Türk’ün akarsuyla imtihanı!

Gezi olayları ve sonrasında polisin uyguladığı şiddet, seçim barajı ve doğa alanlarında sürdürülen yıkımları protesto etmek amacıyla 26 Temmuz’da Büyük Taarruz’un başladığı Afyonkarahisar’dan İzmir’e tek kişilik yürüyüş başlatan çevre aktivisti Önder Cırık, yürüyüşünün 12. gününde İzmir yakınlarındaki Belkahve Geçidine ulaştı. Geceyi burada kamp yaparak geçirecek olan Cırık, 9 Eylül tarihinde İzmir’e ulaşacağını söyledi.

Günde yaklaşık 30 kilometre yürüyen Cırık, yürüyüş güzergâhı boyunca karşılaştığı yaşam alanlarına yönelik yıkımlar hakkında sosyal medya üzerinden takipçilerini bilgilendiriyor. 9 Eylül günü saat 18:30’da İzmir Gündoğdu Meydanı’nda olacağını söyleyen Cırık, burada yürüyüşünün amacı ve izlenimlerini kamuoyuyla paylaşacağını dile getirdi.

Türkiye’nin kuşları ve doğa alanlarının korunmasına yönelik çalışmalar yürüten Cırık, yürüyüşü sırasında kamp yaptığı Gediz Nehri’nden yola çıkarak Türkiye’nin akarsularına yönelik çarpıcı tespitlerde bulundu.

ÖNDER CIRIK TÜRK’ÜN AKARSULARLA İMTİHANI’NI ANLATTI

Türkiye’nin akarsuları bol bir ülke olduğuna dikkat çeken Cırık, “Türkiye gibi yüzölçümü küçük bir ülkede akarsular toplam 7 havzaya dökülür. Koskoca Rusya’da bile sadece 4 havzadır. Bunun sebebi Anadolu yaylasının etrafına göre yüksek olmasındandır. Bu nedenle nehirlerimiz hızlı akışlıdır. Bunu gören Türk, ‘su akmasın Türk bakmasın’ diye hemen bu sularını önünü kapatmaya çalışır. Barajlar kralı Demirel ile başlayan bu süreç HES’ler kralı RTE ile devam ediyor” görüşünü savundu.
İşte ‘Yürüyen Adam’ Önder Cırık’ın gözünden Türk’ün akarsularla imtihanı…

Madem bugün Gediz nehri kıyısında uyudum. Size bugün ben akarsuları anlatayım…

Uçsuz bucaksız gördüğüm, Bozdağ’ın eteği boyunca devam eden Salihli, Durasıllı, Ahmetli, Turgutlu, Alaşehir, Akhisar ve Gölmarmara ilçelerinin geçim kaynağı, dünyanın en iyi üzüm, incirinin olduğu, Gediz’in kilinden yapılan tuğla fabrikalarının bulunduğu, hemen hemen yetişmeyen bir sebzenin bulunmadığı, adam eksen çıkacak bu ova acaba Gediz nehri olmasa olur muydu? Bu ovanın bu kadar bereketli olmasının arkasında ne var? Soru biraz cemaatin ilim-irfan dergisi Sızıntı kapağına astronomi dergilerinden arak Satürn fotoğrafı basıp “bunun arkasında ne var?” demesine benzedi ama bunun arkasında Gediz nehrinin milyonlarca yıldır getirmiş olduğu çamur var. Rabbim bizi de neyden yaratmıştı? Erkeği çamurdan, kadını erkeğin pirzolasından. O nedenle kadınlar daha tatlı, daha şıralıdır.

