Türkiye-Rusya krizi, şeffaflığın ulusal güvenlik için önemini gösterdi

Tam tersine, bir otoriter liderin bir diğerine karşı başlattığı propaganda savaşı, giderek tehlikeli boyutlarda karşılıklı bir şantaja dönüşüyor.

Rusya, Türkiye’nin yasadışı yollarla IŞİD petrolünü pazarladığını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ailesinin bundan kazanç sağladığını iddia ediyor.

Bu suçlamayı iftira diyerek reddeden Recep Tayyip Erdoğan, asıl Rusya’nın IŞİD’le yasadışı bağlantıları olduğunu ve ellerindeki delilleri tüm dünyaya açıklayacaklarını söylüyor.

Rusya’nın Ankara’daki büyükelçiliği, dışişleri bakanı Sergey Lavrov’un Türkiye ile ilgili kanıtları, Birleşmiş Milletler’e sunacağını bildiriyor.

Rusya’nın şu ana kadar ortaya koyduğu belgeler, Türkiye’ye ve liderine yönelik suçlamaları kanıtlar nitelikte değil. Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner da, iddiaları reddediyor ve ellerinde Rusya’nın iddialarının bir temeli buunduğuna dair herhangi bir veri bulunmadığını vurguluyor.

Gerçi, IŞİD’in Irak ve Suriye’de petrol ürünlerini pazarladığı, Türkiye üzerinden de satış yaptığı zaten bilinen bir gerçek. Son günlerde bizzat Başkan Obama ve üstü düzey Amerikalı yetkililer, Türkiye’den Suriye sınırındaki güvenlik boşluklarını kapatmasını istediler. Türkiye hükümeti de bu konuda elinden geleni yapma sözü verdi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Rusya’nın suçlamalarını kesin dille reddederken, Moskova’nın Sovyet tipi propaganda ve yalan makinesini yeniden hizmete soktuğunu belirtiyor.

Davutoğlu’na göre “bir Türke her şey yapılabilir ama şantaj yapılamaz”.

Gelgelelim, Rusya’nın yaptığı tam da bu.

Kayırmacı, yolsuz, otoriter bir rejim kavramıyla adeta özdeşleşmiş bir lider olarak ünlenen Vladimir Putin, eski dostu- yeni düşmanının zayıf ve tutarsız yanlarını, zaaflarını adeta bir silah olarak kullanıyor.

Eğer Türkiye’nin ideri, son yıllarda Putin tarzı bir tek adam yönetimi kurmak için elinden geleni yapmasaydı, bugün bu mümkün olur muydu?

Erdoğan karşıtlarını susturmasa, bağımsız medyayı ezip geçmeseydi Putin bunu yapabilir miydi?

Yargının bağımsızlığını yokedip, kuvvetler ayrılığı ilkesini gözardı etmeseydi bu kadar saldırıya açık olur muydu?

Avrupa Birliği’nin İlerleme Raporunda da dile getirildiği gibi, yolsuzluk iddialarının üstünün örtülmesi yoluna gidilmese, şeffaf davranılsa, adaletin işleyişine engel olunulmasa Moskova’dan bu sözleri duyar mıydık?

Türkiye’nin bizzat kendi politikacıları, savcıları, hakimleri, gazetecileri hükümetlerinden zamanında hesap sorabilseydi, Putin Türkiye’ye karşı böylesine küstah, böylesine saldırgan davranabilir miydi?

2013 yılında bakanları ve yakınları hakkında ciddi suçlamalar dile getirildiğinde, zamanın Başbakanı Erdoğan, asıl yolsuzluğu yapanların yolsuzluk soruşturmasını başlatanlar olduğunu söylemişti.

Parlamentonun çoğunluğu ve yargı organları da, ortada verilecek bir hesap olmadığı sonucuna varmış, olay kapanmıştı.

Rol modelleri, ilham kaynakları olan Putin’in günün birinde kendilerine yolsuzluk silahını doğrultacağını hangisi akıl ederdi?

Rusya ile yaşanan kriz, Türkiye’nin demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne ne kadar ihtiyacı olduğunu bir kez daha gösterdi.

Erdoğan’ın ve partisi AKP’nin ouşturduğu otoriter rejimin ülkenin iç güvenliği ve huzuru açısından yarattığı tehlikeleri son bir yıl içinde çok acı örnekleriyle, defalarca gördük.

Şimdi, bu politikaların ülkenin ulusal güvenliği ve diplomasisi açısından ne tür zaaflar yaratabileceğini de yavaş yavaş kavramaya başlıyoruz.

_______________________________

* Yazarın diğer yazıları için lütfen tıklayınız:
http://www.firdevstalkturkey.com/tr/

1577900cookie-checkTürkiye-Rusya krizi, şeffaflığın ulusal güvenlik için önemini gösterdi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.