TGS Başkanı’na kulak verelim…

Türkiye Gazetecler Sendikası (TGS) Başkanı Ercan İpekçi basın emekçilerinin sendikasızlaştırıldığı, keyfi işten çıkarıldığı çok zor bir dönemde adeta iğneli bir fıçının içinde yüreğini ortaya koyarak, genel eğilimin tersine koltuktan nemalanmadan görev yaptı yapıyor.

Bugün bizle dertleşmek istemiş o zaman noktasına virgülüne değmeden onu dinlemek de bizim borcumuz… İşte İpekçi’nin söyledikleri:

Anadolu Ajansı’ndaki değerli meslektaşlarım, emekçi kardeşlerim, yoldaşlarım,

Galiba sizlerle biraz dertleşme ihtiyacımız var. Bunu yaparken, biraz Sokrates’ten, biraz Platon’dan esinlenmem, onların sözlerinden yararlanmam gerekecek. Çünkü binlerce yıldır zorbaların değişmeyen entrikalarının bir benzerini, 24 yıl 6 ay 6 günümüzü birlikte geçirdiğimiz Anadolu Ajansı işyerlerinde tekrar yaşıyoruz.

Anadolu Ajansı’ndaki bütün mezalimin sorumlusu benmişim. “Beni suçlayanların üzerinizdeki etkisini bilemiyorum; fakat sözleri o kadar kandırıcı ki ben bile kendi adıma onları işitirken az daha kim olduğumu unutuyordum. Böyle olmakla birlikte, inanın ki bir tek doğru söz bile söylemiyorlar.” (Sokrates)

Ne atanmış bir Genel Müdürün ne de onu atayan Hükümetin dayatmalarına boyun eğmeye niyetim var. Sesimin kesilmesi için hiç kimseye boynumu uzatmayacağım. Atamayla değil, üyelerimizin oylarıyla seçildim. Beni seçenlerin özgür iradesine karşı çıkamam -onlardan aldığım yetki ve cesaretle sürdürdüğüm onurlu mücadeleden rahatsızlık duyanlar belki üzülecek ve bana daha çok kinlenecekler ama- görevimden İSTİFA ETMEYECEĞİM.

Sendikamızın olağanüstü genel kurul kararı alması halinde yeniden aday olup olmayacağıma karar verecek olan da yine seçimle yetkilendirilen delegelerimizdir. Atanmış bir Genel Müdürün ya da onu atayan Hükümetin tehditlerine boyun eğerek, delegenin iradesine ipotek koymamızı hiç kimse beklemesin.

“Demokratik, şeffaf, katılımcı bir sendika” iddiasıyla yola çıktıklarını söyleyenlerin baskıyla ve tehditle güdümlü bir sendika oluşturma yolunda olduklarını görmek çok zor değil. Demokrasinin gereklerine uymaktan onlar korkabilirler, ama ben Genel Kurulun iradesine saygılıyım, çıkabilecek sonuçtan da çekinmiyorum. Üyelerimizin iradesiyle seçildim, onların iradesiyle gitmeye de hazırım. ADAYLIĞIMA DELEGASYON KARAR VERİR.

Bana karşı yapılan ithamlara, suçlamalara, iftiralara karşı sabırla sessizliğimi koruyorum, dayanma gücümü zorlayarak direniyorum. Sonuna kadar da direneceğim. Hiç kimsenin benim hakkımda, “tehditler karşısında kaçıp gittiğimi” söylemesine izin veremem. Tarihin beni bu şekilde yargılamasına katlanamam. Böyle bir onursuzluğu hiç kimseyle paylaşamam.

Eğer istifa edersem ya da aday olmayacağımı açıklarsam; kendimi, basın özgürlüğü uğruna, ulusal ve uluslararası düzeyde verdiğimiz mücadeleyi alçakça arkasından hançerlemiş sayarım.

Eğer istifa edersem ya da aday olmayacağımı açıklarsam; ömrüm boyunca kendimi adadığım sendikal mücadeleye ihanet etmiş olurum. Seyfi Demirsoy’un, benim için düstur sayılan “Sendikacılık çileli iştir. İdeali olanların işidir” sözünün gereğini yerine getirmekten korktuğumu zanneder insanlar… Sendikal mücadeleden kaçmanın onursuzluğunu ne kendime ne de bu kavgada yer alan diğer meslektaşlarıma yaşatabilirim. Anadolu Ajansı’nda baskılara rağmen direnmeyi sürdüren arkadaşlarıma hainlik yapamam.
Arkadaşlarımın toplu iş sözleşmesiyle kazanılmış haklarının, inşaatlarda taşeron ustabaşlarının yaptığı “takım sözleşmeleri” ile satılmasına seyirci kalamam. Takım sözleşmesi nedir bilir misiniz? İşi yaptıran işveren, vereceği işi en ucuza mal ettirecek şekilde şartlarını kendisi belirlediği bir sözleşmeyi takım kılavuzuna imzalattırır. Böyle bir takım sözleşmesi yapıp yapmamak da işverenin kendi keyfine kalmıştır. Toplu iş sözleşmesi müzakeresi yürütürken sahip olduğumuz haklar, takım sözleşmesinde söz konusu olabilir mi? Böyle bir yalana nasıl inanılabilir?