RUS DÜRBÜNÜYLE GEDİZ DELTASINDA

Hazır Gediz demişken biz Türklerin neden coğrafi keşif yapamadığına dair kişisel bir hikâyem var. Onu anlatayım. Sene 99, üniversite birinci sınıftayım. Sınıfta kızlarla iletişim kurmak için “nerede oturuyorsun?” diye sorup “Hatay” cevabını alıp “aaa hemşehri sayılırız ben de Mersinliyim” deyip “İzmir’in Hatay diye semti var geri zekalı” diye İzmirli kızlardan ayar yediğimiz yıllar. Bu travma haliyle beni kuş gözlemcisi yaptı ve Soner arkadaşımla çakaralmaz Rus dürbünümüzü alıp Gediz deltasına gitmeye karar verdik. Navigasyon, harita işlerini Soner’e bıraktım. Otostopla gideceğiz. Bir gün sonunda anca Manisa’yı geçebildik, ama içimde de bir kurt var yani. Sonra nasıl akıl ettiysem Soner’e dedim ki:

-Soner, coğrafya derslerinden hatırladığım delta nehirlerin denize döküldüğü yerlerde getirdiği alüvyal malzemeyi yığması sonucu oluşmuş üçgen şekilli ovalara denir. Biz nereye gidiyoruz kuzum böyle içeri içeri?
Haritadan Gediz nehrinin doğduğu Kütahya Gediz ilçesini göstererekten
-İşte abi haritadan baktım, Gediz burası. Buraya gideceğiz.
Tabi gidemedik ve deltanın hemen Mavişehir’i geçince Karşıyaka’nın arkasında olduğunu bu acı tecrübeyle öğrendik. Bir daha da Soner’e navigasyon yaptırmadım.
Sular yerüstü ve yeraltı suyu diye ikiye ayrılır. Akarsular yerüstü suyu ve bizim bugünkü konumuz. Akarsuların oluşması yağışlara bağlıdır. Kaynağa yakın bölgeler daha meyilli ve hızlı akarken döküleceği havzaya yaklaştıkça bu akıntı hızı azalır ve meyil düşer. Akarsuların bu özelliği etrafında oluşacak hayatın ana çıkış noktasıdır.

BİLİM VE SANATTAN İNŞAATA DÖNÜŞEN ARTI DEĞER

Boyunca yürüdüğüm Gediz ovasının eski Yunan medeniyetine, Nil’in Mısır’a, Fırat ve Dicle’ in Mezopotamya uygarlıklarına ev sahipliği yapmış olması tesadüf değildir. Bugün ile tek fark bu nehirlerin o medeniyetlere kazandırmış olduğu artı değerin bilim ve sanata dönüşmüşken bugün ülkemizde inşaata dönüşüyor olması.

Nehirlerin yüksek kesimlerinde su daha berrak, temiz ve oksijen yönünden daha zenginken besin açısından fakirdir. O nedenle alabalıktan başka pek de bize hitap eden ürünü olmaz nehirlerin derelerin. Fakat aşağılara indikçe bizden çok bizim tükettiğimiz hayvan ve bitkilere hitap eden algler, planktonlar, kil, diğer canlılar ve inorganik maddelerle doludur. Bu nedenle nehirlerin aşağı kesimleri bulanık akar. O pislik değil, besin üretiminin ta kendisidir. Ama biz insanlara berrak sudan çıkmış alabalık daha tatlı gelir.

KRALİÇE’NİN 5 ÇAYINDA YEDİĞİ KEKİN ÜZÜMÜ GEDİZ’DEN

Asıl yaşamın patladığı yer nehirlerin düzlüklere varıp, menderesler çizdiği ovalarda genelde karların erimesiyle oluşan taşkın bölgeleridir. Çamur dediğimiz şey bitki ve hayvanlar için besin demektir. O nedenle Kraliçe Elizabeth’in akşam 5 çayında yediği kekin Sultaniyye cinsi üzümü şu an bulunduğum Gediz ovasından gider, çekirdeksiz dünya kuru üzüm arzının büyük kısmı buradan yapılır.

AKP’NİN HEDEFİ, MUTFAK GİDERİNE KADAR HES KURMAK!

Türkiye’de akarsuların önünü iki nedenle kesiyoruz. Birincisi çiftçiye sulu tarım yaptırmak için gölet kurmak, diğeri de elektrik enerjisi üretmek için. Kavramların adını iktidarlar ve sermaye koyduğu için şu an hidroelektrik enerjisi yenilenebilir enerji olarak geçiyor. AKP’nin dediğine bakarsanız ülke de ileri demokratik bir ülke yani. 2003 yılında AKP sermayeye derelerin, nehirlerin, ormanların, madenlerin işletme ruhsatını verdiğinden beri ülkede bir akarsu kıyımı devam ediyor. Mayıs 2013 itibariyle ülkede kurulmuş HES sayısı 360. AKP’nin hedefi ise bu sayıyı 2 bine çıkarmak. Nerdeyse mutfak giderinize varana kadar HES kurmak demek bu.

