Türkiye’nin durdurulamayan yükselişi

Grivas’ın 15 Kasım 1967 tarihinde Geçitkale ve Boğaziçi köylerine saldırması ve kahramanca çarpışıp, mermileri bittiği için çaresizce teslim olan 32 tane Kıbrıslı Türkü hunharca, bazıların da üzerlerine mazot döküp yakarak şehit etmesi üzerine Türkiye’nin Yunanistan’a verdiği çok ağır nota, Kıbrıs olaylarının seyrini değiştirmişti.

Kıbrıslı Türkleri silah zoru ile adadan atamayacağını anlayan lanet papaz Makarios, “Türkiye’nin zayıf bir anını bekleyeceğiz ve kıçına tekmeyi vurup, adayı Yunanistan’a ilhak edeceğiz” sözü ile yeni taktiğini açıklamış, adanın yüzde üçbuçuğu gibi küçük bir alan içindeki bölük pörçük gettolara sıkıştırdığı Kıbrıslı Türkler üzerinde de olağan üstü bir “Ekonomik ambargo” uygulamasını başlatmıştı. Amacı Kıbrıslı Türkleri yaşamdan bezdirmek ve adayı terk etmeye zorlamaktı. Böylece ada süreç içinde Kıbrıslı Türklerden temizlenecek ve bir Rum adası olacaktı.

Lanet papaz Makarios’tan sonra gelen Rum Cumhurbaşkanları (Kyprianou, Vaisiliu, Klerides , Papadopulos ve Hristofyas) bu ana hedeften hiç sapmadılar. Zaman kazanmak ve Türkiye’nin bir zayıf anını yakalamak için hep müzakereleri yürütüyor ve adaya barış getirmek istiyor gözüktüler. Perde arkasından da Türkiye’yi zayıflatmak için her tür entrikayı çevirirken, güney Kıbrıs’ta ASALA ve PKK militanlarını eğitmek için kamplar açıp, Helen dünyasından da bu teröristlere silah alımı için paralar topladılar.

1970’li yıllarda organize olarak başlattıkları bu süreç bir müddet beklenildiği gibi gitmiş olsa da 2000’li yıllarda Rumların beklentilerinin aksine ters dönüverdi ve Rumlar adaya el koymak ve Yunanistan’la birleşmek için Türkiye’nin zayıflamasını beklerlerken, Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafı zayıflamaya başladı. Günümüzde Yunanistan neredeyse batmanın eşiğine kadar geldi ve 4 Ekim’de yapılacak erken seçimler bile kurtaramayacak Yunanistan’daki bu kötü gidişi.

Türkiye ise artık diplomaside sözünü geçiren, ekonomik ağırlığı olan, G20 (Grup 20) üyesi ve ordusu aksamasız lojistik destek kabiliyeti ile ülke sınırları dışına harekat yapabilen 4 güçlü ülkeden birisi. Orta Doğu’nun lider ülkesi konumunda şu anda Türkiye.

Afganistan Cumhurbaşkanı Karzai ile Pakistan Cumhurbaşkanı Zerdari, aralarındaki sorunlara Türkiye’de çare arıyorlar.
İsrail Cumhurbaşknı Şimon Perez ile Filistin Devleti Başkanı Mahmut Abbas önemli görüşmeleri Türkiye’de yapıyorlar. Türkiye artık Gazze’ye yönelik son saldırıdan sonra İsrail’i açıkça kınayabilecek konumda, ve kınadı da.

Türkiye, Irak ve Suriye arasında arabuluculuk yapmaya başladı ve iki ülke arasındaki 26 yıllık küslüğe, önerdiği üçlü pakt ile son vermek aşamasında. Davutoğlu, Şam’a ve Bağdat’a yaptığı ziyaretler sonrasında Kahire’de Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim ve Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari ile dörtlü bir toplantı yaptı. Eylül’ün 17’sinde de Türkiye’de bir başka dörtlü toplantıya da başkanlık etti.
Orta Doğu’da Arap ülkeleri arasındaki bölünmüşlüğün derinleşmesi bu ülkelerin genel dünya siyaseti içindeki yerlerinin küçülmesine yol açtığından Türkiye’nin bölgedeki rolü ve liderlik konumu daha da kaçınılmaz oldu.

Türk “Dış Politikası”, komşularının siyasi sorunlarını dikkate almaya ve bu sorunların çözülmesi yolunda da bir lidere yakışır şekilde hakça tutumlar izlenmesi için girişimler yapmaya ve çaba göstermeye başladı.
Türkiye, uluslararası alanda ve özellikle Batı’ya yönelik siyasi ağırlığının artması açısından, bölge ve uluslararası düzeydeki “Ağırlığını arttırması”nın ve Orta Doğu’da da “Merkez Rolü” oynamasının gerekliliğinin artık farkında.
“Farkında”dan da öte artık rakipsiz olarak bu konumda.

Orta Doğu’da hal böyle iken Avrupa’da da pek farklı değil.
Yıllık yüzelli milyon ton kapasiteli Ceyhan petrol musluğu ile avrupa’nın enerji can damarı olan Nabucco Doğal Gaz Terminali ve dağıtım sistemi, Türkiye’yi olmazsa olmaz bir konuma yüksellti Avrupa için.

AB Dış Politika Sorumlusu Javier Solana’nın, Belçika’nın başkenti Brüksel’den Türkiye’nin İran nükleer dosyası etrafındaki görüşmelerin karargahı olacağını açıklaması, bu konuma güzel bir örnek. Alakasız ama çok alakalı.

Kıbrıs konusu ve sürdürülen müzakerelerin artık Türkiye’nin dümen suyunda gideceği kesin. Bunu değiştirmeye ne Yunanistan’ın ne de Kıbrıs Rum Yönetiminin ve de destekçilerinin gücü yetemeyecek artık.
Kıbrıs adası hiçbir zaman Rumların hayallerinde yaşattıkları gibi “Bir Helen adası” olmayacak ve de olamayacak.

______________________

* Prof. Dr. Ata ATUN
http://www.ataatun.com

658150cookie-checkTürkiye’nin durdurulamayan yükselişi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.