Toplu görüşmenin doğal sonucu

Kamu emekçileri ile hükümet arasındaki “Toplu Görüşme” önceden tahmin edildiği gibi, tarafların anlaşmazlığı ile sonlanacaktır. Bu bir süreçtir ve bu süreç de, diğer tüm kapitalist kurumlarda olduğu gibi, sermayenin politik temsilcisi ve bekçisi olan hükümetin zaferi (!) ile sonlanacaktır. Hem de bu zaferin son vuruşunu “oy avcılığı” mantığı ile, çok büyük bir olasılıkla, başbakan yapacaktır. Süreci ve olası sonucunu şöylece çözümleyebiliriz.
 Kamu emekçileri, özel sektör sendikacılığından biraz farklı olarak tabandan sendikal hareket başlattığında, demokratikleşmenin önünün alınabilmesi için bu hareketin bir yasa çerçevesinde denetlenmesi gereksinimi ortaya çıktı. Çıkarılan kamu emekçileri sendika yasasında, sendikacılığın ana silâhı olan toplu sözleşme ve grev hakkına yer verilmedi. Onun da ötesinde, grev hakkı olmayan kamu emekçilerine hükümetle toplu görüşme hakkı adı altında komik bir müessese getirildi. Toplu görüşmede hükümet o denli güçlü bir konuma oturtuldu ki, onbeş gün sürecek görüşmelerden bir sonuç alınmadığı durumda nihaî kararı hükümet verecek. Ucunda grev hakkı olmayan bir pazarlık sürecinde son hakem, görüşmede taraflardan biri! Böylesi komik ve acayip bir sistem!

Bu yasa çıkarılırken yasaya tümü ile karşı çıkma görüşleri gündeme getirilmiş idi. Ancak, garip bir uyum mantığı ile, “Şimdilik bununla yetinelim, bir defa yasa çıksın, ileride grev ve daha ileri haklar yasaya konabilir.” dendi. Halbuki, bir yasa çıktığında oluşturulan sosyal ve yasal kurumlar uzun süre uygulamada kalıyor ve, işin ilginci, taraflar da zaman içinde bu kurumlara uyum gösterebiliyorlar. Nitekim, kamu emekçileri sendikacılığında da tam böyle bir yolda ilerleniyor.

Yasaya daha başlangıçta tümü ile karşı çıkmanın politik ve sosyal bir dizi güçlükleri vardı. Kamu sendikacılığı özel sektör sendikacılığından daha güçlü demokratik tabana oturtulmuştu. Ancak, bizzat böylesi güçlü konum ve görüntü, başta hükümet olmak üzere, çeşitli çevreleri ürküttü ve sendika içi parçalama operasyonlarına yeşil ışık yaktı. Sendika içi çeşitli çekişmeler yanında, çok sayıda sendikanın oluşumu hükümet ve sermaye karşısında kamu emekçilerin parçalanma sürecini hızlandırdı ve güç erimesi yarattı. Nitekim, böyle bir erime sonucunda, şimdi kamu emekçileri sendikaları çok parçalı olarak, sermaye ve hükümet karşısında perişan bir vaziyette hükümet temsilcisi ile komik bir görüşme yapmaktalar.

İlk göstermelik kavga görüşme masasında yer konusunda ortaya çıktı. Kamu emekçileri sendikası o kadar güçlü ki(!) hükümet temsilcisini masa başında değil, karşı tarafta görmek istiyor! Bunun üzerine, hükümet temsilcisi görüşmeden çekilince, bu kez sendikalar birbirine düşüyor. Böyle ufak bir konu ile görüşme kesilir mi, vs..vs..Sanki görüşme sürse bir sonuç çıkacak! Bu cehalet karşısında insanın çıldırası geliyor!

