Taharet musluğu

Şu sıralarda yine acaipliğim tuttu!
Şehrin ne kadar devâsa nalburiye marketi varsa dolaşıyor, evimdeki helâya, ayıptır söylemesi taharet musluğu arıyorum; yok, yok…
İstanbul’da olsa kolaydı. Mahalle nalburlarında doludur.
Lakin, azmin elinden bir şey kurtulmaz:
3/8 inç T boru buldum, ona bağlanacak vana musluğunu da bir yerde yakaladım…
İş kaldı, tuvaletin klozet kapağıyla oturma tahtası arasından münasip yere doğru nişan almış fıskiyeyi bulmaya…
Bu kısmı işte, zor!
Zira ABD ve Kanada’da böyle bir boru yok; bilmiyorlar dahi…
Buranın meşhur bir nalburiye süpermarketindeyim, RONA adlı bir dev mağaza…
Bir görevliye sordum, anlamadı, walky-talky telefonuyla amirine danıştı.
Anlaşıldı, hikâyeyi ve derdimi baştan anlatmalıyım; derdini söylemeyen derman bulamaz!
Uzun ve teferruatlı, o nispette fuzulî tariflerimi dinledikten sonra durumu anlamış görünerek, bana, stoklarında böyle bir fıskiye borusu olmadığını, ama dilersem herhangi bir boruyla bu bağlantıyı yapabileceğimi söyleyip güyâ akıl verdi.
Gösterdiği su borularının hiçbiri fıskiye vazifesine layık değil…
¨I-ıh, bunlar değil aradığım!¨ diye açıkladım yeniden…
Tekrarlanan her açıklama, ümidin devam ettiğini gösterir.
Ben de ümitliyim, bu meret boruyu bulacağım ve kendi taharet musluğu yapacağım…
¨Benim aradığım, şu türden esnek, yamulup eğilebilen, tuvaletin klozet kapağı altından dilini alay ediyor gibi çıkarmış, azıcık dışarı sarkıp oradan fıskiye edecek kadar ince bir boru… Tam şeyimize nişan almış gibi olacak…¨
¨Kaç inç istiyorsunuz?!¨ İşte beklediğim soru buydu…
İnç’ini bilemem, birkaç milimetre bir şey…
Ne yapsam, Türkiye’ye, teyzeoğluma telefon açıp, ¨Bülent abi, hemen kalk, tuvalete git, bir de mesura al, şu taharet fıskiyesinin kutrunu, çapını ölçüver!¨ mi desem, hay Yarabbim ne zor bir durum içindeyim…
Serçe parmağımın yarısını gösterip, işte bu kadar dedim…
Nalburiyeci parmağımın ölçüsünü alacak gibi dikkatle bakıyor, gören parmağıma yüzük yaptıracağımı sanır; kuyumcuda mıyız ne!
Taharet musluğu hayalim ve buna dair büyük projem galiba gerçekleşemeyecek, zira RONA’daki satış elemanı yine işi yokuşa sürüp akıl vermeye kalkıyor:
¨Siz ne yapacaksınız bu boruyu, niye tuvaletin içine su akıtacaksınız?¨
¨Biz de âdettir anam, kıçımızı yıkamadan rahat edemeyiz!¨
desem, anlamayacak…
Durumu lisân-ı münasiple anlatmaya çalıştım…
¨Niye tuvalet kâğıdı kullanmıyorsunuz?¨ diye bir soru geldi…
¨Kullanıyoruz!¨ diye karşılık verdim, ¨Ama biz onu kurulanmak için kullanırız…¨
Adam büyük şaşkınlık emâreleri göstererek ağzı bir karış açık kalmış durumda bana bakıyordu, müsaade isteyip oradan uzaklaştım; başka bir nalburda şansımı denemeliyimdim…
Yolda hâtıralara dalmaz mıyım, eskiyi yâd ettim!
Sahi, eskiden taharet bezleri vardı helalarda…
Aile efradının tek tek isimlerinin baş harfleri, su emici özelliği olan beyaz Amerikan patiskasından mendil büyüklüğünde ve kenarları dikiş makinesinde bastırılmış kumaşların bir köşesine işlenir, böylece kimse kimsenin taharet sonrası kurulandığı beze silinmezdi.
Harflerden bezin mülkiyetini tanıması kolaydı!
Hatta evin maharetli ev hanımları veya Akşam Kız Sanat Mekteplerine giden ev kızlarının nakış işleyen hünerli ellerinden çıkma, hurufatı açık seçik okunan bu baş harfler birer sanat eseri olarak tuvaletlerde yer alırdı.
Bazı bazı, işi ileriye götüren ev hanımları da yok değildi: İsimlerin baş harfleri yetmezmiş gibi, hızlarını alamamış olsalar gerek, nakışla kenar süsleri yapan mı isterdiniz, yoksa kuş, tavşan, çiçek motifleri işleyen mi!
Gergefini alan, helaya taharet bezi işliyordu.
Bu taharet bezleri, ev ahalisinin temizlik karnesi gibiydi.
Kim poposunu taharet musluğuyla iyi temizlemişse, bu mühim işlemin ardından kurulama faaliyeti gerçekleşir ve bir parçacık olsun kazurat lekesi mendilde görülürse bu ayıp sayılırdı.