Baskılar karşısında dayanamayıp sendikadan istifa etmek zorunda kalan arkadaşlarım için üzülüyorum. Şunu bilmelisiniz ki, benim bu direnişim onların da haklarını kazanmalarının yolunu açmak içindir. Sendikadan istifa eden ve istifa etmemek için direnen tüm arkadaşlarımın hakları uğruna ölümüne mücadeleye hazırım ama onurumu satmaya razı değilim.

Benim şahsım üzerinden yürütülen yalan kampanyasına karşı ben nasıl ki sabırla, sükûnetle, dayanma gücümü koruyorsam; tüm üyelerimizden de, sendika içi demokratik sürecin işleyişini sabırla beklemelerini isteme hakkım olduğunu sanıyorum.

O kadar dayanma gücümüz kalmadı diyorsanız, o zaman size şunu önerebilirim:

İlahlar sizden kurban istiyorlar. “Olağanüstü kongre” denildi, yetmedi. “Genel Başkan istifa etsin” denildi, yetmedi. “Genel Kurulda aday olmayacağını açıklasın” denildi, yetmedi. Aç gözlü ilahlar tehditle diyet almanın tadına vardıkça, doymuyorlar, doymayacaklar. Platon’un dediği gibi “Kötü bir kafanın yönetmesi de kötü olur”. Ben bu kötü oyunun parçası olmayacağım. Bu yönetime istediği her şeyi verin, yetmeyecek. Sadece genel başkan değil, “sendikanın tüm yönetimi değişsin” diyecekler. O da yetmeyecek, “Sendikanın yönetimi, bizim istediğimiz kişilerden oluşsun” diyecekler. Onu da başaramayacaklarını görünce, yeni bir sendika kurma hayaliyle, üyelerimiz üzerindeki baskılarını artırmaya devam edecekler.

Sabrı tükenmiş arkadaşlarıma sesleniyorum; direnen arkadaşlarımdan, dayanma güçlerini korumalarını rica ediyorum…

Anadolu Ajansı’ndaki baskıların sona ermesi ve bütün sorunların bir anda çözümü benim yok olmama bağlıysa, bu benim için onurluca bir mücadelenin sonunda olmalıdır. Aranızdan onurluca ayrılmalıyım. Beni tarihe gömerken, onurumla gömmelisiniz. 9 Mart Cuma günü saat 12.00’de, Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü önünde açlık grevine başlamaya karar verdim. Böylece, hem beni istemeyenler benden kurtulmuş olacaklar, hem de Sendika Yönetim Kurulu 12-13 Mart tarihlerinde Olağanüstü Kongre kararı alırsa, bu kongreye katılma olanağı bulamayacağımdan, adaylığım da söz konusu olamayacak. Gözlerinizin önünde biraz acı çekeceğim ama katlanmanızı diliyorum.
Dostlarımdan ise mezar taşıma, Platon’un sözlerinden esinlenerek şunların yazılmasını isterim:

“Malk, mülk ve saltanat peşinde koşmadı. Sağlığında verdiği mücadelede birazcık ünü olsun istedi, öldüktün sonra da ününe uygun bir mezarı.”

Benden bireysel bir çıkış istediniz, tüm sorumluluğu bana yüklediniz, tek adam olarak mücadele vermemi beklediniz. Galiba başka çarem kalmadı. Sadece Genel Başkanlığımdan değil, bundan sonraki süreçte Genel Başkan adaylığımı açıklamamdan bile korkanlar, şimdi daha fazla korkacaklar.

“İster inanın, ister inanmayın, hakkımda ister aklanma kararı verin, ister vermeyin; her halde, iyice bilin ki, bir değil bin kere ölmem gerekse bile, yolumu asla değiştirmeyeceğim. Bilmelisiniz ki, benim gibi bir adamı öldürmekle, bana değil, kendinize zarar vermiş olacaksınız.” (Sokrates)

Bir kahraman arıyordunuz, ben de size bir kahramanlık mücadelesi sunmak zorunda kalıyorum. Umarım benim bu bireysel kararım, kitlesel bir harekete dönüşür. Umarım, sadece Anadolu Ajansı’nda değil ülkemdeki zulme karşı Anadolu Baharı’nın fitilini ateşleyen kişi ben olurum.

Artık Sendikadan istifa etmeyin, Sendikanıza sahip çıkın. Mücadelenizi sürdürün. Artık baskılar sona ersin, Sendikadan istifa edenler de geri dönsün.
Anadolu Ajansı’nın önünde bir süre daha birlikte olacağız.

Şimdilik hoşçakalın yoldaşlarım.

650850cookie-checkTGS Başkanı’na kulak verelim…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.