Tekin: 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul milletvekili Gürsel Tekin 1 Mayıs’ta mutlaka Taksim’e çıkacaklarını söylüyor. “Biz oradayız. Tayyip Erdoğan’ı da oraya bekliyoruz” diyor. Türkiye’yi muhaberat devletine çevirecek MİT Yasası’nın çıkmasıyla durumdan vazife çıkaracak birtakım soytarıların faili meçhul cinayetler işlemesi tehlikesine dikkat çekiyor. Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarında “Cumhurbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi Başkanı da dinlenmiş” sözlerine dikkat çeken Tekin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e çağrı yaparak, “Seni dinleyen kim? Dinlediyse neyi dinledi?” diye sordu.

– CHP 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkacak mı?
– Kesinlikle çıkacak. Sayın Genel Başkanımız 1 Mayıs’ta işçi hareketinin kendi bayramlarını kendilerinin kutlaması gerektiğini, bunun bir siyasal gösteriye çevrilmemesi anlayışı içindeydi. Ama iktidarın bu baskıcı anlayışı doğal olarak bizi oraya dahil ediyor. Biz milletvekillerimizin çoğunluğuyla, belediye başkanlarımızla, örgütlerimizle 1 Mayıs’ta kimseyi yalnız bırakmayacağız. Biz oradayız. Tayyip Erdoğan’ı da oraya bekliyoruz.

– Taksim Meydanı hükümet öyle istedi diye bütün gösteri ve mitinglere kapalı. Demokrasilerde meydanlar halka kapatılabilir mi?
– Geçen gün bir görüşme için Taksim civarındaydım. Birisi bana Taksim Meydanı’nda bir olay olduğunu söyledi. Ne olayı, diye sorduğumda anlattı. Sendikalar 37 tane şehidin olduğu anıtın önünde basın toplantısı yapmak istemişler. Polis de bunlara biber gazı ve tazyikli su sıkarak engel olmuş.

Bir ülkede insanların en doğal hakkı olan basın açıklamasına tahammül edilemiyorsa bu ancak otoriter rejimlerde ve diktatörlerin olduğu yerlerde yapılır. Bunu hiç kimse bize izah edemez. Başbakan çıkıyor, orası da olmaz, burası da olmaz, diyebiliyor. Sen kimsin? Bu ülkenin yasaları yok mu? Bu ülkede kamu görevi yapan valiler, İçişleri Bakanı nerede? Kendi İçişleri Bakanı (Efkan Ala) çıkıp Kadıköy olsun, diyor.

Kendi valisi, kendi İçişleri Bakanı diyorum çünkü bunlar Türkiye Cumhuriyeti valisi, İçişleri Bakanı değil. Ama Başbakan, Kadıköy de olmaz, diyor. O zaman nereyi tarif edeceksin?

Kendisinin sağlık sorunu var. Sıkılmaması açısından bir ferman çıkartsın. Ama muhalefetin ne demesi gerekir? Onu öğrenelim. Sivil toplum örgütleri hangi argümanı kullanmak zorunda olacak? İşadamlarının özgürlük sınırları nedir? Gazeteler nasıl manşet atacak, nasıl başlıklar kullanacak? Onu bilelim.

– Alo Fatih muhabbeti mi?
– Gece yarısı telefonlar edilip manşetlerin nasıl değiştirilmeye çalışıldığını biliyoruz. “Alo Fatih” hiç bitmedi. Devam ediyor. Hemen hemen bütün medya gruplarında Alo Fatih’ler vardır. Geride ikiüç gazete kaldı. Onları kontrol edemediği için de hakaret edip geçiyor. Artık paşamız bir ferman çıkarırsa biz de hazret paşayı üzmemiş olur, ona göre ne yapacağımızı biliriz.

Ben Taksim’de basın açıklaması yapmak isteyen sendikacılara, “Siz yarın Brüksel’e gidin. Orada 1 Mayıs’la ilgili basın toplantısı yapıp dönün” diyecektim. Bu otoriter yapı aşama aşama geldi. Onun için biz bunun geleceğini pek fark edemedik. Sivil toplum örgütleri, basın ve medya, kendini özgürce ifade etmek isteyen işadamlarına baskı kurularak belli bir noktaya gelindi.

Bu ülkede Başbakan istemiyor diye birçok soytarı kendine vazife edinerek çok ciddi faili meçhul cinayetler işleyebilir. MİT için hiçbir cezai yaptırım yok.

Böyle bir şey olabilir mi? u Başbakan’ın ruh halini hepimiz biliyoruz. Bu Başbakan’ın yarın hoşuna gitmeyen cümleleri kullanan gazetecinin ya da olumsuzluklarını deşifre eden siyasetçinin can güvenliğini kim garanti edecek?

Padişah fermanını yasallaştırdılar

Bu ülkede elbette güçlü bir istihbarat örgütü olacak. Ama bizdekinin benzeri ancak diktatörlüklerde, otoriter yapılarda var. Hukuk, demokrasi yoksa istihbarat örgütünü nasıl güçlendirirsiniz?

