Türkiye kimin anavatanı?

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’deydim.
Orada bulunduğum süre içinde Rumeli Balkan Sempozyumuna katılma fırsatı buldum.
Katılımcılar olağanüstüydü. Üniversite rektörlerinden politikacılara kadar herkes oradaydı.
Sempozyumda çoğunlukla göç ve azınlık sorunları işlendi. Yaşananları ilk ağızdan hayretle, sevgiyle, acıyla, gözlerimiz dolarak dinledik.
Azınlık olmak demek acıyla yoğrulmak ve bu acıyı hiç içten atamamak demekmiş onu öğrendik.
Ortalık süt liman olsa da, yaşananlar yüzyıllar öncede kalsa da unutulmuyormuş, her azınlık çocuğu yüreğindeki oyukla doğuyormuş.
TBMM Başkanvekili Meral Akşener’in duygu yüklü konuşmasında dile getirdiği gibi…
Akşener, katıldıkları Viyana gezisinde, bir arkadaşının elindeki sopayla Tuna Nehri’ne vurup, “Tuna, Tuna ecdadımın katili” diye haykırışını unutamıyor.
Ve bir başka konuşmacı, “İki mezar arasında kalmak” diyor. Annesi Balkanlarda, babası Türkiye’de gömülüymüş, içi sızlıyor.
Göçten söz ederken gözleri doluyor. Küçülen dünyada, mesafelerin kalktığı bir yüzyılda göç etmenin neden bu kadar üzdüğünü anlamam için biraz düşünmem gerekiyor.
Düşününce anlıyorum ki ben gittiğim her yere kendi isteğimle gitmişim. Kimse beni bir yere gitmeye zorlamamış. İstediğim zaman dönme inisiyatifi benim adaptasyonumu kolaylaştırmış.
Oysa onlar göç etmemiş, evlerinden yurtlarından sürülmüş.
Bulgaristan, Deliorman’dan Nurten Remzi’nin yazmaya başladığı ancak henüz bitirmediği kitap “bu kadar da olamaz” dedirtiyor.
Babaannesini anlatıyor Nurten Hanım. 14 yaşında ailecek(büyük ihtimalle Türkiye’ye)göç edecekleri esnada polisler tarafından ailesinden koparılışını, günlerce bir odada tutuluşunu ve dönemin baskıları/yasakları sonucu ailesini hiç göremeyişini ancak ölümünden üç gün önce, 62 yaşında iken, kendisinden üç yaş küçük kız kardeşiyle bir düğünde karşılaşmalarını.
Düğün mü cenaze mi olduğu anlaşılamamış gözyaşlarının sel olduğu o günün…
Ve aradan üç gün geçtikten sonra hayata gözlerini yummuş, 14 yaşında ailesinden koparılıp, bir odada kilitli tutulduğu esnada vapur seslerini babasının çığlığı sanan küçük kız.
***
Sempozyumda beni en çok etkileyen ve -ister istemez -bir karşılaştırma yapmama sebep olan kısım; Rumeli ve Balkanlarda yaşayan herkesin Türkiye’den “Anavatan” diye söz etmeleri.
Kırgınlıklarına rağmen, Türkiye’den 5 kuruş katkı almamalarına rağmen yürekten bağlılar Anavatanlarına.
Kırgınlıkları Türkiye’nin para göndermeyişine değil, Sümela Manastırını, Ruhban Okulunu açarken, Rumeli ve Balkanlar’daki camilerin yok edilişine tepkisiz kalmasına…
Hiçbiri Bulgaristanlıyım demiyor. Makedonyalıyım demiyor. Yunanistanlıyım demiyor…
Hepsinin söylediği; “Türk’üz”
Makedonya Cumhuriyeti Devlet Bakanı Hadi Nezir, “Türkiye’nin gözü dolsa, biz gözyaşı dökeriz” diyerek Anavatan’a olan bağlılıklarının derecesini ortaya koyuyor.
Konuşmasında “Dün de Türk’tük, bugün de Türk’üz, yarın da Türk olacağız” ifadesini kullanan Bakan Nezir, o yüzden Kıbrıs’ta yaşananlara şaşkın. “Nasıl olurda, ‘ne seni ne paranı’ diyebilirler’ diyor.
Ben savunma adına, KKTC’de herkesin o düşüncede olmadığını, o pankartları açanların azınlık olduğunu, Türkiye’den adaya göçenlerin sosyolojik yapısının kötü bir “Türkiye” algısına sebep olduğunu söylediğimde Bakan “Konunun o yönü tartışılabilir ama yapılan yanlış” yanıtını veriyor.
Ben yüzyıllardır Balkanlar’da/Rumeli’de yaşayıp, çektikleri onca acıya rağmen, hala Türkiye’yle ağlayıp Türkiye’yle gülen bu kişilerin önünde saygı ile eğilmekten başka bir şey yapamıyorum.

1619690cookie-checkTürkiye kimin anavatanı?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.