Türkiye’nin semeresini kimler yiyecek

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Tarımda ‘milli’ projeye Arapça isim. Türk tarımının tarladan sofraya Semerat Holding’e devredilmesi projesine yönelik tepkiler büyüyor…

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bir süre önce açıkladığı ‘Tarımda Milli Birlik Projesi’, bakanlığın taşra teşkilatlarının ve tarım kredi kooperatiflerinin lağvedilerek tarımsal üretimin tarladan sofraya yeni kurulacak holdinge devredilmesini öngörüyor. Ancak Türk tarımının kamu-özel sektör ortaklığında kurulacağı açıklanan Semerat Holging’in tarımda tekel oluşturacağı endişesi tepkileri de beraberinden getirdi. 2006’da çıkartılan Tohum Kanunu kapsamında kurulan Türkiye Tohumcular Birliği, Semerat Holding’e ortak olacak özel sektör kuruluşlarının sermaye yapılarının hayati önemde olduğuna işaret ederek, Yabancı sermayenin hâkim olacağı bir yapının milli çıkarlarımızı geri döndürülemez şekilde zedeleyeceği tarafımızca değerlendirilmektedir. Girdi temininden, ürün satışına, finansa kaynaklarının kullanımından, dış ticarete kadar tek söz sahibi dev bir tekel olacak Semerat Holding’in, ortakları arasında yer alacak yabancı sermayeli şirketlerin çıkarlarına göre hareket edeceğini söylemek gerçek dışı bir varsayım olmayacaktır. Tarım, en az savunma sanayi kadar önemlidir. Tarım milli egemenlik demektir. Milli egemenlik devredilemez” açıklamasında bulundu. 

 MİLLİ TARIM PROJESİ YATTI, MİLLİ BİRLİK PROJESİ ORTAYA ÇIKTI

Tarımdaki plansızlık ve kötü yönetimin yarattığı gıda enflasyonuyla baş edemeyen hükümetin, ithalatla ve tanzim satışlarla sofralardaki ateşi söndürme çabaları da çözüm getirmedi. Aralık 2016’da Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklananan ‘Milli Tarım Projesi’ sadece vaatlerden ibaret kaldı. Ürün planlaması ve desteklemeleri de içeren bir dizi vaatten oluşan Milli Tarım Projesi hayata geçirilemeden hükümet bu kez yeni bir tarım projesine girişti. Tarım ve Orman Bakanlığı’nca hazırlanan ve “Tarımda Milli Birlik” adı verilen projenin bütün ayrıntıları henüz açıklanmadı ancak şu ana kadar konuyla ilgili verilen bilgilere göre Türkiye’nin tarımsal üretimi tarladan sofraya yeni kurulacak olan Semerat Holding ile Milli Birlik Kooperatifine devredilecek.

ADINI ARAPÇA ‘MEYVE-ÜRÜN’ KELİMESİNDEN ALAN MİLLİ HOLDİNG!

Arapça’da “meyve-ürün” anlamına gelen eski “semere” sözcüğünden esinlenilen Semerat Holdingin yüzde 50 hissesinin Ülker, Eti, Sütaş, Namet, Pınar, Unilever, TK Holding, Kastamonu Entegre, Migros, Borsa vb. özel sektöre ait olacağı belirtilirken, yüzde 35’i Milli Birlik Kooperatifi’ne, yüzde 15’inin ise TMO, Çaykur, Türk Şeker gibi KİT’lere ait olacağı öne sürüldü.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN PROJEYİ AÇIKLAMASI ERTELENDİ

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın projesine göre Milli Birlik Kooperatifi üretim ve desteklemelerden, Semerat Holding ise pazarlama ve markalaşmadan sorumlu olacak. Ancak Bakanlığın adında “milli” olan özünde ise tarımsal üretimi özel sektörün kontrolüne bırakan projesine daha açıklanır açıklanmaz tepkiler gelmeye başladı. Üretici örgütleri, sendikalar ve sektörün paydaşları olan STK’lar projenin doğuracağı sonuçlara ilişkin endişelerini dile getiren açıklamalar yaptılar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 25 Nisan’da açıklanması beklenen Tarımda Milli Birlik Projesi’nin kamuoyuna duyurulmasının gelen tepkiler ve oluşan rahatsızlıklar yüzünden ertelendiği iddia ediliyor.

