‘Tuzla dünyanın da vicdanı oldu…’

– Limter-İş Sendikası’nı öncelikle tanıtır mısınız?
– Sendikamız şuanda Tuzla’da örgütleniyor. 1325 üyemiz var. Tabii bu Tuzla’ya vurduğunuzda yüzde 1-2’lere bile geliyor. Bunun dışında sendikal örgütlülük açık ortada. 22 milyon çalışan olduğu söyleniyor ama 500-600 bin sendikalı ile sınırlı. Bu da yok denecek kadar az bir rakam…


– Limter-İş adını Tuzla’dan önce ABD ve Hollanda’nın abseste yüklü gemilerine karşı mücadeleyle duyurmuştu sanırım.
– Evet. Eski bir sendikayız. Limter-İş 1976’da kurulmuş ve 1978’de DİSK’e üye olmuş. 1980 faşist darbesinde kapatılmış ve 1992’de faaliyetlerine yeniden başlayabilmiş. 1993-94 arasında  asbeste bulunan ABD ve Hollanda’nın ünlü Otopan gemisine karşı çıkarak kamuoyu oluşturmayı başarmıştı.


– Tuzla’da kaç işçi var?
– Tuzla’da 46 irili ufaklı tersane var. Armatörler taşaron firmalara iş yaptırıyor. Kaç işçi olduğu belirsiz. Sanayi Bakanlığı kayıtlarına göre 5 bin, Çalışma Bakanlığı iş müfettişlerine göre de 34 bin…


– Bugüne kadar Tuzla’da iş kazasında ölen işçi sayısı biliniyor mu?
– 114 işçi olduğunu sanıyoruz. Devlet de tam sayısını bilmiyor. Oysa savcılıklara sorsa tam rakamı saptayabilirler. Dok Gemi İş Sendikası’nın yetkili olduğu bir tersanede bir sendika temsilcisi işçi arkadaşımızın iş kazasında öldüğünün gizlendiğini saptadık. Bu konuda da girişimlerde bulunuyoruz.


– İş kazalarının nedeni nedir?
– Sırasıyla yüksekten düşme, elektrik çarpması, cisim çarpması ve patlama… Bu kazaların ortak özelliği hepsinin önlenebilir olması ve gereken önlemin alınmaması…  Üstelik ölüm sayısı giderek de artmaktadır. 2004’de 6’iken bu sayı 2008’de 25’e kadar giderek artmış.


– İşçiler tam gün çalışmaları karşılığı ne kazanıyorlar?
– 22 YTL-70 YTL arası…


– Tuzla’daki mücadelede gelinen son durum nedir?
– İki dönem var. 27-28 Şubat ve 16 Haziran grevleri… Öncesi ve sonrası… Tuzla’da en basit işgüvenliği önlemleri bile alınmıyor. En basidinden bir işçinin bareti, tulumu olması gerekirken taşaroncular aracılığıyla verilmiyor. Sigortalar 1-2 gün ödeniyor. Çoğu zaman ödenmiyor. İşçilere girdi-çıktı yapılıyor. Tabii bunun devamında iş cinayetleri kaçınılmaz oluyor.


İşcinayetleri aslında tersanelerin yumuşak karnı. Bütün işçiler etkileniyor. Biz de Limter-İş Sendikası olarak buna dur dememiz gerekiyordu. İşçilerle grev yapma kararı aldık. Grev süreci iki taraf ortaya çıkardı. Bir tarafta hükümet, tersane patronları, polis… Öbür tarafta işçiler, demokratik, ilerici ve devrimci kamuoyu… İkisi çarpıştı… Bütün dünyaya Tuzla tersanelerinde yaşananlar teşhir edildi. Bugün bakıldığında işçilerin zorunlu ihtiyaçları alınıyor. Baret, tulum… Sigortalar asgari ücretten de olsa yatırılıyor. Bunlar işçilerin kazanımı ama hedefteki herşey değil…


– Hedef nedir?
– Bizim hedefimiz sendikal örgütlülüğün önündeki engellerin kaldırılması ve işçilerin örgütlü olarak çalıştırılması. Tersane patronları bunu iyi bildiklerinden dolayı yönetim kurulu üyemiz Levent Akkan’ı 16 aydır çalıştığı işyerinden attılar. Genel Sekreter Kamber Saygılı’yı işten attılar. Bir çok sendikacı işçi arkadaşlarımız kara listeye alındılar. Patronlar; “işçiler, Limter-İş Sendikası’na üye olmasınlar” istiyor. Olurlarsa da “Dok Gemi İş Sendikası’na üye olunsun” istiyorlar. Tuzla tersanelerinde iş cinayetlerine karşı mücadele ediyoruz ama aynı zamanda bizim kendi ekonomik ve demokratik haklarımız için de mücadele etmemiz gerektiğini belirtiyoruz. Antidemokratik uygulamalara karşı da mücadelemizi sürdürüyoruz.


