Unuttuğumuz bir isim…

için bir araya geldiler ve 23 Ocak gününü de ‘Pierre Loti’ günü ilan ettiler.Böylece her senenin 23 ocak günü bir Türkten daha fazla milli his ve şevk ile Türkleri savunmuş Pierre Loti’nin tüm gazetelerde,dergilerde yayımlanacak yazılar ile eserlerinin,  fikirlerinin ve bu büyük Türk dostunun hatırlanacağı bir gün olmuştur.


Tarih 23 Ocak 2006. Pierre Loti bugün  sadece kafamızın içinde dolaştırdığımız bir isim, bir sokak ismi, birçoğumuzun zaman zaman uğradığı Haliç manzaralı kahvenin ismi ve belki de sadece turistik açıdan bizlere kazanç sağlıyan bir isim olmuştur.


Oysaki bizim bilmediğimiz Pierre Loti Abdülhak Şinasi Hisar’ın deyimiyle tam anlamıyla ‘Müslüman ve Osmanlı duygulu bir isimdir.Bir arkadaşına İstanbul manzarasına, İstanbul minarelerine bakıp gözleri dolarak ‘Köhne Bizanslılar üzerine asil turan atlılarının diktikleri muhteşem mızrak ormanı’sözleriyle bizlere duyduğu hayranlığı ifade edecek kadar içi Osmanlı sevgisiyle, Türk sevgisiyle dolu bir isimdir Pierre Loti.


Kendi değerlerinin evrenselliğinden hiç kuşku duymayan, kendilerine ait her değeri genel-geçer kural kabul eden Avrupa’nın, asırlar boyunca Avrupa’da çadır kurmuş,sanat düşmanı, kâfir, barbar Türk önyargısı ve haksız saldırıları karşısında bizleri savunan tek müslüman duygulu hıristiyan Pierre Loti’dir.


Avrupa’da bulamadığı, onun için doğuya has tüm eski güzellikler, ruhi incelikler, sakin, sessiz ve rüyaları olan insanların yaşadığı Osmanlı toprakları Loti’yi derinden etkilemiştir.Çünkü Müslümanlarda doğal eşitlik, sıcaklık, kardeşlik ve bir iç güzellik bulmuştur.Bütün bu değerlerden o kadar çok etkilenmiştir ki bugün müze haline getirilen Rochefort’ta bulunan evinde her odayı ayrı bir dönem, ayrı bir devir halinde dekore ettirmiş ve salonlardan birini de Türk salonu yapmıştır.


Fransız olmasına rağmen bir Türkten daha fazla Türk’ü anlamış, sevmiş ve savunmuştur Pierre Loti.Onun Türkiye seyrini anlatan ilk kitabı Aziyade Selanik’te tanıştığı Çerkez kızı ile aşkını anlatan, Tanzimat döneminin, reformlar döneminin, sokakların,nargilelerin içildiği kahvelerin romanıdır.Bu kitabı onun İstanbul’da sevdiği dünyayı, değerleri, yerleri anlatmaktadır.Eyüp, Haliç, Hasköy, Divan Yolu İstanbul’da yaşamaktan zevk aldığı eski İstanbul semtleri olmuştur.Buna karşılık batı tarzı binaların yapıldığı Beyoğlu’nu,Fatih’in surları civarında bulunan Robert Koleji binasını bu kültüre uygun bulmamış ve Türkleri kaybettikleri karşısında sürekli uyarmıştır.Bir Türkten neredeyse daha fazla Türk olmuştur Pierre Loti.


Pierre Loti’nin  Türkler için asıl önemli tarafı bizleri özellikle Trablusgarb savaşı ,Balkan savaşları ve 1.Dünya savaşı sırasında ‘Türkler katlediyor’ diye haykıran batı dünyası karşısında yazdıklarıyla hiç durmaksızın savunması olmuştur.1919 yılında yayımladığı ve bu topraklarda yaşamış yabancı tanıkların mektuplarından ve belgelerden oluşan Can Çekişen Türkiye adlı kitabı bizim için yazdığı önemli bir savunusudur.Kitabın bir bölümünde tamda karşılığı olan bir benzetmeyle Türk-İtalyan savaşını Afrika seyahatlerinden birinde bir gece yarısı bir mandanın parsla mücadelesine benzetir.Bu karşılaştırmayı kendisi şöyle anlatır:’ Afrikada gördüğüm bu kavga ile Türk-İtalyan savaşı arasında bir benzerlik buluyorum.Aynı apansız hücum, saldırganda aynı gaye, silahlarda aynı eşitsizlik.Aynı yiğitçe savunma……Emperyalist savaşlara lânet!İnsan kasaplarına utanç!