BAKANLIĞIN PAYDAŞI OLAN KAMU KURULUŞUNDAN PROJEYE SERT TEPKİ

Bakanlığın tartışmalı projesine yönelik en kapsamlı ve kararlı eleştiri ise Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB)’dan geldi. Türkiye Tohumcular Birliği, 2006 yılında AKP hükümetinin tohumculuk kanununda yaptığı köklü değişikliğin ardından kurulmuştu. 5553 sayılı tohum kanununa dayanılarak kurulan ve bir anlamda kamu kuruluşu niteliğinde olan Türkiye Tohumcular Birliği, son 13 yılda sektörün yeniden yapılandırılması için çalışmalar yürütüyor.

‘TARIM MİLLİ EGEMENLİKTİR, MİLLİ EGEMENLİK DEVREDİLEMEZ’

2006’da çıkarılan yasanın yerel tohumların ticari olarak satışına yasaklama getirmesi, ayrıca hükümetin 2018 yılı itibari ile yalnızca sertifikalı tohumlara destekleme yapacağını açıklaması gibi konularda iktidarla işbirliği içinde olan TÜRKTOB, hem kamuoyundan bu yönde gelen eleştirilerin hedeflerinden biri olmuştu. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yeni hazırladığı ve tarımsal üretimi alt üst etmesi beklenen projeye TÜRKTOB gibi bakanlığın paydaşı olan bir kuruluştan gelen eleştiri ve tepkiler bu bakımdan ayrı bir önem taşıyor. Tohumculuk konusundaki eleştirileri hükümetle birlikte göğüsleyen TÜRKTOB’un, yeni proje için yönelttiği eleştiri, “Tarım, en az savunma sanayi kadar önemlidir. Tarım milli egemenlik demektir. Milli egemenlik devredilemez” şeklinde özetlenebilir.

 BAKAN OLDUĞU ŞAŞIRAN PAKDEMİRLİ NE YAPMAK İSTİYOR?

17 yıldır ülkeyi yöneten AKP hükümetlerinin en başarısız olduğu alanlardan biri olan tarımda gelinen noktanın, iktidarın paydaşı olan ve her türlü eleştiriye de ortak olan kamu kurumu niteliğindeki tohumcular birliği tarafından böylesine kapsamlı biçimde eleştiriliyorsa, ortada ülkenin geleceği açısından çok büyük oyunların olduğu fikrini güçlendiriyor. Türkiye’nin ‘Cumhurbaşkanlığı’ yönetim sistemine geçmesinin ardından oluşturulan yeni kabinede iki bakanlığın birleştirilmesiyle yeniden yapılandırılan Tarım ve Orman Bakanlığı koltuğuna oturtulan Bekir Pakdemirli, hiç beklemediği bu görevin kendisine verildiğini bir gün önce aldığı telefonla öğrendiğini belirterek, “şaşırdım” açıklamasında bulunmuştu.

 GIDA GÜVENCESİ ŞİRKETLERİN İNSAFINA MI TERK EDİLİYOR?

Bekir Pakdemirli’nin bakanlık koltuğuna getirilmeden önce Türkcell, BİM, Albaraka Türk Katılım Bankası gibi özel sektör kuruluşlarında yöneticilik yapan Pakdemirli, ayrıca dünyaca ünlü Kanadalı dondurulmuş patates şirketi ‘McCain Foods’un da Ortadoğu danışmanlığını yaptığı biliniyor. Bekir Pakdemirli’nin tarımaki sorunların çözümü konusunda attığı adımların yolunun da şirketlerden geçmesi, ülke bağımsızlığı ve gıda güvencesi açısından oldukça önemli olan tarımın geleceği hakkındaki endişeleri artırıyor.

TÜRKİYE TOHUMCULAR BİRLİĞİ’NİN GÖRÜŞ VE ELEŞTİRİLERİ

Türkiye Tohumcular Birliği’nin ilettiği ve kurumun görüşlerini yansıtan kapsamlı değerlendirmeyi, yukarıda özetlenen tabloyu göz önüne alarak okumak daha anlamlı olacaktır. TÜRKTOB’un Tarım ve Orman Bakanlığı’nın hazırladığı, ‘Tarımda Milli Birlik Projesi’ne yönelik görüşü ve eleştirileri şöyle: “Türkiye’nin tarımsal yönetim, üretim ve ticaret sitemini kökten değiştireceği anlaşılan ‘Tarımda Milli Birlik’ isimli bir proje kamuoyuna yansımıştır.

