Yanlış mı söylemişim?

Zaman zaman bir yerlerden telefon ederler, şu konuda görüşünüz nedir derler. Gerçekte bizim gibi insanların herhangi bir konu üzerindeki görüşleri de hangi burçtan oldukları da önemli olmamalıdır. Belki de bir değişiklik olsun diye, birkaç ünlünün yanına bir iki ünsüz sıkıştırsak iyi olur kafasıyla bizim de görüşlerimizi sorarlar bazen. İmza istedikleri bile olur bizden. O imza vermek dedikleri iş hiç aklıma yatmaz benim. Her neyse, bizleri de bir yerlere koyan insanlar var demek ki. Olsun. Geçenlerde gene bir radyodan telefon ettiler. Şimdi her mahallede on tane radyo var. Neyse, radyodan telefon ettiler, barış ve kardeşlik üzerine fikir sordular. Barış ve kardeşlik dediler mi tepem atar benim. Bu iki sözcükte ben kedinin fareye yönelişindeki sevecenliği bulurum. Az düşünün, biz sizi on dakika sonra arayalım dediler. Hiç düşünmedim, on dakika sonra aradılar. Sözlerim onları hiç sevindirmedi sanırım. Bakın neler söyledim.

Aşağı yukarı dedim ki, insan garip bir varlıktır, barış istiyorum diye kavga çıkarır, kardeşlik adına onun bunun gözünü oymaya kalkar, huzur istediğini söylerken huzur kaçırır, iyilik yapmak adına kötü işler yapar, özgeci göründüğü yerde bencildir, yürekli insan görüntüleri verirken korkaklığını simgeler, cahilliğini gizlemek için bilgiçlik gösterilerine kalkar, kendini yutturamadığı yerde edepsizliğe başlar ve hatta saldırganlaşır, "etik" diye diye her türlü ahlak bozukluğunu sergiler, eline bir güç geçirdi mi babasını bile dinlemez, güçlünün kölesi güçsüzün efendisi olabilmek için çırpınır, kısacası barış ve kardeşlik insanın ağzındadır. Ayrıca, barışı savunmak savaş gerçeğini benimsemektir.

Pekiyi, insan böyle mi olmalıydı? Hayvan türlerinin en kan içicisi olmak insana yakışıyor mu? Göz göre göre onun bunun hakkını yemek, göz göre göre birilerinin ayağını kaydırmak, göz göre göre yalanlar söyleyip çıkarlar elde etmek, göz göre göre akla sığmayacak işler yaparak kendini küçük düşürmek insana yakışıyor mu? Dünyanın her yerinde insan yetersiz bilinçle yaşıyor, yetersiz bilinçle iş görüyor, yetersiz bilinçle çoğalıyor ve ölüyor. Elde etmek diye bir şey takmış kafasına, dünyayı verseniz doymuyor. Haksız olduğu yerde haklı olduğunu, güçsüz olduğu yerde güçlü olduğunu, yetersiz olduğu yerde yeterli olduğunu göstermeye çalışıyor. Hırsızlık yaparken, rüşvet alırken, birilerinin parasını çatır çatır yerken utanmıyor, bu yaptıklarını yakınlarına, hele hele çocuklarına anlatırken hiç tedirgin olmuyor. Kötü koşullarda yaşarken başka düşünüyor iyi koşullarda yaşarken başka düşünüyor. Dünün ezilen insanı bugünün ezen insanıdır. Dün zavallım acımasızca öldürülüyordu bugün acımasızca öldürüyor. Dünkü durumuna acıyordunuz, bugünkü durumundan açıkça tiksiniyorsunuz.

Yetersiz insan bütün bir insanlığı eksikli bir dünyada yaşamak zorunda bırakıyor. Elde etmek adına yok etmek, yok edemeyince ezmek, işkence yapmak, öldürmek… Dün aşkından öldüğünün bugün karnına saplayıver kasap bıçağını. Bu durumda insanın kendini eğitmesi ya da insanı eğitmek gerekiyor. Yoksa cahilliğin bu boyutlarda egemen olduğu bir dünyada ne barış olur ne kardeşlik olur. Boşuna kendimizi yormayalım ya da kendimizi barış ve kardeşlik diye soyut şeyler peşinde değil de daha yetkin insan olabilme yolunda yoralım. Yarım akılla barışçı ve kardeşlikçi olmak yarım pabuçla dünya turuna çıkmak gibidir. Bunları söyledim, buna benzer şeyler söyledim radyocu hanım kardeşime. Sesinden anladım ki söylediklerim onun hiç hoşuna gitmedi.

Size belki de çok saçma gelecek bir şey söyleyeceğim: insanlık ilerliyor ama insan şimdilik sınıfta kaldı. Bir zamanların meraklı insanı, kendini geçmişinin kuytularında arayıp duran o araştırıcı insan, geçmişinde bulabildiği her bilgide kendini derinlemesine tanımaya çalışan o tutkulu insan bitti. İnsan tarihinden tümüyle koptu ve hastalıklı bir yaşam biçimini sürdürmeye başladı. Belli bir parayı kazansın, dişi ağrımasın, televizyon izleyecek zamanı olsun yeter. Gündelik yaşayan ve kendi için yaşayan, en çok yakınları için yaşayan, onun ötesinde hiçbir şeyi umursamayan insanların dünyasında yaşıyoruz. Bugünün bir sözde filozofu aklı sıra Descartes’la ince ince alay etmeye kalktığı zaman acınası bir tablo mu çizer yoksa gerçek bir yetkinliğin belirtilerini mi ortaya koymaktadır? Tarih bize şunu öğretiyor: insanlık ya da dünya bir bitmişliği, bir tükenmişliği, bir batmışlığı zaman zaman yaşadı ama hiçbir zaman sonuncu biçim olarak yaşamadı. Kadınların yapmacıklarla çirkinleştiği, erkeklerin çıkarlar adına aptallaştığı, çocukların sömürücü korkunç varlıklara dönüştüğü bir yıkımlar çağı bu. Geçecek, bu zamanlar da geçecek. Yaşam biçimleri şöyle bir sallanıversin yeter.

642040cookie-checkYanlış mı söylemişim?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.