Yine mi “Yetmez ama Evet!”?

Daha sonra İttihat ve Terakkinin etkin olduğu siyasal ortam, 24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in ilanı ve Kanun-i Esasi’nin yeniden güncellenmesine yol açar.

Kurtuluş Savaşı sırasında, 20 Ocak 1921’de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adıyla yeni bir anayasa kabul edilir. Bu anayasanın diğerlerinden farkı, egemenliğin “kayıtsız şartsız milletin olduğu” vurgusudur. 20 Nisan 1924 günü kabul edillen Anayasa, parlementer rejim yönünde atılmış önemli bir adımdı. 27 Mayıs 1960 devrimi sonrasında, 1961 Anayasası olarak bilinen, modern Türkiye, en demokratik anayasasına kavuşur. 1960’dan, 1971 darbesine değin geçen on yıllık sürede Türkiye gerçekten çağ atlar.

12 Mart ve 12 Eylül 1980 darbeleri hariç, anayasa yapmayı zorunlu kılan süreçler, Türkiye’nin gelişmesine ve değişimine yanıt veren anayasaların yapımı ile sonuçlanmıştır. Önemli tarihsel dönemlere özgü ortaya çıkan ve değişime yanıt veren, anayasaların tümü, “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinin” gelişmesine ve güçlenmesine katkı yapmıştır.

1961 anayasasına karşı, önce 12 Mart 1971 darbesi, “özgürlükler bedene bol geldi” gerekçesi ile, temel maddeler değiştirildi. 12 Eylül Darbesi 1961 anayasasını tümüyle ortadan kaldırdı. 7 Kasım 1982’de darbe Anayasası yürürlüğe kondu. 12 Eylül anayasası çeşitli zamanlarda ve özellikle AKP iktidarı döneminde yüzlerce maddeleri değitirildi. On yıllık AKP iktidarı süresi içinde, Türkiye, 12 Eylül hukukunun çok gerisine düştü.

O halde, İktidarın ‘yeni anayasa isteminin anlamı ne? AKP için, başta anayasanın değiştirilemez maddeleri olmak üzere, Tayyip’in “elini kolunu bağlayan “kuvvetler ayrılığı” ilkesi ortadan kaldırıp, “Din devleti” eksenli, “Arabesk” bir rejimin yaratılması amacına uygun yasal bir zemin oluşturmak…

Toplumda ‘yıkım anayasası’ olarak adlandırılan “yeni anayasa” çalışması, Türkiye halkının tarihsel gelişme sürecine de ters bir gelişmedir. Taşeron İktidarın iç ve dış ilişkileri, ülkemizi parçalanma sürecine itmiştir. Türkiye halkı, giderek ağırlaşan, ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar karşısında endişe içine girmiştir. Yaşadığımız coğrafyada bitmek bilmeyen kargaşa ve savaşla, ülkemizin, 90 yılldır süren, birlik ve istikrarı üzerinde yıkıcı bir etki yaratıyor. Bütün bu tehlikeli gelişmeler karşısında, ortaya atılan “yeni anayasa” istemleri, “kına yakma anayasası” oma dışında, başka bir anlamı yok.

“Yeni anayasa” ve “yeni bir rejim” için koşullar uygunmu? Siyasi güç odaklarının ellerinde bulundurdukları devlet ve parlemento gücü açısından bakıldığında, koşullar uygun görünüyor. AKP’nin temsil ettiği, siyasal güç merkezinin dışında kalan, Tarikatlar, MHP ve BDP, “yeni anayasa” dayatmasına oldukça meyirsek. Bu üç siyasal güç, Türk devletinin nitelikli değişimi üzerinde, uzlaşabilir durumunda. CHP, rejim değişikliğine cepheden karşı olmakla birlikte, “yeni anayasa” çalışmalarının içinde yer almaya devam emesi, konumsal çelişme.

Uluslararası durum, “yeni anayasa” için elverişli ve siyasi güç odaklarını yönlendiren bir konumda. Uzun zamandır ABD ve AB, “Türk tarihinin hakkından gelmek” adına, “yeni anayasa” dayatması içinde olduğu biliniyor. Zaten, son on yılda yapılan anayasa değişikliğinin tümü, dış baskıların karşılanması adına yapılan çalışmalardı. ABD ve AB, bu değişimlerin tümüne “yetmez ama evet” demişti.

Toplumsal düzlemde, “yeni anayasa” dayatmalarına karşı, güçlü bir mücadele dalgasının belirmeye başladığı bir dönemde, CHP’nin de “yeni anayasa” çalışmaları içinde gözükmesi, halk içinde tepkiye yol açıyor. Halkın CHP’den beklentisi, Ülkemizin yıkımına yol açacak girişimlere karşı cephe alması…

Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun tanımı ile, “emperyalizmin bölgemizdeki taşeronu” ve anayasa tarafından “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olan AKP’nin, on yıllık uygulamaları, halkın nefretine yol açtı. CHP’nin AKP’ye karşı yeterince muhalefet etmeyişi, halk içinde, siyasi güvensizlige yol açıyor. Halk, AKP’nin yaptıklarını, yapacaklarının teminatı olarak görüyor.

CHP yönetiminin “iyi niyetle” açıklanabilecek çabaları, halk içinde destek bulması bir yana, CHP’nin güç kaybına neden oluyor. 60 yıldır iktidar yüzü görmeyen bir CHP, “yıkım anayasasına” destek vermesi durumunda, iktidara gelmek bir yana, tarihin dışına düşebilir. Türkiye Halkının önemli bir siyasi gücü durumundaki CHP’den halkın beklentisi büyüktür. Böylesine kritik bir eşikte, CHP’den beklenen, bindiği dalı kesen Nasrettin Hoca olmaması.

CHP saflarında ortaya çıkan “yeni Anayasa” istekleri tümüyle subjektif isteklerdir. Subjektif istekler gereği politika yapılamıyacak tek ülke Türkiyedir. Subjektif niyetlerle yapılabilecek politika, ancak “tanrının cennetinde” olabilir. “Yani Anayasa” dayatmaları karşısında, “yetmez ama, evet” tavrı, daha ağır bedellerin ödenmesine yol açabilir. Dönem, siyasi ve kişisel hataları tolere etmiyecek denli sorumluluk gerektiriyor.

1546130cookie-checkYine mi “Yetmez ama Evet!”?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.