Projenin amacı; herkesin sağlıklı beslenmesinin makul fiyatlar ve hakkaniyetli bir değer zinciriyle sağlanması ve ülkemizin uluslararası alanda rekabetçi bir güç olması şeklinde açıklanmaktadır. Türk kültür ve medeniyetinin en eski ögelerinden olan ahilik ve iaşecilik geleneklerini temel aldığı iddiasıyla hazırlanan projede israf, yüksek maliyetler, gıda enflasyonu ve tarımsal katma değerin hakkaniyetli şekilde dağıtılamaması nedenleriyle yapısal reformlara ihtiyaç duyulduğu vurgulanmıştır.

‘TÜRKTOB’A KANUN İLE GÖREV VE SORUMLULUK VERİLDİ’

Bu proje ile Türkiye’nin tarımsal üretim yapısının, Tarım ve Orman Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatının, Kamu İktisadi Teşekküllerinin, Tarım Kredi Kooperatiflerinin ve diğer kooperatif ve birliklerin yapısının tümüyle değiştirilmesi öngörülmektedir. Ayrıca bünyesinde Tarım ve Orman Bakanlığının taşra teşkilatını, Tarım Kredi Kooperatiflerini, Orman Genel Müdürlüğünü, Ormancılık ve Su Ürünleri Kooperatiflerini barındıran Milli Birlik Kooperatifinin ve Milli Birlik Kooperatifi ile birlikte tarımsal KİT’ler ve yabancı sermayeli özel sektörün de ortak olabileceği Semerat isimli bir holding kurulması planlanmaktadır. Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) ve alt birlikleri olarak, 5553 sayılı Kanun ile bize verilen görev ve sorumluluklar çerçevesinde bu konuda toplumu ve kamuoyunu bilgilendirmek için aşağıdaki konuların vurgulanmasında fayda görülmüştür.

 ‘SORUNLAR TEPEDEN İNMECİ DEĞİL KATILIMCI YÖNETİMLE ÇÖZÜLEBİLİR’

Öncelikle projenin amacı konusunda toplumun çok büyük bir kesiminde bir görüş ayrılığı bulunamayacağını ifade etmeliyiz. Ancak yapılması düşünülen yapısal ve yönetimsel değişikliğin gerekçelerinin oluşum süreçlerini ve nedenlerini iyi incelemek gerekmektedir. Ayrıca; bu sorunların çözümünün büyük çapta bir yapısal dönüşümü gerektirip gerektirmediği de çok detaylı bir şekilde ele alınmalıdır. TÜRKTOB olarak yönetişimi demokratikleşme doğrultusunda çok önemli olanaklar sağlayan bir model olarak görüyoruz. Tepeden inmeci bir yönetim yapılanması yerine, yatay ilişkiler temelinde yükselen, tabana dayalı, katılımcı ve şeffaf bir anlayışla hazırlanacak dönüşüm politikalarının ülke gerçeklerine daha uygun ve uygulanabilir olacağına inanıyoruz.

ÇİFTÇİ ÖRGÜTLERİ İLE KAMU DAHİL İLGİLİ PAYDAŞLARA DANIŞILMADI

Planlanan yeni yapılanmada tarım sektöründe faaliyet gösteren sivil toplum ve meslek örgütlerinin (STK) büyük bölümünün konumunun belli olmamasından ve yaptığımız görüşmelerden de anlıyoruz ki; bu yeni çalışma çiftçi ve meslek örgütleri ile kamu dahil olmak üzere ilgili paydaşlara danışılmadan, teknik konularda ise uzmanların analizlerine başvurulmadan hazırlanmıştır. ‘Tohumdan sofraya yönetilebilir, planlanabilir, hakkaniyetli değer zinciri’ oluşturmak savıyla kurgulanan planın hazırlandığı masada tarımsal üretimin temelini oluşturan tohumculuk sektörünün özel kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olan Birliğimizin olmamasını yadırgıyor, o masada kimlerin olduğunu da merak ediyoruz.

