En sonunda nerdeyse tüm insanlık bir konuda uzlaştı: Uzlaşmamak.
Artık, barışın, uzlaşmanın, kardeşliğin, ötekinin hakkına hukukuna saygının canı cehenneme. Varsay yoksa : Nefret, düşmanlık, şiddet ve zülüm. Ha deyip biraz daha zorlasak dünya savaşı çıkarıp insanlık da dahil yeryüzünü imha edeceğiz.
Kuşkusuz burada vurgulamak istenen, tüm insanlığın toplumsal şiddete ve savaşa başvurduğu değil, toplumsal şiddete ve savaşa karşı bir süredir dünyada ciddi bir itirazın yükselmemesi ve uzlaşı kültürünün yaratılması amacıyla gösterilen çabaların cılızlığı.
Evet, kendisini yeryüzünün efendisi sayan birkaç bin aileden oluşan bir güç odağı “demokrasi getirme” veya “barış için savaş” aldatmacasıyla insanlığı şaşırttı ve insanlığın doğruyu kavrama yetisini önemli ölçüde sekteye uğrattı. Bir çok ülkenin merkezi kurumları dağıtılarak kaosun içine sürüklendi. Savaş ve şiddetin doğal ve kaçınılmaz bir olgu olduğu yanılsaması insanlığın zihnine başarıyla işlendi.
Halbuki, ne şiddet ve savaş kaçınılmaz, ne de kin ve nefret doğal duygular. Antropologların da tespit ettiği gibi; doğal olan, insanlığı işbirliği ve dayanışma içinde doğaya saygı duyarak yaşamını sürdürmesi. Bakın doğal yaşamda her şey, bir başka şeye yaslanarak gelişir ve yaşamını sürdür. Yani yaşamı ayakta tutan yok etmek değil, uzlaşma ve işbirliğidir. Bir böcek türünü yok etmek bile doğanın nefes borusunu tıkar.
Üstelik artık bu mesele iyiden yana olma veya kötü olma meselesini aşmış durumda. Zira insanlığın varoluş ve bekası söz konusu. İçine sürüklendiğimiz savaş ve şiddet sarmalı böyle devam ederse, nükleer silahların da kullanılacağı insanlığın ve yeryüzünün toptan yok olması ile sonuçlanacak, 3. dünya savaşı kaçınılmaz hale gelecek. Bundan dolayı tez elden insanlık uzlaşı kültürünü güçlendirecek, barışı sağlayacak ve silahlanmayı durduracak bir yol, yöntem bulmak zorunda. Çünkü vahşeti marifet sayan küçük çıkar grupları, daha çok güç elde etmek amacıyla, “derin dehlizlerde” halkların birbirini boğazlaması için yeni entrika ve dalavereler üretmeye devam ediyor.
Evet, bugün dünya, her zamandakinden daha çok ve ivedilikle; şeffaf, kitlesel ve etkin bir ulus ötesi şiddet karşıtı, silahsızlanma ve barış hareketine muhtaç. Böyle bir hareketin besleneceği, dayanacağı, moral ve motivasyon kaynağı olacak ciddi bir mücadele birikimi ve mirası halihazırda mevcut.
Mesela; 1955 yılında ünlü bilim insanları Bertrand Russell ve Albert Einstein nükleer denemelerin ve silahlanma yarışının durdurulması için yaptıkları çağrının da etkisiyle, bilim insanlarının ve sivil toplum örgütlerinin yoğun mücadelesi sonucu, 1963 yılında ABD, Sovyetler Birliği ve Birleşik Krallık Sınırlandırılmış Nükleer Denemelerin Yasaklanması Antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı.
Diğer umut verici bir örnek ise; Amerika’dan başlayıp yeryüzüne yayılan savaş karşıtı eylem ve gösteriler, 1972 yılında Amerika’nın Vietnam Savaşını bitirmesinde önemli rol oynadı.
Yine, 1982 yılında 1 milyona yakın insan New York’ta nükleer silahların dondurulması için yaptığı gösteri de dahil, yapılan yoğun barış eylemleri sonucu 1987 yıllında ABD’de Reagan yönetimi; Orta Menzilli Nükleer Füze projesini durdurmak zorunda kaldı.
Irak savaşına karşı onlarca ülkede milyonlarca insanın katıldığı barış gösterileri yapıldı. Mesela, küresel olarak örgütlenen 15 Şubat 2003 tarihinde dünyanın 60’a yakın ülkesinde 15 Milyona yakın insanın katıldığı, insanlık tarihindeki en geniş kapsamlı ve katılımlı barış eylemi yapıldı.
Kuşkusuz kısa vadede barış çabalarının ve eylemlerinin toplumsal şiddeti ve savaşı ortadan kaldıracağını beklemek saflık olur. Yine de bu tür çabalar ve eylemler en azından toplumsal şiddetin ivmesinin düşmesine katkısı olur ve bir dizi anlaşmazlığın savaşa dönüşmeden çözülmesi ve uzlaşı kültürünün oluşmasına yardımcı olur.