“Tadları, şifaları ve yaşamlarıyla Giritliler”

Gazetemize katkıda bulunalı uzun yıllar oldu. Bu süre içerisinde gazetemizdeki diğer arkadaşları şahsen tanıma olanağım olmadı. Onları sadece yazılardan ve bazılarını da karşılıklı yazışmalar aracılığıyla tanıyabildim.

Bir süre önce yayın yönetmenimiz mesaj göndermişti. Viyana’ya, gazetemize katkıda bulunan arkadaşımızdan biri gelecekmiş, kendisiyle ilgilenebilir miyim diye soruyordu. Başım üstünde yeri var tabi.

Misafirimiz kalacağı yeri ayarlamış. Bana kendilerini havaalanından almak ve kalacakları eve yerleştirip, ertesi günlerde gezdirmek kalıyordu.

Bir iş gününde yola koyuluyorum, uçaktan indiklerini ve beni beklediklerini bir arkadaşım iletiyor bana. Havaalanına geldiğimde oldukça tenha görünen bekleme salonunda konuklarımı arıyorum. Beklerken çoktan birini bulmuş, Türkiye’den getirdikleri dolmaları ona ikram etmişler, dolma eşliğinde sohbet ediyorlar. Selamlaştıktan sonra bavulları kapıp arabaya doğru yol alıyoruz. Araba yönünde elli adım atmadık henüz, ancak sanki elli yıllık dostuz. Hem kendisi hem de kızı oldukça cana yakın insanlar. Arabaya oturduğumuzda dinlediğim müzik Açık Gazete ortaklığımızdan başka diğer ortaklıklarımızın olduğunu anlamamıza yetiyor. Şehre doğru yol alırken bana ozanlardan birisinin imzalı kitabını sunuyor. Memnun oluyorum. Henüz ortalık aydınlıkken şehri bir dolanalım istiyorum. Daha sonra da ortak bir arkadaşımıza uğramak istiyoruz.

Henüz aydınlıkken şehri şöyle bir dolaştıktan sonra arkadaşımıza uğruyoruz. Orada kendi yazmış olduğu kitabından bir adet bana, bir adet de ortak arkadaşımıza veriyor. Misafirlikte şöyle bir gözden geçiriyoruz kitabı ve daha sonra ise sohbete devam ediyoruz. Daha sonraki günlerde de misafirlerimize Viyana’yı tanıtmaya çalışıyorum. Viyana’yı gezdirmekten, şehri tanıtmaktan yayın yönetmenimiz sevgili Faruk’un “Bakarsınız bir de güzel bir söyleşi yaparsınız” arzusuna vakit kalmıyor.

Dört günlük misafirlikten sonra Öznur Tanal ile kızı Türkü’yü kendilerini aldığım havaalanına tekrar bıraktım ve Türkiye’ye yolcu ettim. Onu yolcu ettikten birkaç gün sonra kitabını ciddi olarak açıp okumak fırsatım oldu. Açık Gazete’den köşe arkadaşımız Halk Kültürü Araştırmacısı Öznur Tanal “Tatları, Şifaları ve Yaşamlarıyla Antalya’dan Side’ye Giritliler” adlı bir kitap yazmış. Bu kitap söyleşi konusu olabilirdi. Fırsatı kaçırdım.

Kitap fırından daha yeni çıkmış ekmek tazeliğinde, 2011 yılı Aralık ayında yayımlanmış. Side Belediye Başkanlığı tarafından yayımlanmış; dağıtımı ve tanıtımı da yine Side Belediyesi’nce yapılıyor. Öznur arkadaşımızın ismini yazmayı ihmal ettiği Önsöz’ünden sonra, Giritlilerin “Mustafa Kemal Paşa’ya Maniler”i kitapta dikkatimi çekiyor. “Çemal Pasamu Matiyamu” alt başlığını sonundaki dörtlükler “Şerşte Türçi şereste, pu ğraftiçe i y’İrini. Ço Mustafa Çemal Pasaş, Apirene T’’İzmir’ni ZİTO ÇEMAL PASA”. “Kemal Paşanın yolunu aydınlat, Bizi kölelikten kurtarsın” diye başlayan ve “Yaşasın Kemal Paşa” sözcükleriyle biten son manide “Sevinin Türkler sevinin, barışa imza atıldı. Ve Mustafa Kemal Paşa, Güzel İzmir’i aldı” sevinciyle bitiyor.