TARIMIN MEVCUT YAPISI ‘YÖNETİLEMEYEN’ OLARAK GÖRÜLÜYOR

Yeni projede mevcut yapımız yönetilemeyen, planlanamayan ve çok parçalı olarak değerlendirilmektedir. Oysa ki 2006 yılında sektörün tamamını ilgilendiren diğer mevzuat ve politik altyapının temel referansı olarak tüm paydaşlarca tasarlanan ve yayımlanan çerçeve Tarım Kanunu ve sonrasında yürürlüğe giren5553 sayılı Tohumculuk Kanunu başta olmak üzere diğer tüm yasal düzenlemeler, dünya ve Avrupa Birliği ile uyumlu, tarım sektörünün değişken yapısına uyum sağlayacak yeni kararları engelleyici unsurlar barındırmayacak şekilde stratejik bir bakış açısı ile hazırlanmıştır. Tarım sektörünün yönetilmesi, planlanması ve yapısal sorunlarının çözümü bu kanunların konusunda uzman bürokrat ve teknokratlar tarafından tam anlamıyla uygulanması ve gerektiğinde sektörün tüm taraflarıyla birlikte planlanacak değişikliklerin mevzuatlara yansıtılmasıyla sağlanabilecektir.

 TARIMLA İLGİLİ KAMUNUN 100 YILLIK BİRİKİMİ YOK SAYILIYOR

Vurgulandığı gibi projede yapılması düşünülen yapısal reformların gerekçeleri; israf ve verimsizlik, gıda enflasyonu, maliyetler ve adaletsizlik ana başlıklarıyla sıralanmıştır. 

Öncelikle ifade edilmelidir ki; yeni projede başta çiftçimiz olmak üzere, tarım ve gıda sektörünün tamamı ve ilişkili tüm kurum ve yapılar haksız bir şekilde sorunların kaynağı olarak gösterilmektedir. Cumhuriyet’ten önce 1920 yılında İktisat Vekaleti, 1924 yılında ise Ziraat Vekaleti olarak yapılanan bugünkü adıyla Tarım ve Orman Bakanlığının bir asır boyunca yaptığı hizmetler yok sayılmakta, kurumsal kapasitesi ve tüm birikimleri bir anda devredilmek istenmektedir.

 ‘İMARA AÇILAN ARAZİLERİN YÜZDE 14’Ü VERİMLİ TARIM ARAZİSİ’

Projede yeralan tarladan sofraya kadar uzanan ürün değer zincirlerine yaşanan yüzde 50’ye varan verimsizlik ve israf tespiti Türkiye’nin kalkınmasını yavaşlatan, potansiyeline uygun bir gelişme göstermesini engelleyen temel sorunlardan biridir. Ancak, bu sorunun temelinde Türkiye’de tarım arazilerinin bir bölümünün kabiliyetlerine uygun kullanılmaması yatmaktadır. Bazı arazilerin orman ve mera olarak kullanılması gerekirken işlemeli tarım yapıldığı, buna karşılık verimli tarım arazilerinin de tarım dışı amaçlarla kullanıldığı bir gerçektir. Resmi rakamlara göre imara açılan arazilerin yüzde 14,2 si verimli tarım arazisi niteliğindedir. Sahillerde meyve bahçelerinin kesilerek yazlıkların inşa edilmesi, şehir, ilçe ve beldelerde tarım arazilerinin imara açılarak konutlar yapılması, sanayi tesislerinin taban arazilerde ve akarsu kenarlarında kurulması toprak ve akarsularımızı onmaz duruma getirmektedir.

 TARIMDAKİ KAYIPLARIN YÜZDE 60’I YANLIŞ İLAÇ, HASAT VE DEPOLAMADAN

Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımını önlemeyi amaçlayan ve aksi fiillere ağır yaptırımlar getiren çok sayıda mevzuat ve bu mevzuatların uygulanmasını sağlamakla görevli kurum ve kurullarımız mevcuttur. Önemli olan mevzuatların uygulanmasıdır. Tarımdaki kayıpların yaklaşık yüzde 60’ı yanlış ilaç kullanımı ile hasat, taşıma ve depolama işlemleri sırasında meydana gelmektedir. Bu kayıpların azaltılması için eğitim faaliyetlerinin artması, lojistik ve depolama teknolojilerinin temin edilmesi için finans kaynaklarının çeşitlendirilmesi tüm gereksinimlere cevap verecektir.