Sonuç çıktı: % 2,5’luk zamlarla 2006 yılı % 5 dolayında komik bir zamla kapanacak. Bu komik oranın telâffuz edilmesinde iki temel mantık var. Birincisi, zam bundan biraz daha yüksek, belki % 7 veya ek ödemelerle biraz daha fazla olacak. Kaldı ki, bu miktar da kamu emekçisinin hakkı olarak görülemez. Çünkü, bir defa kamu emekçilerinin geçen yıldan sarkan alacakları var. Miktarı veya oranı tartışmalı olabilir, ama şu bir gerçek ki, kamu emekçileri ve tüm emekçiler enflâsyon döneminde ezildikleri gibi, enflâsyon baskılanırken de ezilen yine aynı kesim olmaktadır. Diğer bir deyişle, enflâsyondan kimler yararlandı ise, bu yararlanmanın yükünü emekçiler çektiği gibi, enflâsyon denetlenirken kimler yararlandı ise, onun yükünü de, maalesef, yine emekçiler çekmektedir.

Geçmiş dönemin alacakları dışında, gelecek yıla yönelik olarak şunun da bilinmesi gerekir ki, kamu emekçilerinin gelir dağılımında göreli yerinin korunabilmesi için, gerçekleşecek enflâsyona ilâveten milli gelirde ortaya çıkacak reel artışı da kapsayacak oranda zam yapılması gerekir. Diğer bir deyişle, memurların göreli durumlarının korunabilmesi için, sadece enflâsyonun karşılanması yetmez, emekçilere milli gelir artışından da pay verilmesi gerekir; yâni, zam tabanını beklenen enflâsyon değil, nominal milli gelir artış oranı oluşturmalıdır. Maaşlarla ilgili görüşmeler ancak bu taban üzerinden yürütülebilir. Ancak, böyle bir taban üzerinden yürütülecek görüşmelerle sağlanacak artışlar kamu emekçilerinde gerçek iyileşme sağlayabilir.

Toplu görüşmelerde izlenen bir başka çirkin politika da, insan haysiyeti ile oynama derecesinde anlamsız zam ile emekçiler sokağa döküldükten sonra, Başbakan’ın tantanalı bir eda ile emekçilere kafasındaki zammı söylemesi olacaktır. Böylece, tam bir politika çirkinliği ile emekçilerin gururu ile oynanmış ve emekçiler üzerinden politika sömürüsü yapılmış olacaktır.

Muhtemelen Başbakan’ın açıklayacağı zam da kamu emekçilerinin göreli durumunu iyileştirici nitelikte olmayacaktır. Zira, kamu emekçilerinin göreli durumunu iyileştirebilecek bir zam oranı, geçmiş dönem kayıplarını, gelecek dönem enflâsyon beklentisini, gelecek dönem reel milli gelir artışını karşıladıktan sonra, bunların üzerinde olmalıdır. Böyle bir zammı hükümet yaparsa, sermaye kesimine ve IMF’ye hesap veremez ve siyasal geleceğini tehlikeye atmış olur.

Hükümet, bu tavırlarla kamu kesimini nicel olduğu kadar, nitel olarak da çökertmektedir. Hükümet, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve sair sosyal nitelikli harcamaları kamu bütçesi dışına çıkartarak kamu kesimini nicel olarak küçültmektedir. Kamu emekçilerinin özlük haklarının kısılması ise, kamu kesiminin nitel olarak eritilmesi anlamına gelmektedir. Zira, kamu emekçilerinin özlük haklarının baskılanması emeğin niteliğinin erimesine neden olur. Kamu istihdam alanında alt kademelerden, nitelikli emek gerektiren üst kademelere doğru çıkıldıkça, özel ve kamu kesiminde ücret farklılığı kamu kesimi aleyhine arttığı derecede kamu kesimi emekçilerinde nitelik erimesi ortaya çıkar. Kamu kesimi emekçilerinde oluşan nitelik erimesi sadece hizmetlerin görülmesinde etkinsizliğe yol açmakla kalmaz, aynı zamanda rüşvet vb kanunsuzlukların oluşmasına ve kamusal kararlarda güçlü kesimlerin başat olması sonucunu doğur.

Toplu görüşme uygulaması bir komediye çevrilmeden, kamu hizmetlerinin nicel ve nitel açılardan geliştirilmesini hedefleyecek şekilde yürütülmesi siyasilerin en önde gelen toplumsal görevidir.

______________

İ.Ü. Prof. Dr.

1594260cookie-checkToplu görüşmenin doğal sonucu

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.