Benim M.Ş. harfleri yazılmış taharet mendilim her zaman tertemizdi, Çerkes annemden bir kez olsun azar işitmedim; hani, yeri gelmişken burada beyan edeyim…
Hele, hayırlısıyla şu RONA nalburiyecisindeki taharet fıskiye borusu işini hâl yoluna sokayım, belki eşim Sinem’e rica eder, bir de taharet mendili hazırlatıp adımın baş harflerini nakşettiririm; dur bakalım, her şey sırayla…
Kapitalist tuvalet kâğıtları Türkiye’de yaygınlaşınca, taharet bezleri unutuldu, ayıp sayıldı ve evlerden atılıverdi…
Ben, yakın tarihimizde kalıp pek konuşulmayan bu mevzuda lakırdıyı bırakıp, şu tuvalet taharet musluğunu bulsam iyi olacak…
Birkaç gün sonra, evimizin daimî tamircisi olan, ustamız Jason McDollar’a durumu danışıyordum, açık açık anlattım…
Nasıl şap şap yıkadığımızı, oh bir de güzelce rahatladığımızı falan…
İlgiyle dinledi.
¨Tuvalet kâğıdıyla olmuyor mu?¨ dedi…
¨Vallahi kuru kuru olur mu hiç, mutlaka o bölgede bulaşığı kalır…¨ desem, sizin kıçınız kokuyor demiş olacağım ki bu da kültürler arasında benimki daha iyi, sizinki beş para etmez gibi bir anlama gelecek; alınganlık olmasın diye susuyorum.
Lakin laf aramızda, hâlen bir kadın giyim mağazasında çalışan Kanada’ya gelmiş Türk göçmeni bir hanımefendinin, sohbetin o noktaya ulaştığı bir samimiyet ânında sarf ettiği sözleri hatırlıyorum. Mağazada üstüne başına elbise beğenmeye çalışanlara yardımcı olan bu hanım diyordu ki ¨Vallahi, soyunup dökünürlerken üzerlerinden tuvalet kokusu geliyor!¨; işte bunu hatırlıyorum…
Ben, Jason’a çözüm önermekteyim: ¨Bakır boru alsam, 3 inçlik boruyu şöyle, buradan kesip şuraya kaynak yapsak, sonra efendime söyleyeyim, şöööyle kıvırıp oradan geçirsek…¨
Jason, olmazlanıyor: ¨Bunu ben yapamam, muslukçu ve tesisatçı ehliyetimi kaybederim yoksa!¨
Şaşırıyorum, o açıklıyor…
Meğer, Kanada’da tuvalete su akıtan çeşme yapmak ¨Sıhhî Tesisat Talimnâmesi¨ne, İngilizcesiyle National Plumbing Code of Canada‘ya uygun değilmiş, yasakmış…
Acaba, ABD’de nasıl?!
Yoksa, tekrar Amerika’ya mı dönsem?!?!
Demek, ben nalburiyeden boru alıp bunu kendi başıma yapsam suç işlemiş olacağım; Allah beni korudu da almadım…
Jason’a bakılırsa, WC’lere bağlanacak bu tür su borularıyla içme suyu şebekesine mikrop bulaşırmış da
Sıhhî Tesisat Tüzüğü bu nedenle karşıymış taharet musluğuna…
Bir yaşıma daha girdim!
Jason’a tepinerek anlatmaya çalışıyorum, taharet musluğuna nasıl gerisin geri kirli su girebilir diye… Tuvalete değmiyor ki boru, diyorum, başını olmaz diye sallıyor.
Kerata, musluk polisine döndü!
Fizik kurallarına değiniyor ve su basıncıyla, Arşimed Kanunu’na, bileşik U kapları yasasına, kırılma indisi, nehir suları debisi, suyun atmosfer basıncı altında kaynama derecesine kadar bir sürü şeyi aktarıyorum.
Bir, havuz ve musluk problemi çözmediğim kaldı…
Lisedeki fizik hocamız bunları duysaydı, rahmetli, benimle gurur duyardı, gel gelelim Jason ters mi ters, ¨Bu türden su borularını yapmak yasa dışı ve sağlık kurallarına aykırıdır!¨ diyor, kestirip atıyor.
İyi, siz oranızı kuru kuru kâğıda silip durun…
Ben, yasaya karşı gelip taharet musluğu yapacağım.
Yoksa, ibrikliyi kullanmaya devam edeceğim.
Açık Gazete‘nin yayın yönetmeni Faruk Eskioğlu Londra’da nasıl bu işi hâllediyor; bakın bu mühim ayrıntıyı bilmiyorum…
Lafı niye Faruk’a getirdim dersiniz?
Faruk benden Kanada’ya dair bir dışhaber yazısı istemişti, işte size Kanada’da yokluğu çekilen taharet musluklu bir yazı…

1592830cookie-checkTaharet musluğu

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.