 TOHUMCULUK SEKTÖRÜNDE GELİNEN NOKTA

Bitkisel üretimde verim ve kaliteyi doğrudan etkileyen faktörlerden en önemlilerinden biri de tohumluktur. Dolayısıyla verimsizlik sorununun çözümü sertifikalı tohumluk ve diğer kaliteli bitkisel üretim materyallerinin kullanımından geçmektedir. Türkiye’de bitki ıslahı ve tohum üretimi faaliyetleri 1920’li yıllarda başlamıştır. İlk yıllarda çalışmalar kamu ağırlıklı yürütülmüş, 1980 yılından itibaren ise serbest piyasa koşullarında, dünyadaki ve ülkemizdeki teknolojik, ticari, bilimsel gelişmeler ve tohum sistemlerindeki standartlar esas alınarak birçok konuda düzenlemeler yapılmıştır. 2004 yılında 5042 sayılı Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun’un, 2006 yılında ise 5553 Sayılı Tohumculuk Kanunu’nun çıkarılması ve bu yasalarla ilgili ikincil mevzuatların uygulamaya konulması ile birlikte sektöre önemli bir ivme kazandırılmış ve bitki ıslahı ile tohumluk üretimi ve ticaretinde çok önemli gelişmeler sağlanmıştır.

 TOHUMCULUĞA YÖNELİK DESTEKLER ARTIRILMALI

TÜRKTOB’un kurulduğu 2008 yılında 289 bin ton olan sertifikalı tohum üretimi 2018 yılı itibarıyla 1 milyon 60 bin tona yaklaşmıştır. Üretim miktarlarındaki artışlar diğer bitki üretim materyallerinde de görülmüş olup 2018 yılında 104,3 milyon adet meyve fidanı, 2,2 milyon adet asma fidanı, 82 milyon adet çilek fidesi, 4 milyar adet sebze fidesi ve 1,7 milyar adet süs bitkisi üretilmiştir. Bununla birlikte, ülkemiz tohumculuğunun arzu edilen seviyede üretim artışını sağlaması ve yeni pazarlara açılması için var olan desteklerin artırılması ve daha rasyonel hale getirilmesi için kayıt dışı, kaçak ve sertifikasız tohumluk satışlarının önlenmesi, Tarım ve Orman Bakanlığı ve özel sektör iş birliği ile planlı ve programlı eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerine daha çok önem verilmesi yeterlidir.

 MALİYETLER SERTİFİKALI TOHUMLUK KULLANIMINI ETKİLİYOR

Üreticimiz için tohumluk maliyetleri sertifikalı tohumluk kullanım oranlarını etkileyen faktörlerden biridir. Ancak unutmamak gerekir ki; tarımsal üretim maliyetleri içinde tohumluğun payı yüzde 5-10 oranındadır. Tüm tarım ürünlerinde olduğu gibi son dönemde tohumluk üretim maliyetleri de artmış ancak tohumculuk sektörü kendi maliyetlerindeki artışı tohumluk satış fiyatlarına yansıtmamıştır. Hatta zararına satışlar söz konusu olmuştur. Tüm bu gerçeklere rağmen söz konusu projede üretim ve dağıtımının tamamını yerli ve milli firmalarımızın yaptığı hububat tohumluğunda fiyatların spekülasyonla yükseltildiğinin ifade edilmesi düşündürücüdür. Tohumculuk sektörü vurguncu değildir, olmayacaktır.

 GIDA ENFLASYONU VE ÜRETİMDEKİ PLANSIZLIK

Ülkemizde ürün planlaması gerektiği gibi yapılamamakta, üretim kararları genel olarak bir önceki yılda oluşan ürün fiyatlarına ve/veya alışkanlıklara göre verilmektedir. Bunun sonucu olarak bazı ürünlerde arz fazlası yaşanabilirken, bazı ürünlerde ithalatçı konuma gelinmektedir. Gıda enflasyonunu tetikleyen en önemli unsur plansız üretim ve artan lojistik maliyetleridir. Ayrıca, son dönemde yaşanan küresel ısınma, yer altı sularının yanlış kullanımı ve altyapı yetersizliği nedeniyle tarımsal sulamada önemli sorunlar yaşanmakta, tarımsal üretim kalite ve miktar olarak olumsuz etkilenmektedir. Üretim planlaması için sadece arz/talep durumu değil uzun dönemli iklim değişimleri ve sulama potansiyeli de göz önüne alınmalıdır.

MİLLİ TARIM PROJESİ NEDEN HAYATA GEÇMEDİ?