– Peki, Türkiye’yi bir muhaberat devletine çevirmeyi amaçlayan MİT Yasası’nı nasıl karşılıyorsunuz?
– MİT Yasası biraz önce söylemiş olduğum ferman çıkarmanın yasallaşması demektir. Bu MİT Yasası’nın insanları fişlemesi, ülkeyi muhaberat devletine çevirmesi hiçbir şey değil. Bugün zaten yasadışı olarak fişleniyoruz.

En tehlikelisi de nedir biliyor musunuz? Bu ülkede Başbakan istemiyor diye birçok soytarı kendine vazife edinerek çok ciddi faili meçhul cinayetler işleyebilir. Bakın, MİT için hiçbir cezai yaptırım yok. Böyle bir şey olabilir mi?

Yalaka bir kesim ve havuz medyasıyla aşırı güçlü bir istihbarat örgütü. Bu ülkede elbette güçlü bir istihbarat örgütü olacak. Ama dünyada buna benzer bir istihbarat örgütü yapılanması yok. Ancak diktatörlüklerde, otoriter yapılarda var. Hukukun, demokrasinin olmadığı yerde siz nasıl istihbarat örgütünü güçlendireceksiniz?

Arada bir ara kademe yoksa bu örgüt Başbakan’a bağlı olacaktır. Bu Başbakan’ın ruh halini hepimiz biliyoruz. O telefon kayıtlarında, tapelerde de gördük. Kendi bakanını arayıp bir gazete patronunun cezalandırılması talimatını veren bir Başbakan yarın kendisinin hoşuna gitmeyen cümleleri kullanan bir gazetecinin, kendisinin olumsuzluklarını deşifre eden siyasetçilerin can güvenliğini kim garanti edecek? Bunu Başbakan’a mı bırakacağız?

– CHP’nin ana muhalefet olarak yetersiz kaldığı eleştirilerine ne diyorsunuz?
– CHP’yle ilgili elbette herkesin eleştirisi olabilir. Biz bütün eleştirilere açık bir siyasi partiyiz. Hele Sayın Kılıçdaroğlu demokrasiyi gerçekten özümsemiş, her türlü eleştiriyi saatlerce dinleyebilecek kapasitede bir insandır.

Ama hiç kimse unutmasın ki CHP’yi hırpalamak, dövmek, sol adına, gelecek kaygısıyla CHP’ye ağıza alınmayacak cümleleri sarf edenler Tayyip Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürüyor.

CHP kendi alanında, TBMM’deki zemini çok sınırlı mücadele edebiliyor. Yargıya götürmenin ötesinde daha fazla yapabilecek bir şeyi kalmıyor. Bunun için yapılması gereken örgütlü toplum dediğimiz sendikalar, sivil toplum kuruluşları, odalar, barolar, üniversiteler, gençler, herkesin bu gidişe dur diyebilecek bir duruş sergilemesi lazım.

– Bu seçim sürecinde özellikle Ege bölgesinde kimi CHP milletvekillerinin DSP’nin militanları gibi çalıştıkları eleştirilerine tepkiniz ne oldu?
– Her siyasi partinin kuralları, tüzüğü, disiplini vardır. Siz bu gazetede çalışırken başka bir gazetenin propagandasını yapabilir misiniz? Bu da onun gibi. Kabul etmek mümkün değil. Bunun adı demokrasi filan da değildir.

Sayın Genel Başkanımız son derece hoşgörülü davranıyor. Ama hoşgörünün de belli sınırları olması gerektiğine inanıyorum. Milyarlarca dolarlık vurgun ortaya çıkarıldı. Demokratik olduğu söylenen başka bir ülkede olsa hükümet çoktan devrilmişti. Bizde bu hükümet hâlâ nasıl iş başında kalabiliyor? İran ve Türk devletini dolandırdığı tescilli Rıza Sarraf denilen adam ortada dolaşmakla kalmıyor bir de havuz medyası gazetesi ve televizyonuna çıkıp Türkiye’nin cari açığının kapatılmasına yardımcı olduğunu hangi yüzle söyleyebiliyor?

Bu ülkenin sendikaları, sivil toplum örgütleri bu ne rezilliktir, diye ayağa kalkmalıydı. Ama üç gün sonra gazeteleri açtım. Bu çeteleşmenin mimarlarına dik dur eğilme diye sendikalar, sivil toplum örgütleri üyeleri olarak ilanlar verdiler. İnanılır gibi değil. Bütün bu rezillikler önümüzdeki yıllarda Türk ve dünya sinemalarına çok ciddi konu olacaktır. Hokkabazlığın sınırı yoktur.

Esas yapılması gereken bizim kirli siyaset ve devlet anlayışımızı yeniden gözden geçirmektir. Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalacağını hepimizin görmesi gerekiyor. Aynı zamanda Türkiye’nin dış politikası ipotek altına alındı

Bu Âli kıran baş kesen Başbakan İsrail’inden ABD’sine kadar herkese meydan okumuyor muydu? İyi de İran’a niye iki cümle söylemez? İran Dışişleri Bakan Yardımcısı’nın Türkiye’ye karşı kullandığı cümleler hakaret doludur ve şaşırtıcıdır. Ama bu iktidardan bir kişi de çıkıp ona cevap veremedi.

