Yıkıcı afetlerin tek sorumlusu doğa mı?

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Ranta dayalı plansız kentleşme ve ekonomi politikaları afetlere davetiye çıkarıyor. Antalya’da yaşananlar Türkiye’nin fotoğrafıdır…
Şiddetli fırtına ve hortum riski yüzünden Antalya’nın beş ilçesinde eğitime bir gün ara verildi. Geçtiğimiz hafta kenti etkisi altına alan şiddetli hava olaylarının yarattığı can kaybı ve maddi hasarlar ise gözleri Türkiye’nin iklim politikalarına çevirdi. Ranta dayalı plansız kentleşme ve ekonomi politikalarının her doğa olayını bir afete dönüştürdüğüne dikkat çeken TMMOB Genel Başkanı Emin Koramaz, Antalya özelinde yaşananları tüm ülkenin fotoğrafı niteliğinde olduğunu söyledi. Meteoroloji Genel Müdürlüğü raporlarına göre, Türkiye’de 1990-1999 arasında 67 aşırı hava olayının yaşandığına dikkat çeken Koramaz, 2010-2016 yılları arasında ise 584 aşırı hava olayı kaydedildiğini belirterek, “Antalya’da olduğu gibi ülke sathında yaşanan aşırı hava olaylarının yol açtığı can ve mal kayıpları, bugüne dek görülmemiş ölçüde, hiçbir insani, hukuki, ulusal ya da evrensel değer ve kural tanımaksızın ülkeyi, kentleri dünyanın emlak/rant piyasası haline getiren, yağma ve talana açan, üretimden vazgeçerek ülke ekonomisini arazi rantı üzerinden temellendiren emperyalizme bağımlı neoliberal politikaların bir sonucudur” görüşünü dile getirdi.

FIRTINA VE HORTUM UYARISIYLA ANTALYA’DA EĞİTİME BİR GÜN ARA

Şiddetli fırtına ve hortum uyarısı nedeniyle Antalya’nın Kemer, Kumluca, Finike, Demre ve Kaş ilçelerinde eğitime bir gün ara verildi. Geçtiğimiz hafta kentte yaşanan aşırı hava olayları yüzünden meydana gelen maddi hasarların yaraları sarılmaya çalışılırken Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Genel Başkanı Emin Koramaz’dan önemli uyarılar geldi. Antalya ve çevresinde gerçekleşen şiddetli fırtına ve hortumlarda yaşanan can ve mal kayıplarının tüm ülkemizde derin bir üzüntüye neden olduğunu belirten Koramaz, “fırtınada yaşamını yitiren yurttaşlarımızın yakınlarına başsağlığı, yaralananlara acil şifalar diliyoruz” açıklamasında bulundu.

TÜRKİYE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN EN ÇOK ETKİLENECEK BÖLGEDE

Küresel ısınmanın iklim ve doğa üzerindeki olumsuz etkilerinin sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın geleceğini tehdit ettiğine dikkat çeken TMMOB Genel Başkanı Emin Koramaz, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları dile getirdi: “Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli raporlarında, dünya iklim sisteminin şüphe götürmeyecek şekilde ısındığı; 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artışın büyük kısmının fosil yakıt kullanımı, yanlış arazi kullanım değişiklikleri, ormansızlaştırma, enerji ve sanayi süreçleri gibi insan faaliyetlerinden kaynaklandığı ve bu bulgunun giderek daha güçlü ve somut kanıtlara dayandığı belirtilmektedir. Aynı raporlarda iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden en çok etkilenecek bölgeler arasında gösterilen Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye’nin iklim değişikliğinden en çok etkilenecek kırılgan bir jeo-stratejik konumda bulunduğu ifade edilmektedir. Bu sürecin aynı hızda devam etmesi halinde, Birleşmiş Milletler Dünya Su Gelişim Raporuna göre Karadeniz Bölgesi hariç, 30 yıl gibi kısa bir süre sonra Türkiye’de su kıtlığının üstesinden gelinemez bir düzeye ulaşacağı öngörülmektedir.

