Yandaşlığın zor yanları

Son yıllarda hayli dolaşır oldu dillerde “yandaş medya” tabiri, farkındasınızdır. “Bir kısım medya”nın ya da “malum medya”nın karşıtlarına yönelik bulduğu, geliştirdiği bu “yandaş medya” tanımlaması çok tuttu. Peki, hiç düşündünüz mü yandaşlığın da zor yanları olabileceğini? Sizi bilmem ama ben düşündüm ve çok da hayretler içinde kaldım ne yalan söyleyeyim. Düşünsenize, yandaşlığını üstlendiğiniz adamın her ettiğine yaptığına tatlı, kulağa hoş gelecek bir mazeret bulacaksınız, daha doğrusu güzelleme yapacaksınız. Adam sap yiyip saman sıçacak ama sen ondan gül bahçesi yetiştireceksin, kolay mı bu?
Edemedim kalkıp yandaşlığa soyunayım dedim, tam duygudaşlık (empati) olsun diye. Hadi başlayayım, bakalım becerebilecek miyim…
(Ses tonumu da munisleştireyim biraz!)
“Sayın Boya, başbakanın Mersin’de bir çiftçiye ‘ananı da al git’ demesini nasıl karşılıyorsunuz?”
“Efendim bakın şimdi, bu söylemi hiç oralara buralara çekmeye gerek yok, buna yeltenenler de doğruyu yapmamış olacaklardır. İşin doğrusu ve aslı, Türk aile sistemine sayın başbakan tarafından vurgu yapılması ve de dikkat çekilmesinden ibarettir.”
“Nasıl yani!”
“Şimdi efendim, siz çocukken annenizin elinden tutmaz mıydınız yolda yürürken, tutardınız. Peki, sizin yetiştirip büyüten ve yolda sokakta başınıza bir iş, bir kaza gelmesin diye elinizden tutan bir insanın elini yaşınız biraz ilerleyince bırakacak mısınız? Bu, Türk örf ve adetlerine uyar mı? Aile kavramı bir kere oluştu mu, bu beşikten mezara kadar sürer. Bizler batılı toplumlar gibi, ‘18 yaşına geldin, kendi başının çaresine bak’ diyemeyiz. Bu ebeveynler için de böyledir çocuklar içinde.
Sayın başbakan bu söylemde bulunurken Türk aile hayatının bu yönüne dikkat çekmek istemiştir. Hatta bu söylemle batılı toplumlara da adeta bir ders vermiştir, ‘bakın, bizde öyle saldım çayıra mevlam kayıra olmaz’ demiş de olmaktadır. Manevi değerlere vurgu yapmıştır, hatırlatmıştır batılılara, ‘sizin unuttuğunuz, terk ettiğiniz değerleri biz hala yaşıyoruz, yaşatıyoruz’ demiştir.
Bakın şimdi, konuyu bir başka yönden de ele almamız gerekirse size şunu soracağım, Sayın Başbakanın o söylemi yaptığı ay hangi aydı?”
“Şubat”
“Peki, şubat ayı Mersin için neyi ifade eder, tarlayı, serayı. Çünkü seraların havalandırılması gerekmektedir.”
“Bunun sorumla ne ilgisi var Sayın Boya?”
“Açıklayacağım efendim, izin verin lütfen. Şimdi oturup hesaplayalım, o çiftçi kaç yaşındadır sizce?”
“47 yaşındaymış!”
“Şimdi bu sevgili çiftçimiz ne demiştir, ‘anamız ağladı’, demiştir. Böyle bir söylemde bulunması o çiftçinin annesinin en küçük çocuğu olduğuna delalettir. Yöre itibariyle bakacak olursak, Mersin’in o yöresinde evlerdeki çocuk sayısı ortalama 5’tir. Şimdi bu çiftçi 5 çocuk içinde 47 yaşında ve 5. sırada bir çocuksa, her çocuğun arasına 2 yaş varsayarsak ailenin en büyük çocuğunu 57 yaşında olduğuna ulaşırız. 57 yaşında çocuğu olan bir kadının ilk çocuğunu 18 yaşında doğurduğunu varsayarsak, annenin şu anda 75 yaşında olduğunu, oysa yörede ortalama ömrün 66 olduğunu göz önünde bulundurursak, bu annenin evde yalnız bırakılıp seraya gidilmeyeceği açıktır. Bırakır gidersen tabii ki anneniz ağlar. Bırakmayacaksınız, tarlaya da çarşıya da giderken elinden tutacaksınız, yanınızdan, gözünüzün önünden eksik etmeyeceksiniz. Bu sadece aile açısından değil dinen de yapılması zorunlu kılınmış davranışlardandır. Çünkü ancak böylelikle cennetin kapıları size sonuna kadar açılacaktır. Unutmayalım ki, ‘cennet annelerin ayağının altındadır’ sözü bizimdir. Bilmem anlatabildim mi?”
“Çok güzel anlattınız, ama süremiz doldu, bir başka zaman daha uzun söyleşiriz umarım.”
“Öyle mi, oysa benzer bir başka konuda da açıklamalarım olacaktı.”
“Cephaneyi bir kerede tüketmeyelim efendim, görüşmek dileğiyle iyi günler.”

1619510cookie-checkYandaşlığın zor yanları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.