“Girit’ten Anadolu’ya Yunan’dan Osmanlı’ya” giriş bölümünde Girit ile Türkiye arasında tarihi ilişkiye yer verilmekte. Osmanlı’nın 1669 yılında fethettiği, 1913 yılına kadar 344 yıl Türk hâkimiyetinde kalmış olan Girit Adası’nda Rum ve Türklerin beraber yaşamlarından önce hangi medeniyetlerin oralardan geçtiğini anlatmış Öznur hanım.

Her medeniyetten arta kalan değerlerin kültürel boyutu özellikle mutfak gelenekleriyle kendisini nasıl kabul ettiği anlatılan kitapta özellikle otlar üzerine durulmakta. Giritlilerin mutfağının esasını otların oluşturduğunu biliyor muydunuz? Yıllar önce çok küçük yaşta iki çocuğumu almış Girit’e gitmiştim de modern yaşam içinde Avrupalının günlük tüketiminden farklı bir mutfak görmemiştim. Bir “Lezzet Ustası” Mehmet Yaşin’in “Bugün Girit’te Girit Yemekleri yapan yerler parmakla sayılacak kadar azalmıştır, Girit Mutfağı bugün sadece Anadolu’da yaşamakta ve yaşatılmaktadır” bilgisi de kitapta bir tespit olarak yer almakta.

Öznur Tanal’ın kitabı bizlere günümüz vejeteryan mutfağının temelini oluşturacak çapta olduğunu anlatmakta. Otla beslenmenin sağlıklılığı üzerinde duran yazar, çeşitli kaynaklardan bunun daha sağlıklı olduğunu onaylamak için alıntılar yaptığı görülmekte. “Akdeniz ülkelerinde Kuzey Avrupa ülkelerine oranla daha az akıl hastalıkları görüldüğü iddia edilmektedir” denildikten sonra bunun nedeninin de “Akdeniz tipi beslenme bileşenlerinin; damarların çalışmasını artırdığı, iltihapla savaştığı, kalp hastalığı riskini azalttığı, oksijene bağlı hücrelerin hasarlarını tedavi ettiği, bütün bunların da depresyon riskini azaltacağı düşünülüyor” alıntısı dikkat çekmektedir.

“Ot Yemekleri ve Zeytinyağlılar” bölümünde Girit Mutfağı’nda kullanılan enginar, ısırgan otu, diken otu, dağ ıspanağı, ebegömeci, yılan otu, turnagagası, bamya, sar zambak, kereviz, semizotu, sarıpapatya, kara diken gibi onlarca bitkinin özelliklerini, yararları ve ne şekilde pişirilebileceği anlatılıyor. Tanıtılan bitkilerden birisi için Öznur Tanal “Dünyada pek az bitkiye bir dilde bu kadar çok isim verilir” tespitinde bulunmadan önce o bitki için alfabetik sırayla tam tamına 34 isim sıralamış. Benim doğduğum ve büyüdüğüm yörenin dağlarını da süsleyen gelincik için bizde de “küpkıran” denilir. Yazar arkadaşımız Tanal gelincik çiçeğinin çok çeşitli yiyecekte kullanıldığını belirtirken, bizden otuz beşinci isimle katkıda bulunduğumuz “küpkıran” yani gelincikten hiçbir şekilde faydalanılmaz. Giritliler tarafından “lale” olarak adlandırılan bu bitkiden “Mayolit” adlı müstesna bir içecek elde ederlermiş.

Kitabın ilerleyen bölümlerinde Öznur Tanal Girit Mutfağı’ındaki “Omletler”i, “Çorbalar”ı, “Etli Yemekler”i , “Pilav, Makarna ve Dolmalar”ı, “Fırın Yemekler”i , “Salatalar”ı, “Deniz Ürünler”i , “Ekmek ve Katmerler”i , “Börek, Pişi, Pide ve Gözlemeler”i , “Tatlılar”ı ,”Meyveler ve Reçeller”i ve “Çerezler”i bizlere tanıtıyor.

