Yine kazacağız, yine kaçacağız!

12 Eylül sürecinin anlatılmayan yönleri hala var ve yaşadığımız süre içinde de sanırım olmaya devam edecek, çünkü yaşayanlar yaşadıklarını içlerinde yaşatırken, dışarıya en devrimci eylemi yapmaya devam ediyor. Gülümsüyorlar!

İşkencenin her türlüsünü, acının en derini, sistematik olarak uygulanan algı yönetimin en disiplinini yaşamış olanlar, özgürlüklerini göreceli olarak kazandıktan sonrada hala geçmiş ile olan hesaplaşmalarını yapamamış. O günlerin acısını gülümseyerek anımsamaya ve en zor koşulda kurulan arkadaşlıkların, yoldaşlıkların zaman içinde nasıl dağıldığını ülke ve evren sathına yayıldığına acı acı gülümseyerek dudaklarından dökülüyor, bazen anı kitap olarak karşımıza çıkıyor.

12 Eylül karanlığında en karanlık nokta olan cezaevlerinde yaşananların bir bölümü gün ışığına çıkmıştır. Anılar yaşananları süzerek ve acıları tam da olmasa yansıtır şeklindedir. Mamak, Diyarbakır, Metris gibi isimler öne çıkarken, sanki öte cezaevlerinde bir şey yokmuş gibi algılanır. Türküler, Müze tartışmaları, örgütlerin ‘şeflerinin’ yaşadıkları yerlerde yapılan destansı olaylar dışında sanki ‘öteki’ yerlerde yaşananlar hiç olmamış gibi üsten geçilir.

Karadeniz, Akdeniz devrimcilerini aynı işkence odasında buluşturan davalar, hücreler ve o sürece giden yolda yaşananlar anılar ve ortak kitaplar içinde yerlerini almaya başladı. Elbette yaşayanların önemli bir bölümü yaşadığını anlatacak kadar edebili dili olmaz, acının bırakmış olduğu izler ve travmalar bile yaşananları anlatamayacak şekilde olabilir. Fakat 12 Eylül kırılması zaman geçtikçe söze gelecek, kelimelere dökülecektir. Hatta önemli bir ticari meta, ikon haline bile gelecektir. Kahramanlar yaratılacak, yeni destanlar doğacaktır.

“Gerekli müdahaleyi gerektiği zaman yapmak veya gerekeni gerektiği zaman yapmak.”

12 Eylül karanlığına bir kıvılcım olarak ‘teslim olanların’ aslında ‘teslim olmadığını’ kanıtlayan eylemlerden biri cezaevlerinden imkansız olanı imkanı olduğunu kanıtlayan eylemlerdir. Bunlardan biri firarlardır.

Darbeciler ve darbeye alkış tutanların artık her şeyi homojen yaptık, her türlü pürüzü ortadan kaldırdık özgüveni içinde yaşarken aslında toprak altına ittikleri gerçeklik ile yüzleşmeleri bu firarlar ile ortaya çıkmıştı. “Devrimciler boyun eğmiyor”du. Tünel bir çığlıktı.

12 Eylül insanlar üzerine bıraktığı bir algıyı parçalayan eylem biçimi olarak firarlar bir başkaldırıdır.

“Devrimci bir eylem ve başkaldırı olarak gördüğümüz tünel kazarak firar etme eylemini gerçekleştirdik.” Sözlerini onurlu ve başları dik olarak demir parmaklıklar arkasından basın önünde bağırmaktan çekinmemişlerdir.

İletişim yayınlarından çıkan ‘Yine kazacağız, yine kaçacağız!! Kitabı Naim Kandemir yayına hazırlamış, Sebahattin Selim Erhan gözü ile olaylar aktarılmış. Kitap içinde ismi geçenlerin özel görüşleri alınmış ve düşünceleri gerekli bölümlere verilmiştir. Bir firar olayının yanında bir tünel açma süreci ayrıntılı ve krokiler ile desteklenerek anlatılmış ve karanlık bir nokta bırakmayacak şekilde önemli bir tecrübeyi okuyucusuna aktarmıştır.

Kitap firar girişimlerini ve bir firar girişimlerinin başarısı ve sonucunda yaşanları anlatmaktadır.

Erzincan Cezaevi ve ilk defa yapılan eylem, sonuçları ile okuyucuya verilirken, eylem içinde olanların duyguları ve çatışmaları da içten bir şekilde verilmiştir. Erhan, kişilere bakışı ve eylem içinde nasıl ortak hareket edilmesi gerektiği ve kişiye özgü nasıl davranılması gerektiğini vurgularken “Gerekli müdahaleyi gerektiği zaman” fikrini sürekli kendisine tekrarlamaktadır. Erzincan cezaevinde kaçanların Almanya’da tanıma fırsatı buldum ve kitapta tespit ettiği gibi olduğu konusunda hemfikir olduğumu gördüm.

Kaçmak kadar kaçtıktan sonraki süreci de iyi kontrol etmek olduğunu kitabın ana fikri içinde bulabilirsiniz.

Son günde açığa çıkan ve birbirinden habersiz iki tünel çalışmasının nasıl küçük bir dikkatsizlik sonucunda ortaya çıktığı ve artık buradan kimse kaçamaz denilen yer olan Eskişehir Özel Tip Cezaevi’nden kaçışın mümkün olduğunu göstermesi ayrı bir öneme sahip anıları kitap içinde bulabilirsiniz.

Son tünel olan macerası ise Buca Cezaevi süreci ve çıkan af ile sonlanamayan bir kaçış hikayesini kitabın içinde bulabilirsiniz.

Somut duruma, somut tahlil devrimci mantığın içinde “Gerekli müdahaleyi gerektiği zaman yapmak veya gerekeni gerektiği zaman yapmak.” fikrini hayata geçirenlere bu yazı ile bin selam gönderiyorum.

Kitabı okuyup bitirdikten sonra günümüz AKP iktidarı ve bu sürece fütursuzca destek verenleri düşündüm. Bazı kitaplar yayınevleri seçilirken daha dikkatli olunması gerektiği ve her şeyi para görenler ve para için yapılan işler içinde olmaması gerektiğini düşünüyorum. Geçmişi yaşayanlar maddi bir metaya döndürmez ama yayınlayanlar ve pazarlayanlar için kitabın içeriğinden daha çok getirisi ile ilgilenirler… Sonuçta yayıncılık bir sektördür ve ticari koşullar içinde yaşamaya çalışmaktalar…

Geçmişi ile yüzleşirken bugün ki iktidar ile flört dahi yapanlardan uzak durulması gerektiğini düşünmeden edemiyorum… Devrimcilik, zaman zaman iktidarın koltuğunun altına girmek değil, sürekli ve sistematik olarak savaştığı rejimin karşısında olmaktır. Eğer karşısında olunmasaydı, 12 Eylül sürecinde generallerin sağlandığı olanaklar içinde viski eşliğinde piyano sesi ile boğaz keyfi yaparak bir süreç atlatılabilinirdi.

1590970cookie-checkYine kazacağız, yine kaçacağız!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.