– Grev işçiler için bir okul… Grev sonrası sendikasız işçi desteğiniz arttı mı?
– Biz bu gücü kamuoyu ile kazandık. Grevimize 200’e yakın kurum destek verdi. Pek çok uluslararası kurum ve kuruluşların destek mektupları geldi. Biz kamuoyunun desteğini yanımıza almayı başardık. Tuzla yalnız Türkiye’nin değil dünyanın vicdanı oldu… Bunu başarmak önemliydi. Türkiye’deki işçi direnişlerinin hep lokal kaldığını görürsünüz. Bunu Türkiye’ye yaymak önemliydi. Çünkü işçilerin direnişindeki kazanımlar başka işyerlerine de sıçrayacaktır. Türkiye’de başarılamayan bu… Tersanelerdeki iş cinayetleri herkesin sorunu oldu. Öğretmenlerin, doktorların, öğrencilerin, kadınların…


– Greve giden süreç sancılı, zor olmadı mı?
– Aslında bu grevleri çok iyi anlamak gerekir. Çünkü grev yapmanın çeşitli yasal koşulları vardır. Herşeyden önce bir işçiyi sendikaya üye yapabilmen için notere götürmeniz ve 30 YTL gibi işçi için büyük sayılacak bir harç yatırmanız gerekir. İşyerinde yüzde 51 işçinin desteğini almak gerekir. O işyerinde yetki kazandıktan sonra onay için bakanlığa göndereceksin. Masaya oturacaksın. Anlaşmazlıklarda yine bakanlık izniyle grev yapabileceksin.


Bizim yaptığımız grev, taşaron işçilerin gücü parçaladığı böldüğü bir yerde yapıldı. Bu greve “olanaksız” diyenler oldu. Bu kitaplara uymayan bir grevdi. Biz de “uymadığını” söyledik. Neo-liberal politikaların laboratuvarıdır tersaneler… Taşaronluk, esnek üretim, düşük ücret, işçi cinayetleri… Bunların hepsini daha da çoğaltabiliriz. Hepsi uygulanıyor. Yeni bir mücadele aracı lazımdı… Bizim “yaşam hakkı” grevlerini kamuoyunun da desteğiyle kazanmamız bu açıdan çok önemliydi. İyi bir deneyim oldu. Yeni bir yol açtı. Hem biz öğrendik hem de Türkiye işçi sınıfı taşaron işçilerinin arasında nasıl örgütlenebilir. Fiili meşru mücadele hattı nedir? Nasıl ilerlenebilir? Bu çok iyi görüldü.


Patronlar açısından bakıldığında kendi yasalarına da uymadıklarını göreceksiniz. Bizim talebimiz yasalar uygulansındı… Bunlar aslında çok geri taleplerdi. Aslına bakarsanız 1800’lerde işçiler bu talepleri kazanmıştı. “Bir sendikanın var olan bir yönetmeliği uygulansın” talebi ekonomik bir taleptir. Buradan mücadele ilerledikce, gerçekten sahaya işçi sınıfı indiğinde politikleşmeye başlıyor. Sorunda aslında burada. Artık patronlar tek kale maç oynayamayacaklar… Tersane işçileri kendi kendilerini görmeye başladılar. Taşaronluk da aslında bu gücü bölmek için geliştirilmiştir. Bunun kırılması için de fiili meşru mücadele hattından ilerlenmesi gerekmektedir. “Devrimciler, ilericiler, sosyalistler birleşik militan bir işçi hareketi nasıl yaratabiliriz” sorusunu tartışmalı. “Bu hareketin olanakları var mı” diye sorarsanız, “Evet var” deriz. Burada bir önderlik sorunu var. Bu önderliği yakalamalı. Talep noktasında, sadece bir ücret meselesinde bile politik mücadele vermeniz gerekir.


– Tuzla’daki grev sürecinde hükümet iş kazalarına karşı politik ve popülist demeçler verdi. Size göre yaklaşımları nasıldı?
– Başbakan Tayyip Erdoğan Grup Toplantısı’nda “Ben sizin arkanızdayım. Siz doğru yoldasınız” dedi, aynı zamanda da armatörlerle yaptığı iftar yemeğinde de tamamen farklı olarak Limter-İş’i kastederek “Bu sektörü dinamitlemeye çalışıyorlar.


