Türkiye’nin doğası bir saksıya sığar mı?

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE  – Geyikle balığın aynı yemden beslendiği, 2 bin 200 doğal türe ev sahipliği yapan İstanbul nasıl oldu da doğayı duvardaki saksılar üzerinden tartışır hale geldi?

Dünyanın en zengin coğrafyalarından birinin üzerinde yaşayan bu ülke; çiçeği saksıda, kuşu tabakta, balığı ızgarada, ağacı sobada anlamlandıran bir zihniyete nasıl teslim oldu?  Bir zamanlar her yıl Avrupa’ya tonlarca safran, meyan kökü, yüzbinlerce top tiftik kumaşı satan bu coğrafyayı nasıl yılda 10 kilo bile safran üretemez hale getirdik?

GÜLLERİN, ASMALARIN VE SAFRANIN COĞRAFYASINA NE OLDU

Her köyde ayrı bir peynir, her kasabada ayrı bir ekmek çeşidi, her vadide ayrı bir dokuma türü üreten bu güzel ülke nasıl Hollanda’nın, İtalya’nın peynirine övgü düzer oldu? Anadolu coğrafyasında 50’den fazla gül, 1000’den fazla asma türü doğal olarak yetişirken nasıl oldu da kentlerimizin caddeleri, parkları, sokakları Fransa’dan ithal edilen güllerle, sofralarımız Fransız şaraplarıyla doldu? Bir kaç gündür İstanbul’da yol kenarlarındaki saksılarda yetiştirilen peyzaj bitkilerinin sökülerek yerine sanatçılar tarafından resim yapılması tartışılıyor. İktidar kanadında kenti neredeyse 25 yıldır yönetenler de dâhil bu yapılanın ‘yeşil düşmanlığı’ olduğunu savunuyor ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetimini doğayı değil, betonu sevmekle suçluyor, duvarları ucube resimlerle doldurmakla eleştiriyor.

İSTANBUL’U 25 YILDIR YÖNETENLER BETONLAŞMADAN RAHATSIZ

Bu eleştirileri sosyal medyada günde birkaç kez tekrarlayan isimlerin arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin eski yöneticileri, kentin çevresinin emanet edildiği kamu görevlileri ve son 25 yılda ellerinde her türlü yetki olduğu halde İstanbul’un bugünkü nefes alınamaz hale gelmesine engel olmadıkları gibi, bizzat bundan doğrudan ilk elden sorumlu olan isimler bunlar. Aralarında akademisyen de var kamu görevlileri de, Bakan Yardımcıları da var. İşi doğrudan siyaset yapmak olan AKP’li yöneticileri saymıyoruz bile.

BAKAN YARDIMCISI: ‘YILLIK BAKIM MASRAFI 8,6 MİLYON TL’

Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, İstanbul’da 55 bin metrekare bahçe duvar bulunduğunu belirterek, bu düzenlemelerin canlı yaşamına katkıda bulunduğunu, birçok böcek ve kuş türüne ev sahipliği yaptığını, biyolojik çeşitliliğe katkı sunduğunu dile getirerek, “kıymamak lazım bu cana can katanlara” paylaşımında bulundu. Bakan Yardımcısı Birpınar, İstanbul’daki bahçe duvarların yıllık bakım maliyetiyle ilgili de şunları dile getirdi: “Tüm duvar bahçelerin aylık bakım masrafı sadece 720.000 ₺, yıllık ise 8,6 milyon ₺.”

İBB: ‘BU PARAYLA HER YIL 400 BİN M2 YEŞİL ALAN KAZANDIRILABİLR’

Büyükşehir yönetimi ise duvarlara konulan bu saksılı peyzaj bitkilerinin maliyetinin yüksek olduğunu, her yıl milyonlarca liralık bakım masrafına yol açtığını ve bunlara yapılacak masrafın halkın yararlanabileceği yeşil alanlar için kullanılacağını açıkladı. İBB Park ve Bahçeler Daire Başkanı Prof. Dr. Çağatay Seçkin ise duvarlardaki saksıların yıllık bakım maliyetinin 12 milyon TL olduğunu, bu parayla İstanbul’a her yıl 400 bin m2 yeşil alan kazandırılabileceğini savunuyor.

