miyiz?

Devletin üstyapı kurumları Türkiye’nin hızla gelişen kapitalist ekonomisinin ihtiyaçlarına yanıt veremediği içindir ki bu Anayasa yirmi küsur yıldır ha bire rötuşlara uğramaktadır. Burada belirleyici olan ve reformları gerektiren iktidar partilerinin siyasi niteliklerinden çok gelişen ülke toplumsal yapısının basıncıdır.

Kırıntı mırıntı, neyse, demokratikleşme yönünde olan ve toplum üzerindeki şiddetli devlet baskısını bir nebze de olsa hafifletebilecek herhangi bir değişiklik önerisine ilgisiz bakmıyorum.

12 Eylülde oylayacağımız 5982 sayılı kanun tasarısına bu anlayışla yaklaştım. Biricik oyumla boykot gibi bir lüksüm olamazdı. 12 Eylül günü pikniğe gitmeyi tercih eden vatandaşlardan ya da tatilcilerden ayırt edilebilmek için de oy vermenin daha doğru olacağını düşünüyorum.

Paketteki bazı maddeler için problemli deniyor, eminim öyledir, ama bazıları da olumlu.

7. Madde ile siyasi amaçlı grev ve lokavt, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, iş yavaşlatma ve diğer direnişlere ilişkin yasaklar kaldırılıyor.

Bu tür eylemlerin her biri İngiltere’de halen yasak. Muhafazakâr Thatcher hükümetinin 1980’li yıllarda yürürlüğe koyduğu yasalarla sendikaları iflasa sürükleyecek yaptırımlar uygulandı ve işçi hareketinin faaliyet alanı ciddi bir şekilde sınırlandırıldı. Bu yasaları on yıldan uzun bir süre iktidarda kalan sözüm ona sosyal-demokrat İşçi Partisi değiştirmeye bile yanaşmadı.

Keza, seyahat hürriyeti, pozitif ayrımcılık, milletvekilliğinin düşürülme uygulamasının kaldırılması, memur ve askerlere yargı yolunun açılması, askeri mahkemeler için hâkimlik teminatının getirilmesi, 12 Eylül darbecilerine yargı yolunun açılması, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının yasaklanması gibi maddeleri olumlu buluyorum.

Olumlu bulduğum maddeler olduğu için de anayasa paketine ‘yetersiz ama evet’ diyerek yağdan kıl çekmek kolaylığına kaçmadan ‘evet’ demeyi yeterli buluyorum.

Solun gönlünde yatan, işçi hareketinin haklarını gözeten ve Kürt halkının özlemlerini yanıtlayan bir Anayasa ne bu meclisten ne de bir sonrakinden çıkmayacaktır. Yeterlisinin mücadelesini vermek sosyalistlerin görevidir.

1081270cookie-checkSözüm yabana ama ‘Evet’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.