Yeni siyasi merkez olarak ‘Çarşaf’

AKP’nin iktidara geldiği günlerde, toplumun sekülarizmle yatıp kalkan kesiminde ortaya çıkan derin endişeleri, biraz da AKP’nin iktidara taşınması kampanyasını yürüten eski solcu liberaller gidermeye çalışmışlardı. Kısacası kimi liberaller, toplumun, dini bir yaşam biçimi ve politik yöntem olarak referans almayan kesimleri karşısında AKP’ye adeta kefil olmuşlardı. Bu minvalde birçok yazı yazdık. Özellikle Altan biraderlerin türbanı bir tür çağdaşlık göstergesi saymalarını, Ünsal Oskay’ın abuk açıklamalarını, Nur Vergin’in akıllara zarar  ve hayli zorlama ifşaatlarını ve tabii Şerif Mardin’in, mahalle baskılı ve  İmam-Öğretmen karşılaştırmalı tespitleri üzerine yapılan tartışmaları içimiz burkularak izledik. Emre Aköz’ün sarhoş bir şekilde Başbakan Erdoğan’a direktifler yağdırmasının yanında, dikkat çekici mönüsüyle de gündeme gelen Nursuna-Salih Memecan çiftinin tartışmalı yemeği ve Baykal’ın siyasi ikbalini aradığı çarşaf açılımı da iki tarafın da şirazesinden çıktığını işaret eden artçı iç burkulmaları oluşturdu.

İslami sermayenin, adına artık “İslami Kalvinistler” de denilen yeni zenginlerin İstanbul sermayesine karşı bir tür başkaldırısı gibi sunulan, öyle anlaşılması istenen yükselişi karşısında sınıfsal ve toplumsal dinamiklerin neredeyse tamamını devre dışı bırakan bu akıldışı çözümlemeler neredeyse sermayenin rengine göre bir yaşama biçimi benimsememizi dayatıyordu adeta. TÜSİAD almazsanız, MÜSİAD vereli türünden de okuyabileceğimiz bu önermelerin yaslandığı toplumsal taban, sayısal çoğunluğun sermayeye karşı zaferi olarak algıladığı demokrasi oyununu, ancak “eşeğe cilve yap demişler, zart zart osurmuş” biçimindeki halk deyişiyle açıklanabilecek bir düzeye indirgeyerek, belediyecilik soslu bir siyasal-cemaatsel örgütlenmenin öznesi hatta merkezi haline geldi.

İşte Türkiye’nin toplumsal dinamiği, moral değerleri ve kurucu köklerini, dahası reflekslerini dayandırdığı zemin tam da bu noktada büyük bir kırılmayla karşı karşıya kaldı. Baykal’ın giderek Erdoğan’ı aratmayan öfkeli tavrı ve rakibinden rol çalmaya çalışan yaşlanmış jön pozları, bundan böyle bu ülkede sağlıklı bir siyasi zeminin ortadan tamamen kalktığının işareti gibi de okunabilir. Baykal’ın bunca eleştirileri hiçe sayarak parti içindeki dengeleri korumaya yönelik çabaları, siyasi ikbalinin tam ortasına yerleştirdiği hırsı ve bu hırs uğruna adeta Tayip Erdoğan’dan rol çalarak çarşaflı seçmenin yakasına taktığı rozet, aslında Cumhuriyet’in iddiasını ve sahiciliğinin tam ortasına yerleştirilen bir dinamit lokumudur!

Kimsenin giyim kuşamıyla, inançlarıyla ilgili değil sözümüz. İsteyen istediğine oy verir, dileyen parti dilediği gibi seçmen avlamakta serbesttir. Zaten bu konuda kimsenin elini kolunu bağlayan da yok. Yasaların elvermediği bin bir çeşit Şark kurnazlığıyla siyasi partilerin nasıl oy avcılığı yaptığını bilmeyen de yok ayrıca. Bütün bu kirli ve ikiyüzlü mazlum demokrat ve devletçi laisizm pozlarını da bir kenara koyalım. Baykal da dilediği cemaatin dilediği çarşaflı üyesine altı oklu rozeti taksın. Bunlarla bir derdimiz yok. Ama bir şeyi açıkça ortaya koyalım: Bu ülkede, ülkesine sıradan yurttaşlık bağıyla bağlı olan hiçbir insanın kıymeti harbiyesi kalmamıştır artık.

İnsanlık tarihinin en önemli kazanımlarından biri olan ve toplumsal örgütlenmenin temelini oluşturan yurttaşlık kavramı, günlerdir ekranlarda göze sokulan bir yılışıklıkla çarşafa takılan rozetle tuzla buz olmuştur, ölmüştür. Cemaatlerin ve tarikatların güdümüne girmeden kendilerine bir gelecek inşa edemeyeceğine inananların sayılarının hızla çoğaldığı bir süreçte çarşafın böylesi bir siyasi kavganın öznesi konumuna getirilmesi, toplumsal motivasyon zeminini de kökten dönüştürecek bir kırılma noktasıdır. 

Siyasi literatürde “merkez”i işaretleyen ve AKP’nin muktedirlik sıkıntısı çektiği dönemde güvenini kazanmaya yönelik balkon konuşmaları yapılan kitleler artık merkezden kaymıştır. Artık sine-i millete değil, sine-i çarşaf’a dönülecektir. Çarşaf, yüzlerce yıllık uykusundan uyandırılmış, sembol olmaktan çıkarılmış ve adeta toplumun üzerini çepeçevre örten bir heyula haline getirilmiştir. Bundan böyle merkezi oluşturacak yeni toplumsal yapı, çarşafına rozet takılanların arkasından pişkince sırıtan sırnaşık demokrasi dalkavukları belirleyecek. Ne Kürt sorununa bakış, ne ekonomik program ne de eğitim… Bundan böyle partilerin merkez için yapacağı kavgayı çarşaf siyaseti belirleyecek. Zira Baykal’ın çarşafa taktığı o rozet, yakın bir gelecekte sağ ve sol kavramlarını yerle bir edecek olan yeni “merkez” talip olunduğunun resmidir.

1195790cookie-checkYeni siyasi merkez olarak ‘Çarşaf’
Önceki haberKIBRIS’TAN… Kıbrıs Sempozyumu
Sonraki haberEv’leniyoruz…
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.