Ürün planlamasının nasıl yapılması gerektiğini bütün detaylarıyla açıklayan akademik yayınlar mevcut olduğu gibi bu konuda pek çok mevzuat da halen yürürlüktedir. Her havzanın, ilin hatta ilçenin Tarım ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere ilgili kurumlar tarafından hazırlanmış tarım master planları vardır ve güncellenmektedir. Bunun yanında tarım ve ticaret ile ilgili sivil toplum ve meslek örgütlerinde ürün bazlı geniş kapsamlı projeksiyon metinleri, hatta çok çeşitli değişken unsurlara göre hazırlanmış simülasyonlar bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda ürün planlamasını da amaçlayan Havza Bazlı Üretim ve Destekleme Modeli ve Milli Tarım Projesi başlıkları altında oluşturulan politikaların hayata geçmemesinin tarımın genel yönetim yapısından kaynaklanmadığını da hatırlatmak gerekmektedir. Sorunun asıl kaynağı mevcut planların uygulanması sürecinde karşılaşılan piyasa dinamikleri ve bilimsel gerçeklerden uzak olan müdahaleler ve siyasi mülahazalardır. Ayrıca; tarımsal ürün ticareti ve lojistiğinde mevcut mevzuat ve uygulamalardaki aksaklılar bir yana bırakılarak doğrudan bu mesleklerin mensuplarının suçlu olarak gösterilmesi de gerçekle bağdaşmamaktadır.

BU SORUNLAR ÇÖZÜLMEZSE İTHALAT VE FİYAT ARTIŞI DEVAM EDECEK

Söz konusu yeni planda tarımsal üretim maliyetlerinin yüksekliği sadece küçük ölçekli işletmelerin ekonomik üretim yapamamasına bağlanmıştır. Ancak bilindiği üzere üretim maliyetlerini artıran asıl unsur tarımsal girdilerin ham maddelerinin yurt dışından döviz karşılığı temin edilmesi ve son dönemde döviz kurlarının yükselmesidir. Üretimde kullanılan mazotun litre fiyatı bir önceki yıla göre 2018 yılında yüzde 23, enerji maliyetleri yüzde 19, DAP gübresi yüzde 63, üre gübresi yüzde 69, tarım ilaçları yüzde 70 oranında artmıştır. Tarımsal girdi ham maddelerin yurt içinde üretilmesinin teşvik edilmesinin yanında kısa dönemde tarımsal girdilere verilen desteklerin artırılması elzemdir. Bu rakamlarla birlikte tüm tarım ürünlerinde ekim alanların daralması, üretim azalması ve nüfus artışı birlikte değerlendirildiğinde ithalatın ve fiyat artışlarının devam edeceğini söylemek zor değildir. Ülkemizde gıda, tarım ve hayvancılık alanında özellikle 80’li yıllardan sonra kronikleşen yapısal sorunlar olduğu bilinmektedir. Ancak bu sorunların çözümü için yıllardır ‘sonuç odaklı’ ve ‘uzun soluklu’ tarımsal politikalar ve projeler yerine bir bakandan diğer bakana değişen geçici stratejiler uygulanmaya çalışılmıştır. Katma değerin hakkaniyetli dağıtılmamasının nedenini asıl burada aramak gerekmektedir.

KOOPERATİFÇİLİK VE KURULMASI PLANLANAN MİLLİ BİRLİK KOOPERATİFİ

Tarım kesiminin örgütlü olduğu en etkili yapıların başında kooperatifler gelmektedir. Tarım Kredi Kooperatifleri, Tarım Satış Kooperatifleri, diğer kooperatif ve üretici birlikleri kuruldukları yıllardan bugüne kadar Türkiye’de hem tarımsal faaliyetler hem de sanayileşme bakımından öncü görevler üstlenmişlerdir. Kooperatiflerin büyük bölümü tabandan gelen taleple kurulmuş, üreticilerin ve kendi sanayilerinin gelişmesine katkı sağlamıştır. Tarihsel süreçte ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar ve müdahaleler kooperatifleri yeniden yapılanmaya zorlamıştır. Yeniden yapılanma programları genellikle kamu yönetimi kaynaklı programlarla oluşturulmuş ve uygulanmıştır. Yeniden yapılanma dönemlerinde kooperatifler için başlangıçta zorluklar yaşanmış, sayısal büyüklük ve faaliyetlerinde küçülmeler olmuş ancak faaliyetlerini sürdürebilmelerine imkân sağlayan gelişmeler de görülmüştür. Kooperatifler; ortak ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlar ve istekleri müşterek sahip olunan ve demokratik olarak kontrol edilen bir işletme yoluyla karşılamak üzere gönüllü olarak bir araya gelen insanların oluşturduğu özerk yapılardır.