İSTANBUL’DA RANTIN TRAFO MERKEZİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ OLDU

Türkiye’de rant pastasının en büyüğü İstanbul’da paylaşılıyor. Büyükşehir Belediyesi de yıllardır bu rantın dağıtıldığı bir trafo merkezi işlevi gördü. Konumuz İstanbul’un peyzajı olunca hem belleğimizi yoklayıp hem de kısa bir araştırma yapınca İstanbul’un peyzajı için dağıtılan ranttan faydalananlar arasında öyle isimlere rastlıyoruz ki; bugün bir kaç saksı üzerinden koparılan fırtınanın nedenlerini daha iyi anlıyoruz.

NAZLI İLE ŞİRİN’İN ORTAK PEYZAJ ŞİRKETİ

‘Şirin Çiçekçilik Üretim ve Tic. A.Ş’, 1994’te İstanbul’da kuruldu. 27 Mart 1994 tarihinde yapılan yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’nı Refah Partisinin adayı Recep Tayyip Erdoğan kazandı. Bu tarihten yaklaşık 6 ay sonra ise 17 Ekim 1994’te Şirin Çiçekçilik firmasının kuruluşu tescil edildi. 20 Ekim 1994 tarihli Ticari Sicil Gazetesi kayıtlarına göre şirketin yönetim kurulu başkanı Emin Şirin, başkan yardımcıları ise Mehmet Murat Şirin ve Ayşe Nazlı Ilıcak’tan oluşuyor. Şirketin, yıllık 10 milyar TL kira ile Pendik Emirli’de yaklaşık 16 bin metrekarelik arazi kiraladığı kayıtlara geçti.

‘ŞİRİN ÇİÇEKÇİLİK A.Ş’ 2014’TE FESHEDİLDİ

Nazlı Ilıcak, 18 Nisan 1999’da yapılan genel seçimlerde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni elinde bulunduran RP’nin devamı olan Fazilet Partisi’nden İstanbul Milletvekili seçildi. Ancak Ilıcak’ın Şirin Çiçekçilik şirketindeki yöneticiliği resmiyette 1997’de kaldırılmıştı. Emin Şirin ile ortak şirketin kurulduğu 1994’te evlenen Ilıcak’ın milletvekilliği döneminde hafızalara en çok kazınan eylemi, Merve Kavakçı olayı oldu. 22 Mayıs 1999’da Merve Kavakçı’nın TBMM Genel Kurulu’nda türbanla yemin etmek isteyince ortalık karışmış, Ilıcak ise Kavakçı’yı cansiperane biçimde savunmuştu. Emin Şirin’in Nazlı Ilcak’la olan evlilikleri 9 yıl sürdü, çift 2004’te kavgalı bir şekilde boşandı. Birlikte kurdukları çiçekçilik şirketi ise 16 Temmuz 2014’te feshedildi.

FRANSIZ GÜLLERİ İSTANBUL’UN PARK VE CADDELERİNİ SÜSLEDİ

Ancak faaliyet süresince İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne birçoğu yurt dışından ithal edilen güller olmak üzere çok sayıda peyzaj bitkisi satışı gerçekleştirdi. Daha sonra kendisi de 2002 seçimlerinde AKP’den milletvekili olan ancak bir yıl sonra partisinden istifa eden geçmişte Emin Şirin’in başka peyzaj firmalarında da ortaklığının bulunduğu ve bu firmalar üzerinden de belediyeye satış yaptığı dönemin basınında sıklıkla yer aldı. Öyle ki, Fransızların kent peyzajları için geliştirdiği uzun ömürlü Meilland (rosa meilland) güllerinin Türkiye temsilciliğinin Emin Şirin’de olduğu ve onun izni olmadan ithalat bile yapılamadığı iddiaları dönemin gazetelerine konu olmuştu. (1)

