Tiyatro sevgisi

Çok değil, bundan otuz kırk yıl önceye kadar gençler arasında tiyatro sevgisi oldukça yaygındı. Mahallede bir araya gelen üç beş genç toplanıp kendilerine göre bir tiyatro kurarlardı, en azından kurmaya çalışırlardı. Bunun için gösterdikleri çaba belki büyük yankılar oluşturmazdı ama o gençlerin iyi yetişmesinde etkili olurdu. Şu ya da bu okuldan değil de mahalle aralarından yetişmiş tiyatro adamlarının sayısı hiç de az değildi. Gerçekte onlar biraz da saçma sapan okul bilgileriyle köreltilmemiş olmanın iyiliklerini yaşarlardı. Belki en çok zorlandıkları konu oyun için kız arkadaş bulma zorluğuydu. Bu zorluğu hep çektik. O zamanın koşullarında kolay mı elin kızına hadi gel diyesin. Şimdi bu iş çok daha kolay olur elbette. Gelgelelim genç insanlarda tiyatro heyecanı kalmadı. Toplum yavaş yavaş tiyatrodan koptukça gençler de bu işin peşine düşmez oldular. Üniversiteye girmek diye bir telaşın bunda etkisi olmuş olabilir mi? Olabilir ama tek başına hiçbir şeyi açıklamaz. İnsanoğlu öyledir, kafasına bir şeyi koydu mu yapar.

Günümüzde tiyatro sanatı ölü noktadadır dersek konuyu çok mu abartmış oluruz? Sanmıyorum. Tiyatro sanatı ölü noktada da öbür sanatlar diri noktada mı? Dergilerde şiir diye yayımlanan bazı ne olduğu belirsiz yazılara karnınızı tuta tuta gülüyorsunuzdur siz de benim gibi. Kurulu düzen sanatı sevmiyor ve bütün kurulu düzenler gibi iyi sanattan korkuyor. Tiyatro sanatı öbür sanatlardan daha az etkili bir sanat değil ki. Hatta belki öbür sanatlara göre biraz daha etkili. Gerçekte tiyatro sanatı biraz da armut piş ağzıma düş sanatıdır: sizden hiçbir çaba beklemeksizin kendini size sunar. Akşam yemeğinden sonra çoluk çocuk deri koltuklara gömülüp bir gözünüzle uyur öbür gözünüzle sahneye bakarken en etkilenmem dediğiniz noktada öyle bir etkilenirsiniz ki aklınız durur. Roman için, şiir için, hatta müzik için biraz bir çaba göstermeniz gerekir. En azından gidip bir kitap satın alacaksınız ve onu okumaya zorlanacaksınız. Oysa tiyatroda mutlak bir edilginlik hiç de ters kaçmaz. Bir yandan horlamamak koşuluyla mışıl mışıl uyuyun bir yandan da güzel güzel izleyin. Bir ara gözünüz açılacaktır zaten. Tiyatrolara ilginin azlığından yakınan bay rejisör bir ara bir genç kadını gecelikle çıplak ayak sahneye sürecektir. O an uykunuz kaçsın, zararı yok, dilerim üç gün uykunuz kaçmaz. Siz artık yaşını başını almış birisiniz, size hiç sahnedeki güzel kadının baldırlarını düşünerek üç gün uyumamak yakışır mı?

Bütün sanat adamları yapıp ettiklerine olan ilgisizliği halkın çok kötü geri kalmışlığına bağlayıp rahatlarlar. Bu onlara bir de tiyatro sanatının devletçe ya da bir takım kurumlarca maddi açıdan desteklenmesinin gerekçesini hazırlar. Halk ilgisiz de olsa halka tiyatroyla açılmak gerekir. Çünkü sanatçının başlıca yükümlülüğü halkın bilinçlenmesine katkıda bulunmaktır. Kendisi bilinç yetmezliği çeken sanatçı halkı nasıl bilinçlendirecek konusunu tartışmamak ve hiçbir koşulda dile getirmemek doğru olur. Devletin ya da değişik kurumların tiyatrolara para vermesinin görünür nedeni tiyatroları kalkındırmak, en azından onların batmamalarını sağlamak içindir. Görünmez neden bana kalırsa çok daha önemlidir. O nedir? O da düpedüz tiyatrocuyu evcilleştirmektir, onun dişlerini söküp bırakmaktır, onu zararsız duruma getirmektir. Zararsız bir sanatçı gerçekte yararsız bir sanatçıdır. Çünkü sanat bilinçleri geliştirmekle ve bunu yaparak yaşamı dönüştürmekle yükümlüdür. Bunun için Shakespeare olmak, Molière olmak, hiç değilse bir Goldoni ya da öyle biri olmak gerekmez mi? Gerekir elbet. Biz de zaten o gerekliliğin peşindeyiz.

Tiyatronun bu çöküşünde televizyonun hiç payı yok mu? Elbette var. Ancak televizyon dizilerinde boy gösteren “bayan”larımızın ve erkeklerimizin bir bölümü de tiyatrocu. Doğru dürüst tiyatro yapacağına yalapşap dizi yapıp hem hiç riske girmeden para kazanmak ve hem de büyük boyutlarda ünlenmek daha doğru değil mi? İnsanların yetersizliklerini bir takım yapay duygusallıklar oluşturarak değerlendirmek bana pek sağlam bir iş gibi görünmüyor. Ama ben bunları yazdım diye birilerinin diziciliği bırakıp tiyatroya yöneleceğini de bekleyemeyiz. Benim bu yazdıklarım hepimizin bildiğimiz şeyler, çok zaman bilip de başımıza iş açılmasın diye söylemekten kaçındığımız şeyler. Yazımı izninizle Mustafa Gümüştaş’ın Tiyatro şiiriyle bitirmek istiyorum: “Oynanan oyundur tiyatroda / Yaşantıdan ders var onda / Mizah katılır aralarda / Gülerken ağlanır biraz da // Sahnelenir yaşantıdan kesitler / Sessizce izler dinleriz bizler / Kültür kazanır benizler / Seyirci pay çıkarmak için izler // Günlük olaylar sahnelenir / Bolca güldürüler eklenir / Örnekler aralara gizlenir / Tiyatro zevkle izlenir // Sahnede yanar neon ışıkları / Seyirciler beğenir şık koltukları / Oyuna göre değişir dekorları / Oyuncular bekler alkışları”.

643150cookie-checkTiyatro sevgisi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.