Toprak Dede’nin gözlüğü ve donsuzluk !

Yalova’ya dikilen heykeli, dünya tükendikçe daha anlamlanacak, toprağı hor kullananlara ibret abidesi olacak. Gelecek nesiller onu daha iyi anlayacaklar. Oysa şimdikiler, dikilişinin ertesi günü gözlüğünü kırdılar heykelin… Dünya’yı da bu umarsız, duyarsız, yıkıcı zihniyet kırıp geçiriyor işte… O gözlüğü kıranlar o adamın kim olduğunu, onlar için neler yaptığını bile bilmiyorlardır ki, Dünya’nın bu halde olduğunu nasıl bilsinler?

Artık Dünya ağaçların değil odunların, orman bestelerinin değil dağ kerestelerinin, klasların değil kalasların… Ağacın dalını kıranlar da, şakıyan suyun önünü kesenler de, belki 1 milyar insanı aç bırakanlar da onlar.

Toprak dede anlatıyor… “ İki tür insan kaldı “ diyor, “ Gözü açlar ve karnı açlar…Doymam, sağlığım, barınmam ve ısınmam ihtiyacıma yetiyor, bundan fazlasını tüketirsem ben de global ekonomi tarafından kullanılmış olurum “ diyor. Tekstilin dev markalarından birisini yaratmış olan, kendi de gönlü kadar zengin olan bu adam 9 yıldır aynı pantolonu giyiyor, aynı yırtık palto ile geziyor. Süveterindeki delikler onun madalyası…

Dünya yalpalıyor, çünkü güçlü olan vizyon değil ihtiras, kültür ölçüsü maddiyat… Baskın olan duyarlılık değil aymazlık, yaşamanın ölçeği tüketim hacmi… Cakalı yürüyünce karizmatik olunuyor. Dünyayı yönetenler bilgeler değil cahiller, onları oraya getirenlerin ufkuyla sınırlı dünyanın ufku…

Toprağın erozyonu ile insani değerlerin erozyonu kol kola girmiş, aynı kaba yapıyorlar.
Dünyanın tüketilişindeki suç ortakları işledikleri suçun farkında bile değiller. İtibar ölçüsü para…

Makamlar ucuz, yaptıkları pahalıya patlıyor. Doğayı Kültür ve Turizm Bakanlığı mı yoksa Çevre Bakanlığı mı korumalı diye düşünülüyor… Orman kimlik bunalımında, derelerin farkında değil güldür güldür gecelere akanlar, HES’lerle pes ettiriliyor doğa… Tarihi kültürleri Çevre azmiyle kumlara gömerlerken, dereleri kültürleriyle çevreleyip kurutuyorlar.

“ Dünya’da makyaj malzemesine yılda 18 Milyar Dolar harcanıyor, oysa tüm Dünya kadınlarının üreme sağlığı için gereken miktar 12 Milyar Dolar” diyor, “ ABD ve AB’de ev hayvanlarının mamaları için harcanan para 17 milyar Dolar, tüm Dünya’daki açlık sorununun çözülmesi için gereken para ise 19 Milyar Dolar ” diyor Toprak Dede…

“ Parfüm için harcanan para 15 Milyar Dolar, oysa Dünya’da herkesin okur yazar olabilmesi için gereken ek bütçe 5 Milyar Dolar “ diyor. Parfüm masrafının üçte biri ile global cehalet törpülenebiliyor… Ama şu da çarpıcı bir ilave olabilir. Dünyanın tüketilişindeki aslan payı okumuş, kültürlü, medeni toplumlara ait…“ 1 Amerikalı çocuk doğduğunda, 30 Dünya çocuğunun rızkı kadar tüketiyor “ diyor.

“ Avrupa’da dondurma için yılda harcanan para 11 Milyar Dolar, tüm çocukların aşılanabilmesi için gereken para ise 1.3 Milyar Dolar “ diyor… Ama Dünya’nın donup kalmasını çözebilecek bir aşı yok. “ İnsanlar komşusunun aşı olmadığı zaman tok yatamazlardı eskiden” diyor Toprak dede…

Cadı partilerine harcanan kostüm masrafları ile ya da Bebek kafelerinin önüne park etmek için kiralanan Ferrari terapileriyle herhalde bir okul dolusu çocuk okutulur. Tahtarevan paralarıyla kaç okul minibüsü kiralanır acaba köyünden okula günde 20 km yürüyen çocuklar için.

Doğanın tükenişinin anası bizzat insanın doğası, babası ise global ekonomi. Tüketim dayatması, özendirme, yarıştırma, konformizm döllüyor yokoluşları… Doğasında olan ihtiras, özenç, heves gibi güdüler yüzünden maddi gücün çekim alanına kapılıveriyor insanlık. İnsan bu doğası ile başa çıkamıyor ki, yaşadığı gezegenin doğasına sahip çıkabilsin. Global ekonomi de patlattığı tüketim kültürü ile körüklüyor yangını… Yanan henüz doğmamış nesiller. Hani o Dünyayı emanet aldıklarımız… Nefisimiz nefesimizi zorluyor.

“ 1 ton altın için 300 bin ton atık oluşuyor, yani 1 alyans için 3 ton atık “ diyor Toprak dede… Peki ya atık zihniyetleri toplasak bir çeyrek altın edebiliyor mu? Para geri getirebiliyor mu yitirilen ahlaki erozyonları? Satın alınabiliyor mu nefes?

Keşke Amerikalılar da büyük şef Seatle’ın heykelini dikselerdi Manhattan’a. O zaman belki dünyanın kapanış nesli o heykele bakıp da, “ Hey koca şef, son suyu da tükettik, son kuşun içeceği kalmadı, son ağaç soluyamıyor artık, son yaprak düştü, sen bize bunları anlatmak için nefesini tükettin ama biz asırlar sonra nefes alamaz olunca anladık nefsimize yenildiğimizi “ derlerdi…

Ya da tüylerini yolarlardı kemerlerini süslemek için…

“ Donu olan parmak kaldırsın “ dedi Toprak dede… Salon güldü… “ Gülün gülün” dedi.
“ Don pamuktan yapılır, pamuk toprakta yetişir, toprak olmazsa kıçınızda donunuz bile olmaz…”.

Hayrettin Karaca’nın gözünün içi gibi baktığı, nakış gibi işlediği, cennet köşesini vakfa bağışladığı, toprağından bereket fışkıran Yalova’sına, yani İstanbul’un burnunun dibine, termik santral yapıyorlar… Ulusal basında tık yok aylardır… Ama çevreci bir santralmiş ! Demokrasi tüketicilerinin demokratlığı gibi bir şey…

Hayrettin Karaca’nın gözlüğünü kırmaktan daha vandalist bir cehalettir Toprak dedenin toprağını gelecek nesillerin elinden almak…

Umumi tuvaletler çoğunluğa uygun şekilde demokratik anlamda alaturkalaştırılıyor… Alaturka kubura da donsuz kıç yakışır mı ? Bilmem…

750970cookie-checkToprak Dede’nin gözlüğü ve donsuzluk !

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.