‘300 BİN İTHAL GÜL BİN DEV AĞAÇ İTHAL EDECEĞİM’

İstanbul’da gül üzerinden yürüyen rant savaşı, kimi zaman partilileri de rahatsız ediyor, konu basına yansıyordu. Bugün CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin geçmiş yönetimin saksı peyzajlarını kaldırmasını eleştiren isimlerin başında gelen dönemin Büyükşehir Belediyesi Çevre Daire Başkanı Prof. Dr. Mustafa Öztürk, 9 Temmuz 2001 tarihli Milliyet Gazetesi’nde yer alan demecinde peyzaj tartışmalarına ilişkin şunları dile getiriyordu: “İstanbul’a 300 bin ithal gül, 35 bin pereniyal bitki, meydanlar için 1000 dev ağaç ithal edeceğim. Tuzla’dan Avcılar’a kadar E – 5 ve TEM Otoyolu üzerinde ses duvarı oluşturacak 150 bin adet yerli ağaç, 3 milyon adet çalı, 3 bin adet mevsimlik çiçek satın alacağız. Park Bahçeler Müdürlüğü, bu yıl 4 milyon 243 bin 508 adet bitki dikmeyi planlıyor. Projelerimiz 3 yıl öncesinden belirleniyor. Standartlarımız belli. Herkes ihaleye girsin. Yolsuzluk varsa, bize şikâyetlerini yazılı bildirsinler, ihaleleri takip etsinler.” (2)

EMİN ŞİRİN BELEDİYEYE SATILAN LALELERİN PEŞİNE DÜŞÜYOR

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Refah, Fazilet, Saadet partileri ile AKP yönetiminde olduğu yaklaşık 25 yıl boyunca birçok peyzaj firması rant pastasından payını aldı. Emin Şirin, geçmişte işleyişini iyi bildiği bu çarkı, partiden istifa ettikten sonra 2006 yılında Büyükşehir Belediyesi yönetimine sormuş, belediye yönetiminden bir yanıt alamayınca BİMER üzerinden yaptığı başvuruya verilen yanıtı biraz da siyasi bir araç olarak kamuoyuyla da paylaşmıştı.

İSTANBUL’A 3 MİLYON 778 BİN LALE

Bu konunun detaylarını 21 Ağustos 2006 tarihli Hürriyet’in haberinden öğreniyoruz: “İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Muammer Erol’un verdiği bilgiye göre, İstanbul’da toplam 3 milyon 778 bin 20 adet lale soğanı dikildi. 20 ayrı cinste olan bu soğanlardan 850 bini vatandaşa dağıtılırken, 150 bini de saksılara dikildi. Lalelerden geriye kalan 2 milyon 778 bin 20 tanesi de 16 ayrı bölgeye dikildi. Lale soğanlarının belediye kuruluşlarından Ağaç ve Peyzaj A.Ş. tarafından temin edildiği, lale bitkisinin birisinin 20 YKr, dikim maliyetinin de 4 YKr olduğu bildirildi. Buna göre 3 milyon 778 bin 20 lalenin toplam maliyeti 906 bin 724 YTL’yi buldu. Açıklamada ‘Soğanların tamamı yerli firmadan temin edilmiştir’ denildi, ancak soğanların kökeninin neresi olduğuna açıklık getirilmedi.” (3)

İSTANBUL’DA 2 BİN 200 DOĞAL BİTKİ TÜRÜ YETİŞİYOR

İstanbul’da yaklaşık 2 bin 200 doğal bitki türü yetişiyor. Bir başka deyişle İstanbul’un florası her türlü kentsel baskıya rağmen direnmeye devam ediyor. Prof. Dr. Ünal Akkemik, İstanbul’un bitki türleriyle ilgili yaptığı kapsamlı araştırmasını 2017’de ‘İstanbul’un Doğal Bitkileri’ adıyla yayınladı. Tam 1151 sayfalık bu kitap, bize İstanbul’un birçok Avrupa ülkesinden çok daha zengin biyolojik çeşitliliğe sahip olduğunu gösteriyor. (4)