Buna izin vermeyeceğiz” diye konuştu. Tabii başbakanın sendika karşıtı konuşması basının ilgisini de geri çekti. İşçi cinayetlerinde tersaneleri kapatırız tehditi de işçilerle sendikaların arasını açmaya yönelikti. Bu yöntem sorunu çözmeye yönelik değildi tabii. Biz herşeye rağmen kendi yolumuzdan yürüdük. Biz AKP’yi iyi biliyoruz. Saadece tersaneler değil, çıkardıkları sağlık sigortası da ortada. İşsizlik Fonu’na göz diktiler… Aynı zamanda verdikleri asgari ücretini de biliyoruz. Biz işçi sınıfının bilimine ve gücüne inanmamız gerekiyor. Buradan ilerleyip buradan işçilerin birliğini yakalamanın koşullarını bulmamız gerekiyor. Bugün için bu olanaklar daha da arttı.


– Yaşamını yitiren işçilerin ailesiyle bir dayanışma sözkonusu mu?
– Sendika olarak biz ailelere gittiğimizde bizden önce tersane patronları ve taşaronlar ulaşıyor ve bizim “kan parası” dediğimiz para ile susturuyorlar. Aileler mahkemeye gitseler mahkemeler de belli. Ceza davaları taşarona 2 yıl hapis cezası veriyor sonra 14 bin YTL paraya çeviriyor. Bu ceza da devlete ödeniyor. Oysa tersane patronlarının kendi açıklamalarına göre 2004-2007 arasında 5.5 milyar dolar kazanmışlar ve 2008-2013 arasında da bu gelirlerini 8.5 milyar dolara çıkaracaklarmış. Bu kadar büyük paraların döndüğü bir yerde 14 bin YTL nedir ki? Belki onların bir gece kulübündeki bir şarap parası…


– İşçilerin ekonomik haksızlığa uğraması birliklerini güçlendirirken, birliği alıkoyan nedenler nedir?
– Taşaronluk sistemi belirleyici…. Sınıf bilinci çok az. Memleketlerinden çıkıp gelmişler. 8-10 kişilik bekar evlerinde çok kötü koşullarda yaşıyorlar… Hepsi “Ben nasıl taşaron olabilirim” diye hayal kuruyor. Taşaronların hepsi eski işçi… Öyle bir bilinç bulanıklığı var ki. Kendi sosyal haklarını geliştirmeyi düşünmüyor. İşçi sendikasız olduğunda böyle düşünmesi de çok normal aslında.