SEMERAT HOLDİNG KOOPERATİFLERİ VE AİLE ÇİFTÇİLİĞİNİ YOK EDECEK

Ağırlıklı olarak Avrupa’da olduğu gibi aile işletmeciliği şeklinde yürütülen tarımsal faaliyetlerde üreticiyi koruyan en önemli yapı kooperatiflerdir. Yeni projede bünyesinde Tarım ve Orman Bakanlığının taşra teşkilatını, Tarım Kredi Kooperatiflerini, Orman Genel Müdürlüğünü, Ormancılık ve Su Ürünleri Kooperatiflerini barındıran Milli Birlik Kooperatifi kurulması planlanmıştır. Kooperatiflerin, dolayısıyla üyelerinin projede öngörüldüğü gibi Milli Birlik Kooperatifi bünyesinde holding yapısına zorunlu olarak girmesi, çiftçilerin girdi temininden ürün satışına kadar her aşamada adından da anlaşılacağı gibi sadece kâr amacı güdecek çok güçlü Semerat Holding’e mahkûm olması, kooperatiflerin ve aile çiftçiliğinin yok olması demektir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘Kooperatif yapmak, maddi ve manevi kuvvetleri, zekâ ve maharetleri birleştirmektir. Yoksa bir zayıf ile bir kuvvetlinin birleşmesinden bahsetmiyorum. Birleşmenin böylesi zayıf olanın kuvvetliye esir olması demektir.’ sözü unutulmamalıdır.

Söz konusu yapılanma yerine özerk, finansal yapısı güçlü, çiftçisine kazandıran örnek kooperatiflerin sayısının artırılması, çiftçimizin teşvik edilmesi ve mevcut kooperatifçilik mevzuatlarının Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından özellikle denetleme ve yaptırımlar açısından tam anlamıyla uygulanması gerekmektedir.

AB’DEKİ 70 MİLYON KOOPERATİF ORTAĞININ YÜZDE 40’I TARIMDAN

Günümüzde, tarımsal örgütlenmenin en yaygın olduğu ve geliştiği ülkelerin başında Avrupa Birliği (AB) ülkeleri gelmektedir. Avrupa Birliği’nde, tarım kesimine yönelik politikaların oluşturulmasında ve bu politikaların uygulanmasında tarımsal örgütlerin önemli bir yeri vardır. AB’de tarımsal üretimin ve tarıma dayalı sanayiinin yaklaşık yüzde 50’si de bu örgütler aracılığıyla yürütülmektedir. AB ülkelerindeki tarımsal örgütlenme modellerinin geçmişi, uzun bir sürece dayanmaktadır; yaşanan deneyimler neticesinde her ülke kendi koşullarına uygun bağımsız demokratik çiftçi örgütlerini oluşturmuştur. Eğitim ve yayımdan başlayarak bilinçlenme sürecini tamamlamış olan bu örgütler, kendi sorunlarına sahip çıkarak serbest piyasa ekonomisi içerisinde var olan pazarlara göre üretimlerini gerçekleştirmekte ve bu süreçte hükümetler tarafından maddi olarak desteklenmektedirler. Bugün AB genelinde bulunan kooperatiflerin yüzde 25’i tarımsaldır. Toplam 70 milyon kooperatif ortaklarının yüzde 40’ı tarımsal kooperatif ortağıdır. AB’de kooperatiflerin payı tarımsal girdi sağlamada yüzde 55, pazarlamada yüzde 65 ve dış satımda yüzde 50’den fazladır.

TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI’NI KAOS BEKLİYOR

Projede Tarım ve Orman Bakanlığının taşra teşkilatının lağvedilerek, Milli Birlik Kooperatifine devredilmesi öngörülmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığının, taşra teşkilatı olmayan, icra kontrol ve denetim olanakları Semerat Holding vasıtasıyla özel sektörün kontrolüne verilmiş zayıf bir yapı haline gelmesi en büyük çekincelerimizden bir diğeridir. Bunun yanında çalışma alanları, teşkilat ve personel yapıları, mevzuatları, kültür ve gelenekleri çok farklı olan kurumların tek çatı altında birleştirilmesinin bu kurumların fonksiyonlarını azaltabileceği ve bir kaos ortamına yol açabileceği de unutulmamalıdır.

