Yanlışlar…

AK Parti hükümetinin, biraz “korkak”, çoğunlukla “ürkek” politika izlemek zorunda kalması, partilerinin kapatılmaması için yargıya “koz” ve “ belge” vermeme noktasında “kabuslu” günler geçirdiği bir gerçek.

Bir diğer önemli gerçek ise ana muhalefetle uzlaşmaya yanaşmaması…

Gerçi burada bir parantez açmakta yarar var.

Başkanlık veya yarı başkanlık sistemlerinde, seçimlerden önce kıyasıya çarpışan partilerden biri iktidara geldiğinde kendi programını hayata geçirir, iktidarı kaybeden çıkıp “yahu yapacağın işler için benimle anlaşmaz zorundasın” demez.

Yani iktidar, yendiği ve sırtını yere getirdiği partiyle her konuda “konsensüs” sağlamak zorunda değildir.

İsterse uzlaşmaya gidebilir,istemezse gitmez.

Kesin bir zorunluluk yoktur.

Denebilir ki, bizdeki sistem aynı sistem değil.

Değil ama benzer bir sistem.

Tam olmasa da demokrasi ile yönetilen ülkelerde de aynı uygulama var.

Oysa CHP faşist-askeri bir anayasanın sil baştan yapılması konusunda atılan adım karşısında “uzlaşma” istedi.

Hatta daha da ileri gitti “Bu meclis, bunlar anayasa değişikliği yapamazlar” dedi.

Anayasa’ya yapılan bazı ufak-tefek ama önemli değişiklikler konusunda ise “uzlaşma” talep etti.

Irak savaşı öncesi 1 Mart tezkeresinde yine “bu iş olmaz,” deyip uzlaşma talebinde bulundu.

Mecliste kurulan ve önemli kanun tasarılarının önceden tartışılmasını amaçlayan komisyonlar konusunda da CHP her zaman “ı-ıhh” dedi.

Bütün bu yanlışlara rağmen bir kısım medya kalktı AKP’ye yüklendi.

Medya bu yüklenir de, göklere de çıkarır.

Ona bir şey diyeceğimiz yok.

Ama muhalefetteki bir partinin kalkıp“konsensüs” şartına uymuyor diye iktidara yüklenmesi ve onu çalışamaz duruma sokması ne kadar haklı olabilir?

Ne diyor ana muhalefet lideri:

“Demokrasilerde uzlaşma şarttır, uzlaşmazlarsa biz de karşı çıkarız”

Bu ne demek?:

“Sen iktidardasın. Üstelik çoğunluğa dayalı bir iktidar bu. Ama icraata gelince CHP olarak ben koalisyon ortağı gibi etkili olmalıyım”

Böyle bir tablo ve yorum karşısında argoda kullanılan bir cümle vardır:

“Anan güzel mi senin?” diye adama sorarlar.

Nitekim Kasımpaşa kökenli, Karadeniz menşeili Başbakan Erdoğan ana muhalefete pabuç bırakmadı ve bırakmamakta da direndi.

Bu iyi mi oldu?

Tartışılabilir.

Bana göre iyi olmadı.

AKP sempatizanlarına göre iyi olabilir.

AK Parti iktidarı hem uzlaşma kültürünü geliştirmekte çaba sarfetmedi, hem hayati önem taşıyan kanunları çıkarmayı başaramadı.

Dahası yeteri kadar çaba sarfetmedi.

Veya sarfetmek istemedi.

Cesur olamadı.

Bu son derece yanlış bir siyasetti.

Faşist anayasaya el sürülemedi.

Sorumluları hakkında en ufak bir şey yapılamadı veya yapılmak istenmedi.

Değişmesi gerekli çok ama çok önemli yasalara göz dahi atılamadı.

Mesela Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları yedi yıldır sümen altında tutuldu.

Sendikalar yasası rafta bekletildi…

Çalışma hayatına yönelik yasa değişiklikleri gelecek yıllara devredildi.

Eski darbecilerin (27 Mayıs ve 12 Eylül) yargılanması hikaye oldu.

Ne oldu?

Büyük bir zaman dilimi israf edildi. İyi kullanılamadı.

Ürkek, korkak ve pısırık politikalarla olacağı buydu.

“Her millet layığını bulur” diyemiyorum, bu halk çok şeyi hak ediyor.

Hak ediyor ama zenginleşmesi, refaha ulaşması, insan gibi yaşaması hep öteleniyor.

1627310cookie-checkYanlışlar…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.