FOTOĞRAF: DİSK’e bağlı Limter-iş Sendikası Başkanı Cem Dinç


DİĞER AYAKÜSTÜ SOHBETLER


‘Stratejik maden borda geç kalındı’
İzzettin Önder: On soruda kriz
‘Çanakkale geçilseydi, Lenin devrim yapamazdı’
‘Sendikal haklarda dışa başka resim veriliyor’
‘Bir Fethullah Gülen devleti tasarlanıyor…’
‘Her midye yenilmez’
İsmail Çoban ile Aşık Veysel üzerine
Bozcaadalı bir Rum’un gözünde ‘Anayurt’
İstanbul’un en önemli sorunu yönetimidir’
‘Karadeniz’deki yokoluşa karşı çıkalım’
Dişli’ uyarı
‘Fotoğrafta görsel kirlilik oluştu’
Türkiye’ye 45 kez turist olarak geldi
‘Bir karşı devrim olmaktadır’
‘Turizm sektörü iyi başladı ama…’
‘Yerli turiste pahalı değiliz…’
‘Türkü giren eve kötülük girmez…’
Boris’in babası, dedesi Ali Kemal’i anlattı
‘KKTC turizminin sorunu ulaşım’
Antalya ormanlarına ‘turistik’ kıyım!
‘AKP’nin Alevi açılımı; evlilik içi tecavüz’
`Bugün ezilenlerin rüyası yok!`
‘Denizlerin talepleri hala Türkiye’nin temel ihtiyacı’
‘Antalya’yı kolay yağmaladılar’
‘Biz devrimciler büyük bir ailenin üyeleriyiz’
‘Abidin’in büyük sanatçılığı yeterince bilinmiyor’
‘Devrim artık şart olmuştur…’
‘AKEL’in zaferi, tüm ilericiler adınadır’
‘Türban MHP’nin taktiğiydi…’
‘AKP gecikmiş bir baroktur!’
‘Figuran değil müdahil olmalı’
İranlı yazar Erad: Aşk, Türk’ü, Kürt’ü sevmektir
AKP’nin Alevi sınavı…
“Çerkes Adil Paşa’nın tahsildarlık günleri”
Sıra şeytanda…
Selek: Feminist kitabevi Amargi bir okul…
İstanbul’un turizmi bu atölyede şekilleniyor
Neden Patara ve neden şimdi?
‘Terörün panzehiri ekonomik gelişmedir’
‘Türkmenlerin hakları, bizim Kürtlere de tanınmalı’
‘Mahalle baskısı değil, ideolojik baskı’
‘Meclis’teki partilerin kadın politikası yok’
‘Merkezde bir yeniden yapılanma olmalı… ‘
Fotoğrafın büyücüsü: Aykan Özener
Savaş karşıtı eylemlerin fotoğrafçısı: Hüsnü Atasoy
Uras: Desteği için Baykal’a teşekkür ediyorum!
‘AKP’yi sola karşı yaratanlar yok edecek’
Muhabirlerin telifle çalıştırılması yasalara aykırı’
Yeşiller bağımsızları destekleyecek
Türkiye sağlık turizminde atakta
‘Hayallere tanık olmak istedik’
‘İngiltere’de işkence yaptılar…’
Akın Birdal: CHP Kürt sorununu unuttu
‘Düşünceye militarizm de engel…’
Boyalı bank nöbetini terkeden ‘sosyalist’ asker
‘Kategorizesiz bir dünya hayalim’
‘Toplumsal varlıklar elimizden kayıp gidiyor’
Ermeni tarihçi: Asıl sorumlu emperyalizm
Hırant Dink: Ruh halimin güvercin tedirginliği
‘Vicdansızlığın İslamcısı, solcusu olmuyor…’
‘İsrail bir devlet değil, bir projedir’
Orhan Suda: Yaşasın edebiyat
Türkiye’nin Papa’ya sormayı unuttukları!
‘Sol hareketin çoğu kapitalizmin versiyonu’ VIII
‘Yurtseverlik karşılıksız ve zararlı bir taktik’VII
‘İslamcılar’la flörtü kaygıyla izliyoruz!’ VI
‘Türkiye’de antiemperyalist islami hareket hayal’ V
Liberal ve milliyetci savrulma yaygınlaştı IV
‘Siyasal İslam’la isbirliğine gitmeliyiz’ III
Dünya solu karamsarlığı attı II
‘Emperyalizme kurşun sıkanlar müttefikimdir’ I
Hayalet yazar Hüdai Nabit
Çitlembik ağacıyla söyleşi
‘Çocuğa şiddet, çok yaygın’
İran PKK’yi neden bombalıyor?
Serdar Denktaş: Mal mülk davaları en zor sorun
‘Kıbrıs’ta kısa dönemde çözüm olmaz’
Tayvanlı yazardan ‘Sıcak bir öpücük’
Merve Kavakçı: Dini bir mesele
Perinçek: MHP tabanını dışlayarak solculuk yapılmaz!
‘Tek dileğim iki dengeli bir dünya…’
‘Beni en çok korkutan: Google’
‘Sorunumuz Yahudiler’le değil, siyonizmle’
O bir ‘peynir avcısı’
‘Çernobil’den ders çıkarmadık’
Bir kültür taşıyıcısı: Aydın Çukurova
Afşar Timuçin ile insana dair ne varsa…
12 Eylül iddianamesine ne oldu?
Akın Birdal: Evren yargılanmalı
Hitler ile söyleşi…
‘Baş örtüsünü ilk kez Sumerliler taktı’
Türk solu titreyip kendine gelmeli’
‘Hepten pusulasız olmadığımız kanaatindeyim…’
‘Siyasi güç, her zaman kendi hukukunu yaratır’
ABD işdünyasında çöküş…
‘ABD Anayasası Patara’dan’
Çocuklar öldürülmesin!
‘Bir Gün Mutlaka’
‘Derin devlet sorunları çözmek istemiyor’
Kaş’taki gözyaşı
‘Son 15 yılda bilinçte sıçradık’
Piref. H. Ökkeş ile ‘dörtköşe’ sohbet…
Sorgun Ormanı’nı kurtaralım
Devrim Bize Yakışırdı!
G-8 protestosundan gözlemler…
Başkalarının hayalleri…
Hurafeler gölgesinde Gelibolu…
Çokuluslu tekellere karşı ‘Adil Ticaret’
Kuzey çikolata, Güney ekmek derdinde
Fokları, katliamdan kurtaralım!
Nükleer denemelerin faturası: Doğal felaketler
İsrail dünyanın 6’ncı büyük nükleer silahına sahip!
Çocuk İşçiler
Türkiye’de de nükleer silah istemiyoruz!
Faşizm neden Almanya’da kök saldı?
Demirel davasında tekelci medya da suçludur

731810cookie-check‘Tuzla dünyanın da vicdanı oldu…’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.