Bugünlerde Ahmet Aslan’dan Aşık Seyid Nesimi’nin sözleriyle “Minnet Eylemem” türküsünü dinliyorum…
Dilimde “Minnet Eylemem”, düşünümde yeni toplum üyeleri…
“Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabiyi Farisiyi bilmem, dile minnet eylemem”
***
Birleşik Krallık’ta bizim toplumun tarihini 7 yıldır araştırıyorum. Türkiye’den 150, Kıbrıs’tan 100 yıllık bir göç serüveni var. Göç konusunda uzman Prof. Dr. İbrahim Sirkeci, “Kimse durduk yere göç etmez, orası buradan daha iyi diye gitmez, mutlaka bir çatışma vardır ki, çekemez” diyor. Bizim göç hareketine baktığımızda da dostum Prof. Dr. Sirkeci’nin söylediklerine tanık oluyoruz… Osmanlı’nın zulmünden gelen Namık Kemaller, TMT’nin ölüm listesinden kaçan Hulus İbrahimler, 1971 darbesinin savurduğu 68’liler, 12 Eylül karanlığını delen 78 kuşağı ve 80’lerin sonunda köyleri yakıldığı için göç eden Kürtleri savuran, hayatın ta kendisi değil zalimin zulmü…
“Sıratim üzre müstakim gözettim rahimi
Zalimin talim ettiği yola minnet eylemem”
***
Göç tarihimizde son 2-3 yıldır yeni bir dalgaya tanık oluyoruz. Bu hikayede de bir zalim var, zulüm var… O zalimin geleceğe ipoteği, cehalete yatırımı var… Gelenler biz eskilerden daha farklı. Çoğunun Türkiye’de kurulmuş düzenleri var, iyi okullardan diplomaları var, bazıları sanatçı tanınmışlıkları var, iyi işleyen işleri iyi de kazançları var…
“Bir acayip derde düştüm herkes gider kârına
Bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına”
***
Göç sancılı bir iş… Dilini, kültürünü, ovasını yaylasını, türkülerini bilmediğiniz bir ülkede yeni baştan hayat kuracaksınız… Dişinizi tırnağınıza takarak, belki de kanırtarak yaptığınız her türlü birikimi, kurduğunuz düzeni “eyvallah” etmeden geride bırakacaksınız. Belki de en zoru canınızı canına sorgusuz ulayacağınız sevdiceklerinizle vedalaşacaksınız… Öyle ya serde gidip dönmemek, dönüp de görememek var…
“Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
Rızkımı veren Hudadır kula minnet eylemem”
***
Hoşgeldiniz dostlarım. Çıkınınız dolu geldiniz. Memleketimizin o has kokusunu getirdiniz. HES’lerle bozulmamış o deli ırmakların gürül gürül sesini getirdiniz. Okuduğunuz kitapları, seyrettiğiniz filmleri velakin “Sen ağlama kirpiklerin ıslanır” türküsünü getirdiniz. İnanın Londra’nın bu kasvetli havası melteminizle değişti. Şu gri gök kubbe sizinle artık boncuk mavi. Küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öperim. Cümlenizin boynunuza hasretle sarılırım. Kaygınız kaygımızdır, buyurun soframız sofranızdır. Eğer lütuf buyurursanız deneyimlerimiz de deneyiminiz…
“Oy nesimi, can nesimi ol gani mihman iken
Yarın şefaatlarım ahmedi muhtar iken”
***
Dostlarım biz de sizin gibi 30 yıl önce buraya göçtüğümüzde, bizi de sizin gibi dostlarımız buyur etti. Adına “Türkçe” ve “Kürtçe konuşan” denilen toplum ne yazık ki o günden bugüne farklı bir yönde evrildi. Kara para aklayıcıları, uyuşturucu tacirleri, emek sömürücüleri, yalancılar bizim toplumun hünkarı oldu. Acı yanı da “sol maske”lerle, “sol marketing” yaparak toplumda ekonomiden siyasete, sanattan derneklere velhasılı hayatın her alanına sızdılar.
Hoşgeldiniz dostlarım. Artık sizinle ha burada ha orada cümlesiyle çakallara karşı daha güçlüyüz…
Ziyadesiyle hoşgeldiniz.
“Cümlenin rızkını veren ol gani settar iken
Yeryüzünün halifesi hünkâra minnet eylemem”