KREDİSİ AVUSTURYA BANKASINDAN, ALICISI G.VAT BİLO!

HES işi iyi iştir. Ruhsatınız varsa giderseniz Avusturya bankasına “işte ruhsatım, 49 yıllığına derenin su kullanım hakkı benim. Üretime geçer geçmez elektriği satma garantim de var. Alıcısı da hazır: G.vat Bilo” dersiniz. Yani devlet. Devlet 49 yıl boyunca ürettiği elektriği satın alma güvencesini de vermiş. Santrali, tribünleri zaten Avusturya şirketleri yapıyor, güya Türkiye’ye verdiği krediyi o cebinden alıp Avusturya şirketinin hesabının olduğu öteki cebine koyar banka. Bir de Türkiye’den faizini alır verdiği borcun. HES yapılır. 5 senede borcunu öder. 44 sene de darphane gibi para basar. Wın Wın yani.

RABBİM BU BALIĞI HES BORUSUNDA YÜZSÜN DİYE YARATMAMIŞ

Doğa ve o akarsu sistemlerine bağlı hayatlar hariç. HES demek önce inşaatı yapmak için yol demek, orman tahribi demek. Sonra HES borularının yerleştirilmesi için bir orman ve yaşam alanı katliamı daha demek. Borularla nehrin suyunu alıp by-pass ettiğiniz için, by-pass edilen bölgede bitki, hayvan ve insan yaşamının sona ermesi, erozyon demek. Rabbim bu balığı HES borusunda yüzsün diye yaratmamış. Üremek için nehrin yukarısına balığın çıkamaması ve neslinin tükenmesi demek. Mansap akışı değiştiği için o yukarıda bahsettiğim besin zengini alüvyal çamurun artık oluşmaması ve nehrin aşağısındaki hayatın sona ermesi demek. O su doğal akışında giderken ovaya vardığında bir balığa, bir kurbağaya, bir bitkiye rızk olacak organik ve inorganik maddeleri taşır, kili, taşı, toprağı taşıyarak rızkını topraktan çıkaran verimli tarım arazileri oluşturur. Yatağından değil de HES borusundan geçerse nehir neyi koparıp götürecek aşağılara?

SULTAN SAZLIĞINDA ÜREYEN 250 BİN FİLAMİNGO TÜRKÜLERDE KALDI

Barajlar da öyle. Sedimanı, alüvyal malzemeyi tutar. Artık delta oluşmaz olur denize dökülen yerlerde, aktığı havzada hayat biter. 1972 yılından beri Akdeniz Çukurova deltasını yemiş durmuş. Uydu fotoğrafları denizin deltayı 2 km kadar yediğini gösteriyor. Tarsus çayının döküldüğü Dipsiz lagününde deniz erozyonu nedeniyle deniz feneri denizin içinde kalmış durumda. Bunun sebebi Seyhan ve Tarsus çayı üzerindeki barajlar. Develi barajı, artık Sultan Sazlığı’na su salmıyor. Hollanda’nın ev çatısı sazlarının bile gittiği Kayseri Sultan Sazlığı artık bir çöl. 1970’lerde 250 bin flamingo burada ürerdi. Türkülerde geçen allı turnadır flamingo.

KÖYLÜ TOROSLAR’I SATIP MERCEDES ALDI

İç Anadolu’da pancar ektirip oy almak için sayısız böyle proje yapıldı. İç Anadolu sulak alanları böyle bitirildi. Yeraltı sularını bitirmek için uğraşıyorlar şimdi. Artık özgürce Akdeniz’e akan Göksu’ya diktiler gözlerini. Mavi tünel diye bir projeyle denize akan Göksu’yu Konya ovasına akıtacaklarmış. Böyle zihni sinir projelerle Türkiye tarımını bitirdiler. GAP yüzünden tüm topraklar tuzlandı ve verimsiz hale geldi. Nevşehir’in toprağına bastılar azotlu gübreyi, 3 sene patates coştu. Köylü Torosları satıp Mercedes aldı. Şimdi yanan o topraklarda 10 senedir ot bitmiyor. Patates ekimi yasak.

