İNGİLTERE… Türkiye daha kaç kırmızı çizgiyi geçecek?

Türkiye’nin en eski bağımsız gazetesi Cumhuriyet’e düzenlenen, 18 yönetici ve yazarının gözaltına alındığı operasyon, sadece özgür basın için bir kara sayfa değil, aynı zamanda ülke için de bir dönüm noktası.

İki yeni kanun hükmünde kararname ile 15 Kürtçe yayın organının daha kapatıldığı, 10 binden fazla kamu çalışanının ve 1267 akademisyenin görevlerine son verildiği, Diyarbakır’ın belediye eş başkanlarının tutuklandığı ve sanıkların en temel hakkı olan avukatlarıyla görüşebilmelerinin sınırlandığı bir hafta sonunu izleyen Pazartesi günü, Cumhuriyet’i hedef alan operasyon, sistemli ve şiddetlenerek süren baskıların sonuncusuydu.

Türkiye’de olup biteni, artık, demokrasinin yıpranması ya da bir kırmızı çizginin daha geçilmesiyle açıklamak mümkün değil. İfade özgürlüğüne vurulan son darbe demek de yetersiz kalıyor.

Ülke, artık otoriterliğin kapanına tam anlamıyla sıkışmış durumda. Son birkaç günün gelişmeleri, bir mutlakiyet yönetimine doğru gitmeye kararlı olunduğunu gösteriyor.

Bir siyasal İslamcı hareketin demokrasi düşmanı kanlı darbe girişimi, bir diğer İslamcı güce, hedefine giden yolda vites artırması ve önüne çıkanı ezip geçmesi için mazaret sundu.

Olağanüstü Hal sayesinde sınırsız yetkilere kavuşan Recep Tayyip Erdoğan ve hükümeti, ne Anayasa’yı ne de uluslararası hukuki yükümlülüklerini dikkate alıyor.

Cumhuriyet binasına yapılan baskın, Vakıf yöneticileri ve yazarların evlerindeki aramalar ve gözaltılar için gösterilen gerekçe, gazetenin “FETÖ/PDY ile PKK/KCK terör örgütlerine” “müzahir” oldukları ve “üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işledikleri ve darbe öncesinde darbeyi meşrulaştırıcı yayın yapıldığı iddialarını içeriyor. Soruşturmanın gizlilik içinde yürütülmesi kararı, savunma hakkını kısıtlıyor. Ayrıca, şu ana kadar yapılan açıklamalardan hareketle, Cumhuriyet gazetesine de diğer bazı yayın organlarına yapıldığı gibi ‘kayyum’ atanabileceğinden endişe ediliyor.

Cumhuriyet gazetesi örneğinde tanık olunan hak ihlalleri ve hukuksuzluk, Türkiye dışında hükümetler, uluslararası kurumlar ve gazeteci örgütlerinin sert tepkilerine neden oldu. Türkiye içinde ise, protestolara yol açmakla birlikte aynı ölçüde bir sürpriz yaşanmadı.

Çünkü Suriye’de savaşan cihatçılara gönderildiği ileri sürülen ve MİT TIR’ları olayı diye bilinen haberin yayınlanmasından sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazeteyi casuslukla suçlamış ve haberi yapanların ağır bir bedel ödeyeceğini baştan söylemişti.

Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül hakkında dava açılmış, Dündar ve Gül, üç ay süreyle tutuklu kalmıştı. Davanın görüldüğü mahkeme önünde Can Dündar’a suikast girişiminde bulunulmasıyla, sözkonusu bedelin ne olabileceği anlaşılmış, Dündar’a ateş eden bir başka gazeteciyi yaralayan bireyin, 6 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilmesiyle ise, iyice gün yüzüne çıkmıştı.

Pazartesi günü Cumhuriyet’e düzenlenen operasyon ise, bağımsız medyanın susturulmasına ek olarak bize bir gerçeği daha gösterdi.

Hükümetin, ‘cadı avı’na dönüşen bu uygulamalarla amacı, sadece eleştirel sesleri susturup, gazetecileri sindirmek değil. Aynı zamanda ülkenin bugünkü acı tablosunun sorumluluğunu yükleyecek birilerini bulmak.

2024040cookie-checkİNGİLTERE… Türkiye daha kaç kırmızı çizgiyi geçecek?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.