AŞIRI HAVA OLAYLARINDA ÜRKÜTÜCÜ ARTIŞ: 67’DEN 584’E ÇIKTI

Meteoroloji Genel Müdürlüğü raporlarına göre, Türkiye’de, aşırı hava olayları olarak ifade edilen, bugüne kadar kaydedilen ortalamanın çok üstünde aşırı sıcaklıklar, kısa süreli şiddetli yağışlarla birlikte ani sellere neden olan gök gürültülü sağanak yağışlar, dolu yağışları, alışık olunmayan hortumlar, fırtınaların sayısı artmaktadır. 1990-99 yılları arasında yılda ortalama 67 aşırı hava olayı yaşandığı kaydedilirken, 2010-2016 yılları arasında fırtına, hortum ve su baskınlarının da olduğu 584 aşırı hava olayı kaydedilmiştir. Son yıllarda, kentlerde ani ve yüksek miktardaki yağışlarla oluşan sellerin sıklığı, Akdeniz kıyı kuşağında da hortumların görülmesi aşırı hava olaylarının normal bir durum haline gelmesi anlamını taşımaktadır.”

‘YAĞMA ARAZİ RANTI EKONOMİSİNİN SONUCU’

Antalya özelinde yaşananların aslında tüm ülkenin fotoğrafı niteliğinde olduğunun altını çizen Koramaz, “Antalya’da olduğu gibi ülke sathında yaşanan aşırı hava olaylarının yol açtığı can ve mal kayıpları, bugüne dek görülmemiş ölçüde, hiçbir insani, hukuki, ulusal ya da evrensel değer ve kural tanımaksızın ülkeyi, kentleri dünyanın emlak/rant piyasası haline getiren, yağma ve talana açan, üretimden vazgeçerek ülke ekonomisini arazi rantı üzerinden temellendiren emperyalizme bağımlı neoliberal politikaların bir sonucudur. Öyle ki, merkezi idarenin sınırsız yetkisi, geçtiğimiz 5 yılda, 3. Havaalanı, kanal İstanbul, karasu otomotiv sanayi gibi mega projeler adı altında el değmemiş kıyı, orman, mera, tarım alanı, sulak alan, mili park bırakmamış, tüm bunlarla yetinilmeyerek kamu güvenliği, kamu yararı hiçe sayılarak imar affı kalıcı hale getirilmiştir” görüşünü dile getirdi.

Antalya’nın ormanlara, uzun kıyı ve kumsallara, doğal limanlara, doğal, tarihi, arkeolojik ve kültürel varlıklara sahip olan uluslararası nitelikte bir turizm merkezi olduğunu anımsatan TMMOB Başkanı Koramaz, kentin yaşadığı sorunları ise şöyle sıraladı:

DERELER HES’LERE KIYILAR BETONA, ORMANLAR YANGINA TESLİM

“Hızlı nüfus artışı ile kentin tarım alanlarına kontrolsüz yayılması, kıyı, tarım, orman, maki, fundalık fark gözetmeksizin yapılaşmaya açılması. Adeta kıyı kesiminde beton bir set haline gelen turizm tesisleri, Belek ve Kundu ormanları örneğinde olduğu gibi kıyı ve orman alanlarının turizm tesislerine tahsisi. Finike ilçesi örneğinde olduğu gibi fütursuzca verilen maden-mermer ruhsatlarıyla orman alanlarının-doğal alanların tahribi. Sadece Alakır Çayı üzerinde planlanan 8 adet HES projesi olduğu göz önüne alındığında akarsuların HES’lere teslimi. Kıyıların açık alan düzenlemesi, liman, mendirek gibi kıyı yapıları, dolgu vb. müdahalelerle neredeyse tamamının doğal niteliğini kaybetmesi. Caretta Caretta’ların sayılı üreme alanları da dâhil, tüm sahillerin yapılaşmaya açılması. Akarsu yataklarının ıslah çalışmaları adı altında daraltılması müdahale görmesi. Kumluca Adrasan bölgesinde her yıl çıkan(çıkarılan) yangınlarla ormanlık, makilik, fundalık alan kayıpları. Kentsel altyapının yağışlara bağlı yüzey akışın drenajını sağlayacak şekilde yapılmaması gibi yanlış arazi kullanım kararları ve arazi kullanım değişiklikleri doğa olaylarının afet olarak yaşanmasına yol açmaktadır.