Balkona çıkardıklarıyla hukuka meydan okudu

– MİT’i inanılmaz yetkilerle donatan yasa çıkarılıyor ama bundan önce İsrail istihbaratına yakın olduğu söylenen bir internet sitesi ve İsrail’deki kimi gazetelerde MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında İran istihbarat örgütü Savama’yla yakın ilişkiler içinde olduğu iddiası ortaya atıldı. Siz buna ne diyorsunuz?
– İlişkilerin ne düzeyde olduğunu bilmediğim bugüne kadar bu iddialara bir cevap verilip verilmediğini de duymadığım için bu konuda bir şey söyleyemem. Ama önümüzde iki şey var.

Ya hukuk devletini işleteceğiz ya da hukuk devletinden vazgeçeceğiz. MİT Yasası hukuk devletinden vazgeçmemiz için getirildi. Hukuk devletine devam edelim, denirse o zaman da Başbakan, Bakanlar Kurulu’nun üçte biri, çalan çırpan işadamları hesap verecek. Şu anda hükümet hukuku rafa kaldırıp kendi hukukunu kurmayı tercih etti. Başbakan seçim sonrası bunu çok net bir şekilde ifade etti. Balkona fezlekesi olan bakanları, kendi ailesi ve havuz medyasının patronlarını çıkardı.

Cumhurbaşkanı Gül’ün hesapları tutmadı

– Bu ne demek?
– “Ben böyle devam edeceğim”, demek. Orada Başbakan’a bir şey hatırlatmak istiyorum. Böyle dünyayla entegre olmuş, küresel bir ülke haline gelmiş Türkiye’de otoriter sistemin hayat bulması sıfırdır.

Bu aklı kim veriyorsa ondan vazgeçecek. Aksi halde çok ağır bedel öderler. Benzer fotoğraflarla başka siyasetçiler de ortaya çıkmıştı. Onlar şimdi var mı? Bu ülkede demokrasi galip gelecektir.

– Erdoğan’ın Twitter yasağını kaldıran Anayasa Mahkemesi kararına saygı duymadığını söylemesine ne diyorsunuz?
– Hatta, Anayasa Mahkemesi kararı milli değil, dedi. Düne kadar Anayasa Mahkemesi Başkanı (Haşim Kılıç) baştacınızdı. Bütün bu süreçte Cumhurbaşkanı Gül’ün tutumunu dehşetle izledim. Anayasa çok açık. Kendisine verilmiş olan görevlerin hiçbirisini yerine getirmedi. Sadece tek kaygısı Başbakan’ı üzmemekti. Acaba bize de sıra gelir mi, diye düşündü. İşte, sana da sıra gelmedi mi?

Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nı tehdit edebildiği ülke

– Önceleri 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’le Çankaya’nın noteri diye dalga geçtiler. Şimdi Gül aynı şekilde Çankaya’da noterlik yapmadı mı?
– Sayın Sezer noterlik filan yapmıyor, sadece hukuku işletiyordu. Hukuk adamı olduğu için hukuksuz olan her şeyi geri gönderiyordu. Sadece bunların döneminde değil DSP döneminde de bunu yaptı.

Cumhurbaşkanı Twitter yasağının önünde duracağına kaçak elektrik kullanır gibi kaçak tweet kullanıyor. Türkiye’yi dünyaya rezil ettiler.

Basın, medya çok özgür olmadığı için üstünde durmadı ama Başbakan kapalı kapılar ardında Cumhurbaşkanı’nı tehdit etti. “Cumhurbaşkanı da dinlenmiş” dedi. Cumhurbaşkanı’nın kamuoyuna açıklama yapması lazım. Sizi dinleyen kim? Neyi dinledi? Bunu bilelim. Acaba sizin suskunluğunuz bu yüzden mi? Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı tehdit edilebilirse benim zavallı sendikacım tabii ki Taksim’de gaz yiyecek.

GÜRSEL TEKİN?

Ardahan, 1964 doğumlu. Ortaöğrenimini Kars Alpaslan Lisesi’nde yaptı. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi sınavını kazandı. Ancak yükseköğrenimini yarıda bıraktı. Lisede okurken Bülent Ecevit’in genel başkanlığındaki CHP’nin gençlik örgütünde siyasete atıldı. 12 Eylül darbesinin ardından 1984’te SODEP’e girdi. Daha sonra SHP üyesi oldu. Kadıköy Belediye Meclisi üyesi seçildi. 1995’te SHP’yle CHP’nin birleşmesi üzerine CHP’de kaldı. Bir süre Kadıköy Belediye Başkanvekilliği yaptı. 2002-2005 arası CHP İstanbul İl Başkan Yardımcılığı’nı yürüttü. 2007’de İl Başkanlığına atandı. 2010’da CHP PM tarafından MYK’ye seçildi. Bunun ardından genel başkan yardımcılığına atandı. 2011 seçimlerinde İstanbul’dan milletvekili seçildi. Leyla Tavşanoğlu / Cumhuriyet

1417050cookie-checkTekin: 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.