‘TÜRKİYE HANGİ KISTASLARA GÖRE 12 BÖLÜME AYRILDI AÇIKLANMALI’

Örneğin Tarım ve Orman Bakanlığının en etkin yapılarından olan Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünün (TİGEM) birleşmesi her iki kurumun da güçlerinin yok olması sonucunu doğurabilecektir. Tarım ve Orman Bakanlığının önemli fonksiyonlarının (planlama, desteklemeler, denetim, araştırma – geliştirme vb.) başka yapılara devredilerek azaltılmasının doğuracağı olumsuz sonuçların geri dönüşü olmayacaktır. Ayrıca Türkiye 12 bölgeye ayrılmış, bu bölgelerde yine kendi içinde bölünmüştür. Bu bölünmelerin hangi kıstaslara göre yapıldığının kamuoyuna açıklanması gerekmektedir.

SEMERAT HOLDİNG’İ KİM YÖNETECEK?

Projede Milli Birlik Kooperatifi ile birlikte tarımsal KİT’ler ve özel sektörün de ortak olacağı Semerat isimli bir holding kurulması planlanmaktadır. Holdinge ortak olacak özel sektör kuruluşlarının sermaye yapıları hayati bir konudur. Yabancı sermayenin hâkim olacağı bir yapının milli çıkarlarımızı geri döndürülemez şekilde zedeleyeceği tarafımızca değerlendirilmektedir. Ayrıca şu anda projede yer almasa bile PANKOBİRLİK, TRAKYABİRLİK, MARMARABİRLİK, FİSKOBİRLİK, TARİŞ gibi tarım satış kooperatiflerinin de bu yapının içinde yer almak zorunda kalacağı görülmelidir. Projenin genel yapısı düşünüldüğünde tarımsal desteklerin de Semerat Holding’in kontrolünde olacak Milli Birlik Kooperatifi tarafından dağıtılacağı anlaşılmaktadır.

Özetle; girdi temininden, ürün satışına, finansa kaynaklarının kullanımından, dış ticarete kadar tek söz sahibi dev bir tekel olacak Semerat Holding’in, ortakları arasında yer alacak yabancı sermayeli şirketlerin çıkarlarına göre hareket edeceğini söylemek gerçek dışı bir varsayım olmayacaktır. Söz konusu holdingi kim yönetecekse ülkemizin tarım ve gıda sektörüne tamamen hükmedeceği ihtimal dışında tutulmamalıdır.

YENİ PROJE NEDEN ANAYASAYA AYKIRI

Yeni proje ile gerçekleştirilmesi planlanan yapılanmanın Anayasaya aykırı maddeleri şöyledir;

-Anayasanın 123. Maddesinde belirtilen idarenin bütünlüğü ve merkezden yönetimi kuralını ihlal etmektedir. Bakanlığın il ve ilçe teşkilatları kooperatif çatısı altında kademeli bölümlere ayrılarak yönetim ilkesi ortadan kaldırılmıştır.

-Anayasanın 128. Maddesinde belirtilen genel idare esaslarına göre yürütme ve kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi ilkesi, bahse konu görevlerin kooperatif ve holding yapılanmasına devredilmesiyle ihlal edilmektedir.

-Anayasanın 165. Maddesinde zikredilen kamu kuruluş ve ortaklıklarının TBMM’de denetlenmesi ilkesi, KİT’lerin ve kamu yararına çalışan kooperatiflerin holding bünyesine alınmasıyla ihlal edilmektedir.

-Anayasanın 171. Maddesinde ifadesini bulan milli ekonominin yararları dikkate alınarak kooperatifçiliğin geliştirilmesi ilkesi, kooperatiflerin holding bünyesine alınarak kâr amaçlı çalıştırılacak hale getirilmesiyle ihlal edilmektedir. 

Son olarak diyoruz ki; Tarım, en az savunma sanayi kadar önemlidir. Tarım milli egemenlik demektir. Milli egemenlik devredilemez.”

 

2293840cookie-checkTürkiye’nin semeresini kimler yiyecek
Önceki haberUsta karikatürist Sunder Erdoğan’a veda
Sonraki haberTürkiye’nin dağlarını kesip sattığı Çinliler kendi dağlarını neden koruyor!
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.