Kitaba bir de sağlık bölümü ayrılmış. Giritlilerin ağrıları dindirme ve hastalıkları tedavi etme konusunda doğal hangi yöntemleri ve hangi bitkileri kullanıldığı anlatılmakta. Arı ve böcek sokması gibi en basit rahatsızlıklardan astıma, bronşite, boğmacaya, böbrek taşları dökmeye, prostata ve erkeklerde kısırlık durumuna kadar onlarca rahatsızlık bulunabildiği takdirde çok çeşitli bitkilerle tedavi uygulanabileceğini öğreniyoruz. Benim de payıma düşen rahatsızlıklardan birisi olan saç dökülmesi başlamadan arkadaşımız kitabı daha önce hazırlamış olsaydı, murt yaprağı kekik ile 10 dakika kaynatıp dökülen saçlarımı bu su ile yıkayabilirdim. Bunu kaçırdım, ancak güneş görmeyen yerlerden toplanan bir kilo karabacak otunu beş altı litre suda haşlayıp, süzülen suyu aklıma geldikçe içemeye çalışacağım. Erkek olarak günün birinde karşılaşacağım rahatsızlığa karşı böylece vaktinde önlem almış olacağım. Murt yaprağı veya karabacak otunu bulamasam veya çintilmiş çam çırasını bir kavanoza doldurup akşamdan üstüne su koyup, sabahleyin süzüp içeme olanağı olmasa da, her gün yüksek tansiyon hapı yutma yerine, nar ekşisini sulandırarak veya taze limon suyunu su ile karıştırarak içmek olasılıklar dâhilindedir.

Acıların dindirilmesi ve tedavisinde kullanılan bitkilerden başka yağlarında bu konudaki önemi anlatılırken, örneğin çeşitli rahatsızlıklarda “Girit mutfağının baştacı” zeytinyağı acıyı dindirme veya tedavi etmede Giritliler tarafından kullanılırmış. İlacını aldın mı diye sorar gibi Giritliler birbirlerine “bugün yağını içtin mi” diye sordukları kitapta dikkat çekmekte. Öznur arkadaşımız otu tanıma ve yücelteme konusunda güzel anekdotlar ile kitabını süslemiş.

Halk kültürü ve gelenekler bölümünde yazar doğrudan Giritlilere yer yermiş. Giritlilerin manilerini atasözlerini, inanışlarını Antalya’da yaşayan Girit göçerlerinden dinlediği kadarıyla aktarmış. Kitabına kaynak olmuş kişilerin anlatımlarından hareketle yaşanılan komik olaylar verilmekte. Kitabına kaynak olanları unutmamış. Minnettar ve kadir kıymet bilen insan olarak yazar kitabın sonuna kaynak kişileri isim ve resimleriyle okuyucuya tanıtmakta. Nereden elde edileceğinin adresinin de verilmediği, dağıtımı Side Belediyesi tarafından yapılan kitap bin adet basılmış. O da hemen dağıtılmış ve bitmiş, umarız Anadolu’nun zenginliklerinden birinin tanıtımının yapıldığı çalışmanın yeni baskısı yapılır ve okuyucucuya sunulur.

Öznur Tanal’ı yayın yönetmenimiz sevgili Faruk Eskioğlu daha iyi tanıyordu ki, bana “belki bir söyleşi de çıkarırsınız” uyarısında bulunmuştu. Bu fırsatı kaçırdım. Bu fırsat bir daha elime geçmeyecektir. Halk Kültürü Araştırmacısı kimliğinin dışında çok da iyi bir ozanlık yakışmakta Öznur Tanal’a. Çok ustaca şiirlerini gazetemiz sayfalarında kendi köşesinde okuyabilirsiniz. Kitabına da aldığı “Kimim Ben” şiirindeki “Bilgi biriktirir erdem yaparım, bundan gerisini pula satarım, ne cahile uyar, puta taparım, insanlık yolunun yolcusuyum ben” sözleriyle arkadaşımız Öznur Tanal’ı bir şair olarak, “Gülden terazi yaparlar, gülü gül ile tartarlar, gül alırlar gül satarlar, çarşı pazarı güldür gül” diyen Hatayi’nin ve “hey erenler pazarım var, hal ehline hal satarım, terazim, tartım bulunmaz, doyumuna bal satarım” diyen Cevri’nin (Nejat Birdoğan) soyundan geldiğini görerek, mutlu oluyorum. Bu şiirin bütününe https://acikgazete.com/yazarlar/oznur-tanal/2011/08/05/kimim-ben.htm?aid=42706 link adresinden ulaşarak okumanızı öneririm.

1598590cookie-check“Tadları, şifaları ve yaşamlarıyla Giritliler”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.