Yine 1919 yılında Ermeni Katliamları kitabı ile Türkleri savunmaya devam etmiştir.L’IIustration’da ,Figaro’da sansürlü de olsa  yayımladığı makaleleri ile kendi yaşadığı tecrübelerden  ve kendisi gibi bu topraklarda yaşamış yabancıların tanıklıklarından hareketle ermeni efsanelerinin haksızlığını ortaya koymaya çalışmıştır.1919 yılında yayımladığı diğer bir kitabı Bize lazım olan Müttefikler ile Türklerin her zaman Fransa’nın yanında olduğunu ve Fransızların kaybetmemeleri gereken bir müttefikleri olduğunu savunmuştur.


Bütün bu savunmalarını öylesine tek başına ve adeta akıntıya karşı kürek çekercesine yapmıştır ki Türkün tüm düşmanlarının bakışlarını üzerine çekmiştir.Bu düşmanlıklar kendisine suikastler planlanmasına ve ünlü Fransız devlet adamı Clemenceau’nun dâhi  kendisi için ‘Böyle yazmaya devam ederse kendisi için tehlikeli olacağını’söylemesine dek varmıştır


Loti Milli Mücadele dönemi M.Kemal ve arkadaşlarını da vatanı savunan kahramanlar olarak desteklemiştir.Eserlerini çok iyi tanıyan M.Kemal’de Türk milletinin şükranlarını sumak adına bir teşekkür mektubu ve savaşlarda yetim kalmış Türk kızlarının dokuduğu bir Türk halısını kendisine bir heyetle yollamıştır.Rochefort’ta bulunan evinde gerçekleşen ve son derece duygulu anların yaşandığı bu ziyaretin sonunda felçli olmasına rağmen misafirlerini kapıya kadar uğurlayan Loti kapıda ‘Yaşasın diri Türkiye’diyerek Türkiye’yi selamlamıştır.


Pierre Loti haziran 1923’te 73 yaşında iken Lozan’ın sonuçlandığını göremeden ölmüştür.Mezarında yanında çok sevdiği birkaç eşyasının bulunmasını istemiştir.Bir bahçe küreği, Bask pölot oyununda oynadığı palası ve bir Türk havlusu.


Pierre Loti ;Lamartaine, Hugo gibi Türklerin arasında yaşamadan onlar hakkında yazılar yazan yazarlardan farklı olarak Türklerle yaşadıklarından, tecrübelerinden itibaren Türk dünyasını yakından tanımış, gerek Osmanlı İmparatorluğu’nun gerekse Milli Mücadele hareketinin karşısındaki haksız saldırılara, peşin hükümlere karşı gerçeklere dayanarak bizleri kalemiyle savunmuş bir isimdir.Ardında kırktan fazla eser bırakmış bu insanın sadece birkaç kitabının türkçeye çevrilmesi ve ondan yeterince yararlanmamamız, onu hatırlamamamız yada yanlış hatırlamamız çok üzücüdür.


Pierre Loti bizim için sadece turistik kazanç sağlayan bir kahvenin adı değil, Türkleri sevmiş, onlar için çalışmış, yazmış, yaşamış bir isim olarak hatırlamamız, hatırlatmamız gereken bir isimdir.Pierre Loti bizim unuttuğumuz, merak etmediğimiz geçmişimizdir. Tarihimizle sürekliliğimizi sağlıyacak isimlerden biridir Pierre Loti.


Fransız olmasına rağmen ruhu türkleşen Pierre Loti bütün bu düşündükleri, yazdıkları karşısında her senenin 23 ocak günü senede bir günde olsa üstüne konuşulmayı, hatırlanmayı, hatırlatılmayı hakketmiyor mu?


Niçin hatırlamıyoruz yada yanlış hatırlıyoruz onu? Değerlerimizi bu kadar benimsemiş bizleri böylesine yüceltmiş bu ismi hatırlamamanın ona ve kendimize saygısızlık olduğunu düşünmüyor muyuz?


Neden ellerinden tutup toprağın altından çıkarmıyoruz böyle isimleri?
         
Bahar Gidersoy

686260cookie-checkUnuttuğumuz bir isim…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.