SU AKSIN, AMERİKALI BAKSIN

Yani demem o ki bırakın nehirler özgür aksın. Su aksın, Türk baksın. Bak Amerikalı 1925 yılında Grand Canyon için “su aksın mı, akmasın mı, Amerikalı baksın mı, bakmasın mı” tartışmasını yapmış ve “su aksın, Amerikalı baksın” demiş. Grand Canyon’a milyonlarca turist her yol ziyaret edip, para bırakıyor ve bırakmaya devam ediyor. Eğer baraj yapmış olsalardı ekonomik ömrünü 40 yıl önce tamamlamış, Amerikalıların sadece sazan tutmaya gittiği bir yer olacaktı.

En azından kendi yazmış olduğumuz kanunlara, atmış olduğumuz uluslararası imzalara uyup korunan alanlarda bari baraj, HES, RES yapmayalım.

3 YIL SONRA SU ALTINDA KALACAK YERE NEDEN APARTMAN DİKTİLER

Son olarak bu projelerin yapıldığı yerlerde “halk bu projeleri istemiyor, halk buna karşı” argümanları tamamen safsatadır. İstisnalar kaideyi bozmaz, Antalya Alakır nehri üzerinde yapılacak 8 HES için direnen Birhan ve Tuğba, artık orada yaşıyorlarsa da yöre halkından sayılmaz. Halk, baraj, HES nedeniyle istimlak edilecek arazisi için verilen paraya, bu paraya ilçeden bir TOKİ dairesi alıp alamayacağına, oğlanı HES, baraj inşaatını yapan taşeron firmada işe koyup koymayacağına bakar. Zaten bu projelerin yapıldığı alanların çoğunda AKP’nin yüzde 70’den az oyu yoktur. Halk fetişizmi yapan solcu, çevreci tayfa da kerizin önünde gidenidir. 3 yıl sonra baraj suları altında kalacak Yusufeli’ye gidip vatandaş ile bir sohbet edin, onlara 3 sene sonra sular altında kalacak bir yerde neden son 5 senede onlarca apartman diktiklerini sorun. Nazım’ın dediği gibi hepsi yılan gibidir kardeşim.

İSRAİL’DE BALKON YIKANMAZ, SİLİNİRMİŞ

Suyun akmaması gerekseydi, bu zaten Kuran-ı Kerim’de yazardı. Suyun kıymetinin farkına şöyle vardığım birkaç hadise de var. İsrailli bir arkadaşımla İstanbul’da dolaşırken kız yarım saatte bir su alıyor.
-Türkiye’de kızlar yarım saatte bir tuvalete gider, senin gibi su almazlar. Beni katil etme.
-Ama çok ucuz.
-Ucuzsa almak mı lazım?
-Ama çok ucuz.
Meğer bizim 50 kuruş verdiğimiz yarım litre su İsrail’de bizim paramızla 4 lira civarındaymış. Araba, balkon yıkanmaz, silinirmiş.
Bir keresinde de Yusufeli-Barhal’da 50-60 kişilik bir İsrailli turist grubunun dereye girip şabat ayini yaptığına tanık olmuştum. Adamlar hüngür hüngür ağlayıp yüzlerine derenin suyunu çarpıyorlardı. Özetle su mühim hadise.
Bu daha başlangıç, Mücadeleye Devam…

(twitter.com/ondercirik)

Artvin Oruçlu Köyü Deriner Barajı’nın suları altında kalırken, 18 Nisan 2012. fotoğraf tekin üstündağ

Artvin Oruçlu Köyünün dünü ve bugünü… (Fotoğraflar Tekin Üstündağ)

Gediz Ovasında kurumaya bırakılan üzümler…

Önder Cırık 9 eylül’de İzmir’de olacak

Önder Cırık bugün akşam saatlerinde izmir yakınlarındaki belkahve geçidine ulaştı

Önder Cırık Gediz nehri kıyısında kamp yaparak yürüyüşüne devam etti

1554090cookie-checkTürk’ün akarsuyla imtihanı!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.