Tiyatro gününde perdeler kapansın

“Tiyatro binalarının önünden yorgun adamlar ve kadınlar geçer, evlerine ekmek götürme yükleri yüzünden omuzları erken çökmüş, yüzleri yaşsız çocuklar geçer, tiyatro binalarının önünden sokak köpekleri ve kediler geçer; kahırlı bir hayatın bütün yükleri sokaktan geçer. Siz koltuklarınıza yerleşmişken, evine çok gecikmiş temizlikçi kadın, onu hiç mutlu olmadığı evine götürecek otobüse koşmaktadır, sokak çocukları geceyi geçirecekleri korunaklı bir yer aramaktadır, siz orada otururken park orospuları, umumi helalarda iş bitirirler. Sokakların vahşi cangılında yolunu arayan bir adam usulca sizin dibinizden geçer ve o da anlamaz neyin dibinden geçtiğini. Siz orada otururken birisi sokaktan alınır belirsiz bir adrese götürülür. Her şey siz oradayken olur, içinde olduğunuz binaların dibinde, ruhunuz bile duymaz.

O sesler, o çığlık, o yakarma sahnedeki seslere hiç karışmaz, çünkü kimse binanın dışından akan vahşi nehrin çağıltısını duymaz. Duysa repliğinden utanır oyuncu, sokaktaki bağırış onun sesini bastırır, duysa, içerinin sıcağına sığınır kediler ve köpekler. Sahnenin sesi tuhaf bir uğultuya dönüşür, içinden uzun ölümlerin geçtiği bir tünelin uğultusuna.

Oyun bitip evlerinize dönerken, henüz sönmemiş ışıklarınıza ecnebi bir memleket gibi bakan çırak çocuklar geçer tiyatronun karşısından, operada asılı kalmış bir sopranonun sesini, kendi hayatının çığlığına ekleyerek, çok uykulu bedenini onu, sizlerle ters yöne götüren gece otobüsünün koltuğuna gizleyerek. Arka sokakta biri bıçaklanır, öteki umutsuzca sığınacak bir yer aramaktadır.

Hiçbiri tiyatronuzun içinden geçmez, hiçbiri sizi oyununuzdan utandırmaz, dışarısı, içeriyi doldurmaz. Binalarınızın önünden otobüsler geçer, tabut evlere ölüler taşıyan otobüsler. Hiçbiri orada durmaz, camlara başlarını yaslamış kent hayaletleri sadece ışıklarınıza bakar ve anlar, oradaki hayatın kendisinin olmadığını; anlar, giremeyeceği kapılardan bir kapıdır tiyatronuzun kapıları.

Söyleyin şimdi, böyle tiyatro olsa ne olur, olmasa ne? Kendini sokağa kapatmış bir tiyatro ölüdür, içinde çok üşümüş birinin ısınmadığı tiyatro sadece mezarlıktır. Gidin ve her gece gömün ölülerinizi.”

Yukarıdaki bildiri, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü nedeniyle Süreyya Karacabey tarafından kaleme alınmış.
Alternatif diye duyruldu ama bence alternatif filan değil, gerçeğin ta kendisi!
Alternatif olması için ortada varolan bir şeyler olması gerek. Oysa bizdeki bildiriyi hazırlatan Uluslararası Tiyatro Ensitüsü Türkiye Şubesi tam anlamıyla bir tabela kuruluşu. Bu yıl tiyatromuzda sansürlemelerden, ödenekli kurumların tekrar yapılandırılmak istenmesi , Anadolu’daki tiyatroların kapatılmasından tutun, pek çok mesele yaşandı, bu kuruluşun sesi sedası çıkmadı.
Aynı kuruluşun uluslar arası uzantısının usta oyuncu Judi, Dench’e ısmarladığı tiyatro bildirisi o kadar saçma ve günümüz tiyatrosunu dillendirmekten uzak ki, insanın “are you here Judy?” diye sorası geliyor. Belli ki, salt bir tiyatro virtüözü olduğu için, kendisine bildiri siparişi vermişler ortaya çıka çıka bu çıkınca da, ayıp olmasın diye geri çekememişler. Dünya tiyatro gününün öncülüğünü yapan International Theatre Institute’un internet sitesinde bile Judi Dench’in saçma sapan bildirisinin geyiği yapılıyor. İyi oyuncu olmak demek tabi ki , çağa duyarlı kişi olmak demek değil! Kimileri suya sabuna dokunmadan tiyatro yapabilmeyi sineye çekebiliyor..
Bizde de suya sabuna dokunanlar ikiye ayrılıyor. Ciltleri kurumasın diye suya sabuna sarılanlar, yani botoks starları , bir de star kalitelerini başkalarının yaşam kalitesine dönüştürenler! Yıldız Kenter’in Cumhuriyet Gazetesi önünde her ay düzenli olarak Balbay için şiir okuması, Macide Tanır’ın büyük bilim adamı Haberal için makale yazması, Gülriz Sururi’nin kendisini Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği çalışmalarına adaması, 18 Mayıs tiyatro yürüyüşüne öncülük etmesi , Judi Dench’e örnek olmalı!
Süreyya Karacabey , tiyatro bildirisinde, “oyuncu sokaktaki çığlığı duysa, repliğini söylemekten utanır” derken adeta “bilmezdim sözcüklerin bu kadar kifayetsiz olduğunu “diyen Orhan Veli’yi doğruluyor. Tiyatro sezonu içinde yaşadıklarınız tiyatro sezonu başlında seçtiğiniz oyunu kifayetsiz kılıyor bazen, replikler dar geliyor.
Eee hele hele, sokağa çıkmaktan korkan, suya sabuna sadece estetik amaçlarla dokunanlardansanız , sezon içinde tiyatro yapmanızın bir manası yok.
İktidarların korkulu rüyası tiyatro sanatını biz sanatçılar dönüştürmek için kullanamıyorsak, biz sanatımızın gücünü toplumun yararı için kullanamıyorsak yuh olsun bize!
Korkuyorsanız, ürküyorsanız, tiyatroyu sadece alkışlanmak için yapıyorsanız kapatın perdenizi!
Gerçeği dile gertirecek, gerekirse yuhalanmayı göze alacaksınız bu dönemde!
Belki de perdenizi kapatarak, geri çekilmekle, topluma daha hayırlı bir iş yapacaksınız..
Gidin, dizi çevirin. Ya da 23 Nisan geliyor: Buyrun sizi başkancılık oynamaya davet edelim! Gerçi, sene içinde çoktan oturdunuz.
Benim korkum, 23 Nisan’da bir gün için oturursanız, içinizdeki gizli diktatöre hükmedeyip, hiç kalkmayacağınızdır!

[email protected]

1599310cookie-checkTiyatro gününde perdeler kapansın

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.