Tarih, artık sadece tarihçilere bırakılamayacak

Almanya’da tüm siyasi partilerin desteğiyle, bir ret ve bir çekimser oy dışında neredeyse oy birliğiyle kabul gören tasarı, daha önce 26 ülkede alınan kararlardan farklı.

Çünkü ilk kez, Osmanlı İmparatorluğunun müttefiki Almanya’nın, gereken istihbarat ve bilgilere sahip olduğu halde, Ermenilerin tehcir ve katliamına engel olmadığını ve bu yüzden de tarihi bir sorumluluk taşıdığını kabul ediyor.

Tasarı, o dönem işlenen suçlardan bugün yaşayanların sorumlu tutulamayacağını vurgularken, ulusların tarihlerindeki karanlık dönemlerin dürüstçe ele alınması gerektiğinin altını çiziyor. Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi sürecinin teşvik edilmesinin hedeflendiğini de kaydediyor.

Almanya’lı parlamenterlerin ezici bir çoğunlukla kabul ettiği karar, Türkiye’de de aynı ezici çoğunlukla reddedilse ve kınansa da, verilen tepkinin ölçülü ve devlet ciddiyetine yaraşır olması şart.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Alman parlamentosunu Yahudi soykırımının üstünü kapatmakla suçlayan ilk tepkisini bu kategoriye sokmak mümkün değil.

Türkiye’nin en üst düzey diplomatlarından Vaşington’daki büyükelçisi Serdar Kılıç’ın, tasarının kabulünden dakikalar sonra Twitter’da yaptığı “Hey gidi gafil, Türkiye’yi olmayan bir soykırımla suçlamak seni 40 yıla sığdırdığın iki gerçek soykırım suçundan kurtarır mı sanıyorsun?” yorumu ise, devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan türden.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanlarından Anayasa Profesörü Burhan Kuzu’nun Türkiye’nin büyümesinden rahatsız olduğunu ileri sürdüğü Almanya’ya hitaben “Alman gavuru yine yaptı yapacağını” sözleri , utanmaya çağırdığı Almanlardan çok bizleri utandıracak nitelikte.

Tasarı oylanmadan önce 1915’te yaşananları, savaş koşullarında ‘her ülkede olabilecek türden olaylar’ diye niteleyen yeni başbakan Binali Yıldırım ise, Alman parlamentosunun tarihi bir hata diye tanımladığı kararından sonra ilişkilerin tamamen kötüleşmeyeceğini söyledi.

Almanya’da karar tasarısı oylanmadan önce yoğun bir tartışma yaşandı. Parlamentonun bir başka ülkenin tarihi hakkında bu türden bir yargıya varacak platform olup olmadığı sorgulandı. Alman Deutsche Welle yayın kurumunun haber müdürü Alexander Kudascheff, ahlaki olarak doğru bulmakla beraber, tasarı hakkında “kibirli, yüksekten bakan ve en kötüsü de sonuçsuz ve etkisiz bir girişim” ifadesini kullandı.

Diğer bazı kişiler, Türkiye’de aşırı milliyetçi duyguların körükleneceği uyarısında bulundular. Almanya’da yaşayan 3 milyonun üstünde Türkiye kökenli toplumun temsilcileri, ülke çapında protesto gösterileri düzenledi.

Başbakan Angela Merkel ve Dışişleri bakanı Frank-Walter Steinmeier de, Türkiye’yle mülteci anlaşmasının görüşüldüğü bir sırada hassasiyetini koruyan sürecin onarılmaz zarar göreceğine dikkat çektiler.

Ama Almanya, Türkiye değil. Ne yasama organı ne de yargısı, başbakanın denetiminde.

Buna karşılık, Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkenin bütün kurumlarını yönlendiren konumu, giderek kötüleşen ifade ve medya özgürlükleri ve Türk kökenli Alman milletvekillerine gönderilen tehdit mesajları, Bundestag’daki oylamaya katılanların kararlılığını daha da pekiştirdi.

Artık görülmeli ki, Türkiye’nin ‘tarih, tarihçilere bırakılmalı’ şeklindeki temel tezi, kimseyi ikna etmeye yetmiyor.

Zaten Almanya’da onaylanan tasarı metni dikkatle okunacak olursa, bu türden akademik çalışmaların, hele hele Türkiye’nin resmi olarak desteklediği tarihçilerin ortaya koyduğu tezlerin güvenirliliğinin sorgulandığı görülüyor. Tasarı metninde 2009 yılında Türkiye ile Ermenistan arasında varılan Zürih Protokolüne de atıfta bulunuluyor ve iki ülke tarihçileri tarafından oluşturulacak ortak komisyonun kuruluşu teklifinin Türkiye ve Ermenistan parlamentolarında parafe edilmediği hatırlatılıyor.

Türkiye, geçen yıl 1915’in yüzüncü yıldönümünü, en azından diplomatik alanda kolay atlattığını düşünerek rahat bir nefes almıştı. Oysa, diplomatları, daha geniş tabloyu gözden kaçırdılar. Almanya’da ve diğer ülkelerde 1915 hakkında akademik ve edebi dünyada tanık olunan büyük ilgi artışının farkına varmadılar.

2015’te Londra Kitap Fuarında dolaşmak bile bunu anlamaya yeterdi. Geçen yıl Londra’da Finsbrough Tiyatrosunda kapalı gişe oynayan I wish to Die Singing (Ölüme Şarkı Söylerek Gitmek İstiyorum) adlı oyun, işte tam da bugün konuştuğumuz türden ve son yıllarda ortaya çıkan görgü tanıklıkları ve Almanya’nın o dönemde oynadığı rolle ilgiliydi.

Türkiye’nin Almanya ile sağlam ve kapsamlı ilişkileri var. Büyükelçiyi istişareler için geri çekmenin ve bir kaç gün daha sürecek sert açıklamalar yapmanın ötesinde, Türkiye’nin ilişkileri daha da zora sokmasını beklemiyorum.

Bir ülkenin daha parlamentosunda bir yeni sembolik karar daha alındı denilerek kısa süre içinde unutturulmaya çalışılacaktır.

Bundestag’ın kararı sembolik olabilir ancak Türkiye’nin uluslararası alanda giderek yalnızlaştığı bir zamanda geçen bu tasarı, bize en azından şunu hatırlatmalı. Geçmişin seçici bir şekilde sahiplenip yüceltilmesi, dışarıda, içeride olduğu kadar kolay değil.

Bugüne yaklaşımda olduğu kadar, geçmişe bakışta da eleştirel ve dürüst davranmanın zamanı geldi de geçiyor.

________________________

* Yazarın diğer yazıları için lütfen tıklayınız:
http://www.firdevstalkturkey.com/tr/

1582730cookie-checkTarih, artık sadece tarihçilere bırakılamayacak

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.