Yitik yaşamın kadınları

Parvin, dinsel kuralların egemen olduğu bir Ortadoğu ülkesinde doğmuş, daha 16- 17 yaşındayken elinden tutularak götürülüp hiç tanımadığı bir adama verilmişti. Göz açıp kapayıncaya dek iki çocuk doğurmuş, üçüncüsüne hamile kaldığında doğurmak istememişti. Ülkesinde kürtaj yasaktı. Ancak, bazı kişiler, doğurmak istemeyen annenin bebeğini daha anne karnındayken satın alıyorlardı.
Parvin, bazı doktor ve doğum uzmanlarının aracılığıyla bu kişilerle anlaşarak hastaneye yattı. 2 bin Dolar karşılığında sattığı bebeğini doğumdan sonra hiç görmedi; onu hiç emzirmedi. O, daha hamileyken, eşi, ikinci kez evlenmiş, eve başka bir kadın getirmişti. Parvin, hastaneden çıktıktan sonra babasının evine sığındı. Elindeki 2 bin Dolarla uçak bileti aldı, İsveç’teki yakınlarının yanına geldı. Burada başka biriyle evlendi, ancak bu kez çocuk yapmadı. Oturma izni aldıktan sonra evlendiği o adamdan da ayrılacak, kendine yeten, ayaklarının üzerinde durabilen özgür bir kadın olacaktı. Önceden öyle planlamıştı…
Bir ara sustu, buğulu cama baktı.Yaşamı, hızla giden bir trenin penceresinden izliyor, ama yetişemiyordu sanki.Sonra hiç yeri değilken gülümsedi. Gülümsemesi acıya belenmişti:” İsveç gibi özgür bir ülkede özgür olmayı beceremedim. Uçma öğretilmemiş bir kuş gibiydim. Kanatlanmaya çalıştıkça, oraya buraya çarpıyor, kendimi yara, bere içinde bırakıyordum.” dedi.
Önüne koyduğum ses alıcısının düğmesine bastı, durdurdu. Haşim’den, dönüş biletinin gününü, saatini sordu. Çayından bir yudum aldı: ” Diskolarda içip eğlenmeyi, her gece başka biriyle olmayı özgürlük sandım. Her eğlence dönüşlerimden sonra evde yalnız kaldığımda oturup ağlıardım. Özlediğim, aradığım yaşam o da değildi. O ben, ben değildim.”
İki, bilemediniz üç yıl sürmüştü ”özgürlük” denemeleri. Dönüp geriye baktığında, yanında ne eski çevresi, ne eşi, ne de arkadaşları kalmıştı. Bir boşluğun ortasında yapayalnızdı. İsveçteki akrabaları tarafından da dışlanmıştı. Onlardan bir tek Haşim vardı, ona yakın davranan, ilgilenen…
”Ben yaşamda yenildim!” dedi;” Geldiğim noktada, yeniden evlenmek, yuva kurmak, çocuk yapmak düşüncelerim de yok olmuştu.”
İleriye gitmeyi başaramayan, çareyi dönüşlerde, geriye kaçışlarda ararmış.
Parvin de onu yaptı…
Ülkesinde büyüyen, iş, güç sahibi olan çocukları onu yanlarına çağırmışlardı.
Üç gün sonra, Haşim’ le birlikte, onu havalimanına dek götürdük.
İleri derecede kanser hastasıydı ve yaşamının son günlerini çocuklarının yanında geçirmek istiyordu. Ayrılırken ağlamadı. ”Hakkınızı helâl edin!” dedi. El bagajına yerleştirdiği siyah çarşafını yokladı; uçak, ülkesinin hava sahasına girdiğinde başına giyecekti…

_____________________

[email protected]
* Bu yazı, Cumhuriyet Gazetesi’nin Pazar Yazıları sayfasında da yayımlandı.

648000cookie-checkYitik yaşamın kadınları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.