BİYOLOJİK HAZİNENİN ORTASINDA OTURUP SAKSI KAVGASI YAPMAK

İstanbul’u yıllarca yönetenler, 2 bin 200 ayrı bitki türünün içinde hangi bitkiyi nereden ithal edelim, hangi gülü hangi şirketten, hangi laleyi kimden alalım kavgasını yaparken kentin hem ekolojik değerleri hem de ekonomik kaynakları büyük bir aymazlık değirmeninde öğütülüyor! Şimdi gelin biraz bu ülkenin güllerinden, lalelerinden ve biyolojik çeşitliliğinin nasıl ülke dışına kaçırıldığından, bizim onları nasıl çuvalla para ödeyerek geri satın aldığımızdan söz edelim…

‘BU TOPRAKLARI GÜLLERİNİ FRENK GÜLÜ DİYE BİZE SATIYORLAR’

Bundan tam 4 yıl önce bugünlerde Gaziantep’te yapılan 23. Ulusal Biyoloji Kongresi’nde bir bildiri sunan Türkiye’nin değerli botanikçilerinden Prof. Dr. Hasan Özçelik, özellikle biyokaçakçılık konusunda yaşananlara adeta isyan etmiş ve şunları dile getirmişti: “Buğdayın ilk gen merkezi Türkiye, yabancılar kaçırıp değiştirdi. Şu an bize geri satıyorlar. Rosa Gallica gülünün anavatanı bu topraklar, ‘Frenk Gülü’ diye satıyorlar. Bombus arısı bizim, bize satmıyorlar, astronomik ücretle kiraya veriyorlar. Avrupa’dan cebinde portakal kabuğu ile dâhi çıkamazsın. Bizim değerlerimiz ise yağmalanıyor. Biyokaçakçılığın ekonomisi 15 milyar Dolar. Türkiye’de biyokaçakçılık ‘Kabahatlar Kanunu’ kapsamında değerlendiriliyor. Oysa bu ‘suç’ olmalı, Anayasa’ya girmeli. Bu, vatan savunması kadar değerlidir.”

HALFETİ’NİN SİYAH GÜLÜ, ‘14. LOUİS GÜLÜ’ OLDU

Hakkâri’den götürülen bir lale türü olan ‘Fritillaria imperialis’i Eyfel Kulesi’nin altında Fransız bitkisi olarak ziyaretçilere gösterildiğini dile getiren Özçelik şunları dile getirdi:  “Siyahgül/Halfeti gülümüzü Louis XIV adıyla tanımlayıp ticaretini yapanları; Anavatanı Asya olan Rosa gallica’yı Avrupa götürüp ıslah edip Frenk gülü adıyla bize tanıtanları/satanları görünce ister istemez bu ülke sahipsiz mi deriz. Lale devrini yaşayan ve dünyaya lale üretip satan bir milletin torunlarının bu gün Hollanda’dan lale ithal eder duruma gelişi ne kadar üzücü ve anlamlı ise biyokaçakçılıkla mücadele de o kadar anlamlıdır. Evinizde art niyetli bir yabancı görseniz ya da eşyanızı kaybedip komşunun evinde görünce ne dersiniz? Bu ülke de bizim büyükçe bir hanemiz, evimiz, yurdumuz değil mi?

