Türkiye, Kıbrıs ve Nisan sonrası

Türkiye’nin gerek KIBRIS konusunda gerekse de AVRUPA BİRLİĞİ konusunda müthiş bir “Dış Politik Atak” başlattığı kesin.

Hem sessiz ve derinden gidiyor, hem de kendisini garantiye alıp vuruyor.

Geçmiş haftalarda Cumhurbaşkanı Talat’ın yaptığı Ankara ziyareti, Aralık ayı stratejisinin ilk adımı oluşturdu.
Ankara’da CB Talat’ın Başbakan Erdoğan ve Dışişleri bakanı Davutoğlu ile yaptığı toplantıda, müzakerelerde gelinen son durum, AB Türkiye müzakerelerinin gidişatı, Rumların Ulusal Konseyinin son kararları, 11-12 Aralık’ta yapılacak AB Başkanlar Konseyinden çıkması olası karar, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyindeki üyeliğinin getirileri ve ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler gözden geçirilerek tüm bunların Kıbrıs konusuna yansımaları tartışıldı.

Bu toplantının ardından, CB Talat’ın İngiltere’ye, Başbakan Erdoğan’ın ABD’ye ve Egemen Bağış’ın da AB’nin saygın başkentlerine gitmesi hiçte raslantı değil. Türkiye’nin son yıllarda kazandığı politik ve bölgesel gücün yarattığı özgüven ile belirlenmiş stratejinin belirli aşamaları belli ki yürürlüğe konmuş.
Egemen Bağış’ın AB başkentlerine eş zamanlı yaptığı ziyaretlerde varılan mutabakat, Kıbrıs’ta liderler arasında sürmekte olan müzakerelere Nisan ayına kadar bir sürenin tanınması, bu süre içinde çözümün bulunması ve Ada’daki sorunun çözülmesinin beklenilmesi yönünde. Aksi olursa gelişmelerden Türkiye’nin sorumlu olmayacağı. Anlaşılıyor ki bu sav AB içinde tam kabul görmüş.
Bu nedenle de 11-12 Aralıkta yapılacak AB Devlet Başkanları Konsey toplantısında, Rumların beklentilerinin aksine Türkiye’ye yaptırım kararı veya baskı çıkması sadece bir hayal.
Rumlar açıkcası herzamankinin aksine yalnızları oynuyorlar bu sefer. Yanlarında göstermelik bile olsa avatanları Yunanistan dahi yok. Zaten sesi soluğu da çıkmıyor. Neredeyse iflasın eşiğine geldi ve 2010 yılında AB yardımına koşmazsa moratoryum ilan etmek zorunda kalacak.

Türkiye kartlarını o denli güzel oynamış ki, Konsey kararında Türkiye’ye en küçük bir baskı iması dahi söz konusu olursa Kıbrıs’ta liderler arasında sürmekte olan müzakere sürecinin kesilebileceği gerekli yer ve kişilere çok evvelden iletilmiş. Rumlara bırakın diplomatik karşı atak veya saldırı yapmalarına fırsat vermeyi, savunmaya bile geçmelerine fırsatı verilmemiş bu sefer.
Hristofyas’ın ve diğer Rum siyasilerin hırçınlıkları bundan kaynaklanıyor. Geçen hafta Ulusal Konseyde aldıkları dört karar da tamamen hayali ve gerçekleşmesi de olanaksız.
Rumlar yanımızda hiç kimse olmazsa bile başlıkların açılmasını tek başımıza “VETO” ederiz diyorlar ama bu yutamayacakları denli büyük bir lokma. Lokmanın boğazlarında kalma olasılığı da “veto”larının uygulamaya konmasından daha fazla.

Talat’ın İngiltere’de Başbakan Brown ile görüşmesinin Washington’da Başbakan Erdoğan’ın Başkan Obama ile görüşmesi ile aynı günlerde olmasıda belirlenmiş stratejinin ikinci aşaması.
Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki tezlerini, ABD Başkanına direkt olarak aktarması, BM Genel Sekreterine de indirekt iletmesi gerçekte Nisan sonrası için hazırlık.
Nisan sonrası için Türkiye, çözüm isteğini masaya açık ve net olarak koymuş.
“Masadan kaçanın iskemlesi kırılsın” benzetmesi ile Türkiye, kuvvetli bir biçimde adada kabul edilebilir bir çözüm isteğinin her zaman geçerli olacağı mesajını veriyor. Rumların olası bir isteksizliğinin sonrasındaki gelişmeler için de Türkiye’nin haklılık zeminini şimdiden hazırlamış.
Ben bu denli yoğun hazırlıktan ve saat gibi işleyen yeni Türk stratejisinden sonra Rumların eninde sonunda, adada yeni kurulacak partenojenez bir devlette Türklere siyasi eşitlik tanımak seçeneği ile karşı karşıya kaldıklarında masadan kaçmayı yeğleyeceklerini algılıyorum.
Belli ki, Nisan sonrasında yeni ufuklara yelken açılacak gibi….

Prof. Dr. Ata ATUN
http://www.ataatun.com

658340cookie-checkTürkiye, Kıbrıs ve Nisan sonrası

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.