‘İNSANCA BARINMA HAKKI İÇİN KENTLER AFETE HAZIR OLMALI’

Bugüne kadar hazırladığımız raporlarda da ısrarla belirttiğimiz gibi güvenli, sağlıklı ve yaşanabilir, her türlü afete hazır kentler ve korunmuş bir doğa için, insanca barınma hakkı için planlama ve yapı denetimi uygulamalarında; tarım alanları, orman, su, mera, kıyılar vb doğal varlıkların korunmasında; kentlerin yönetiminde; enerji, gıda ve çevreye ilişkin politika ve stratejilerin belirlenmesi ve uygulanmasında şehir planlama, mimarlık ve mühendisliğin gerektirdiği bilimsel– teknik kriterlerin ve mesleki denetimin devre dışı bırakılmasının sonuçları ülkenin hemen her noktasında yaşanmakta, seller, toprak kaymaları, can ve mal kayıpları ile ağır bedeller ödenmektedir.”

‘HES VE TAŞ OCAĞI İZİNLERİ İPTAL EDİLMELİ’

Gerçekte hepsi birer doğa olayı olan deprem, heyelan, çığ, kaya düşmesi, su baskını, hortum ve benzeri aşırı hava olaylarının afete, yani insani ve ekonomik yıkıma dönüşmemesi, olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi için yapılması gerekenleri de sıralayan TMMOB Genel Başkanı Emin Koramaz şunları dile getirdi: “Kıyılar, akarsular ve sulak alanlarda suyun doğal yayılım/akış alanı içinde kalan alanlar yapılaşma dışı tutulması. Derelerin, vadilerin, ormanların, kıyıların, yaylaların, su havzalarının, kısacası yapılaşmaya uygun olmayan alanların yapılaşmaya açılmaması. Bütüncül planlamanın bir gereği olarak risk haritalarının yapılması, afete duyarlı sakınım planlarının acil olarak hayata geçirilmesi. Yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılması, ithal kömüre dayalı termik santral yapmaktan vazgeçilmesi. Düşük standartlarda ve mühendislik hizmeti görmemiş güvenliksiz yapı üretimini adeta destekleyen imar affının bir seçenek olmaktan çıkarılması. Hiçbir kural gözetmeksizin HES ve maden, taş ocağı ve mermer şirketlerine verilen izinlerin iptal edilmesi.

BUNLAR YAPILMAZSA SIRADAN DOĞA OLAYLARI AFETE DÖNÜŞECEK

Merkezi idare planlama yetkisinin; kentlerin, kıyıların, tarım alanlarının, ormanların, meraların, giderek yaylaların talanına dönüşen, nükleer santraller, termik santraller, gelişigüzel madencilik uygulamaları, şehir hastaneleri, kentsel dönüşüm projeleri, ‘büyük projeler’ adı altında ülke topraklarının yandaş ulusal ve uluslararası sermayeye sunulmasının bir aracı olarak kullanılmasından vazgeçilmesi. Kısacası ranta dayalı plansız kentleşme/yapılaşma ve sosyo-ekonomik uygulamalar yerine ülke çıkarlarını ve toplumsal gereksinimleri esas alan, insana ve doğaya duyarlı politikaların yaşama geçirilmesi hayati önemdedir. Aksi halde sıradan doğa olayları da afete dönüşecek, ormanların, tarım alanlarının, derelerin, kıyıların tahribi ve milyonlarca yılda oluşan tarım toprakları sellerle denize akmaya, hortumlar nedeniyle can ve mal kayıpları artmaya devam edecek.”


2270540cookie-checkYıkıcı afetlerin tek sorumlusu doğa mı?
Önceki haberMars’ta Millet Bahçesi olur mu?
Sonraki haberTuryap UK, TBBCI’ın üyesi oldu
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.