‘İÇİ BOŞALTILMIŞ BİR ÜLKEYE VATAN DENİLMEZ’

Bilim ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak savaşların şekli de değişmiştir. Bazı Avrupalı komutanların askerlerine savaşta güller, ticari değeri olan aromatik bitkiler başta olmak üzere önemli tarım bitkilerini toplamaları yönünde emirler verdiğine yönelik kaynaklar vardır. Bunun anlamı siyasi sınırlar değişmeden de ülkeler fethedilebilir. İçi boşaltılmış bir ülkeye vatan denilemez. Biyokaçakçılık bu ülkenin canlı değerlerinin yasadışı yollarla yurtdışına kaçırılması ve ülkenin yoksullaştırılmasıdır. Dedegül Dağı, Kaçkar Dağları, Soğanlı Dağları, Amanoslar hassas yerlerimizdir. Biyokaçakçılıkta önemli ülkeleri siz zaten tahmin edersiniz. Süper güç oluş bir tesadüf değildir. Her bitki toplayanı araştırmacı, her yüze güleni de dostumuz saymayalım. Artık aşırı iyimserlikten zarar gören bir konumdan kurtulmalıyız. Bir yabancı gelmiş bir avuç buğday istiyor, 5 lahana tohumu verelim gitsin o da işini görsün, bizde zaten çok var anlayışlarından vazgeçmeliyiz. Ülkemizi soyan biyokaçakçılara dur diyelim.” (5)

İSTANBUL: ‘GEYİKLE BALIĞIN AYNI YEMDEN BESLENDİĞİ YER’

İstanbul’un her dem yeşil kalan onca doğal bitki türü var. İki kıtanın kesiştiği yerde, benzersiz bir coğrafyada bulunan kentin doğası antik kaynaklarda “geyikle balığın aynı yemden beslendiği yer” olarak anılıyor. Antik çağ kaynakları Byzantion (İstanbul) kentini nereye kurmaları gerektiği konusunda Delphoi’daki Apollon Tapınağı’ndan danışan kolonistlere, “O kente yerleşecek insanlara ne mutlu, Trakya kıyısında, Pontos’un ağzındaki burnun yanında, balıkla geyiğin aynı yemden beslendiği yerde…” yanıtının verildiğini aktarıyor. (6)

DUVARDAKİ SAKSILARI İSTANBUL’UN SİMGESİ OLARAK GÖRMEK

Defnesi, fundası (erica), ladeni, kayını, meşesi, kestanesi, kocayemişi varken; onlarca kumul, sucul, karasal doğal peyzaj bitkisi bulunurken tüm bunların adım adım yok edilip yerine yol kenarlarına döşenen saksıları ‘kentin simgesi’ olarak görmek ve bunun üzerinden büyük tartışmalar üretmek Türkiye’nin geldiği yerin özetidir. Coğrafyaya yalnızca ‘mühendis’ gözüyle ve proje alanı olarak bakan bu anlayış akademiden bakanlıklara, belediyelerden küçük mahalle derneklerine her yere sirayet etmiş durumda. Kendi doğasına yabancılaşmış; uçan kuşu tadının iyi olup olmadığı, daldaki yaprağı para edip etmemesi üzerinden tarif eden bir toplumda kent peyzajının saksı üzerinden tartışılır hale gelmesi sosyal intihardan başka bir şey değildir. Hele de bu toplumun yaşadığı coğrafyada (bugüne kadar tespit edilebilen), üçte biri endemik olan yaklaşık 12 bin doğal bitki türü yetişiyorsa…

________________

Kaynaklar:

(1): https://www.milliyet.com.tr/siyaset/sirinin-gulu-uzerine-gul-koklanmiyor-373204
(2): https://www.milliyet.com.tr/gundem/al-gulum-ver-gulum-5296771
(3): https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/istanbul-un-lalelerine-906-bin-ytl-harcanmis-4951189
(4): https://www.cekuldukkan.org/IstanbulE28099un-Dogal-Bitkileri_83.html
(5): Bizden çaldıkları hazineyi bize geri satıyorlar

2460830cookie-checkTürkiye’nin doğası bir saksıya sığar mı?
Önceki haberAB Brexit’te topu Londra’ya attı
Sonraki haberSağlık Bakanı’ndan 5 il uyarısı
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.