Taşeron (alt işveren) ilişkisine tepkiler

İstanbul’un batısı, Trakya. Avrupa. Tarıma uygun, verimli araziler üzerine sanayileşme ile birlikte, fabrikalar yan yana dizildi. İstanbul, Çorlu, Çerkezköy adeta birleşti. Marmara kıyısında Tekirdağ, Karadenize doğru Kırklareli ve sınırda Edirne. Başta tekstil ve metal sektörü olmak üzere, yoğun işçi çalıştıran bir çok işyeri bulunuyor.

Özellikle tekstil işkolunda, genç ve kadın işçiler yoğun olarak çalışıyor. İstihdam da süreklilik yok. Son yıllarda sendikalaşma nedeniyle de, yoğun işçi çıkarmaları yaşandı.

İşyerlerinde taşeronluk (yasal yeni tanımlaması ile alt işveren) ilişkisinin de yaygınlaştığı görülüyor. Taşeronluk ilişkisinde hakim olan ana unsurlar. Sendika, örgütlenme yok. Daha düşük ücretle, asgari ücretle çalışma yapılıyor. İstihdam güvencesi yok gibi. İş sağlığı ve güvenliği önlemleri, çalışma ortamında iyileştirmeler yetersiz. Başta kıdem tazminatı olmak üzere, yasal haklar uygulaması son derece kısıtlı. Bu özellikleri içeren, çalışma ilişkilerinin baskısı, işçilerin tepkisini çekmeğe başladı. Ve bu tepkiler eyleme dönüşüyor.

Zamanlama da çok ilginç. Bu konuda yasal düzenleme yapılması yeniden gündemde. En yetkililer, bu konuda yasal düzenleme yapılacağını belirtiyorlar. Ancak ortada tartışma malzemesi bir metin yok. Bu belirsizliğin yanı sıra, Hükümet kanadından yapılan değişik açıklamalar, beklentilere yanıt verecek düzenlemeye ilişkin farklı algılamaları gösteriyor. Beklentiler farklı. Bu farklı beklentilerin, hangi kesimi memnun edeceği, ya da etmeyeceği merak konusu.

Bu arada, Özl İstihdam Bürolarının, alt işveren ilişkisinin düzenlenmesi sürecinde beklentileri var. 4857 sayılı İş Yasaı’nın taslak çalışmaları sürecinde gündeme gelen, ancak yasalaşmayan, işçi kiralama konusunun, yasal çerçevesinin çizilip, yasağın kaldırılması beklentisi var. Bu beklentiye karşı, işçi sendikalarının tepkileri ise devam ediyor. Bu tepkiler, bu düzenlemenin gerçekleşmesi bir yana, resmi bir metin olarak, ortaya çıkmasını da engelliyor.

Bu konuda tartışılan, görüş belirtilen çalışmalar var. Ancak bu tartışmalara kaynak olan, Bakanlıkça hazırlanan, ya da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı dışında, diğer Bakanlıkların açıklamalarının dayanağı, ortaya çıkmış resmi bir metin yok.

Ancak beklentiler, bu işin artık bu sefer olacağı şeklinde. Yani, Özel İstihdam Büroları, işçi kiralamaya ilişkin de faaliyet gösterebilecekler. Ortada, resmi sağlıklı bir metin olmadığı için bu konuda bir fikir belirtmek, bizi yanlışlığa ve yanılgılara götürebilr. Bu konu konuşulmağa başlandığında, hemen tepkilerde ortaya çıkmaya başlıyor. Bu de yaşanan bir gerçeklik.

4857 sayılı İş Yasası’nın düzenlenmesi sürecindeki değişikler sonucu, TBMM’den çıkan yani yasal hale gelen düzenleme şekli, sonrasında ki, Yönetmelik düzenlemeleri, sorunu çözümlemediği gibi, alabildiğine de karmasık hale getirdi. Bu süreçde, alt işverenlik uygulaması daha da yaygınlaştı. Neredeyse, 100 işçiyi geçen işyerlerinin çoğunluğunda bir veya daha fazla taşeron ilşikisinin kurulduğunu görüyoruz. Bu gelişmelerde, öncülüğü kamu işyerleri yapıyor.

Asıl işveren, alt işveren ilşkisinin gösterdiği bu gelişme çalışma ilişkilerinde görülen sorunları azaltmıyor, aksine daha da arttırıyor. Bu konuda yargıya intikal eden davalarda da, her geçen gün artış gözlemleniyor. Yargı kararları sonrasında, kurulan bu ilişkinin, “muvazaa” olduğu kararının ortaya çıkması ile şiyeri ve işverenler daha zor durumda kalıyor. Aslında alt işverenin yaptığı işlerden asıl işveren de sorumlu. Ancak kurumsallaşmamış işyerlerinde, bu yanlış algılanıp, taşerona verdim onun sorumluluğunda anlayışı, yargı kararı ile kendisine yöneldiğinde, fatura daha da artmış oluyor.

Kamu işyerinde de, yargı kararı sonrası durum, daha da karmaşıklaşıyor. Bu kamaşayı gidermek için, kamunun sorunlarını gidermek için, bir yasal düzenleme yapılması gerekiyor. Ancak, bu yasal düzenleme, kime ne getirecek. İşte orada beklentiler farklılaşıyor.

Türk-İş Konfederasyonu içinde, sendikaların farklı politika ve strateji izlemeğe yönelmeleri, Konfederasyon yönetiminin, belirleyici ve karar verici olma özelliğini, büyük ölçüde azalttı. Bu durumda, seyirci kalma görüntüsünü getirdi.

Şimdi kamu işyerlerinde yürütülen ve iki yılı kapsayacak toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde de, bu belirsizlik, görüşmelerin olumlu sonuçlanmasını engelliyor. Bu bekleyiş, takvimin çalışması nedeniyle, uyuşmazlıklar Arabuluculuğa intikal ediyor. Bu ay içinde, bu arabuluculuk görüşmeleri de sona ermiş olacak. Grev kararları kapıda.

Bu nedenle de, kimsenin alt işveren ilişkisi ile uğraşacak zamanı yok gibi görülüyor. Bu arada, bu uyuşmazlıkların çözümü sürecinde, alt işverenlik yasal düzenlemesinin pazarlığı da gündeme gelebilir. Bu pazarlığın içine giren yöneticiler, güç kaybedeceği için, bu yapılanmalarında, başka yeni ciddi sıkıntıları doğurabilir. Hatta, yeni oluşumlar bile gündeme gelebilir.

Önümüzdeki günlerin sıcak gündem konusu, kamu da toplu iş sözleşmeleri görüşmeleri sonucu anlaşma ne zaman ve bu arada, alt işveren ilşkisinde yasal düzenleme tasarısı metni ortaya çıkıp, TBMM’ne göndericek mi ?

Şunu söylemek için ise kahin olmaya gerek yok. Dillendirilen alt işverenlik ilişkisinin içeriğine ilişkin düzenleme, kimseyi memnun edecek gibi görünmüyor. Uyuşmazlıkları ise, azaltmayacak, daha da arttıracak işaretler var. Bu konuda yanılmayı, çok ama çok isteriz.

Evet bahar geliyor. Nisan, havalar ısınıyor. Çalışma ilşkileri de, sıcak günlere gebe.

_________________________

Ankara. 2 Nisan 2013. [email protected]
.

1548980cookie-checkTaşeron (alt işveren) ilişkisine tepkiler

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.