Ben olmazsam, hepiniz aç kalırsınız iddiasında olanlar…
Bu iddialar bazen öyle saçma hale gelir ki…
Ben olmazsam, bu memleket batar gibi…
Sanırsınız, onlar olmazsa, her şey bozulacak, hiçbir iş doğru yapılamayacak. Bu gibilerin, kendileri hayatta değilken bile, bu işlerin yürüdüğü (belki daha iyi ) ve kendisinin yine bir süre sonra ortada olmayacağı, buna rağmen işlerin yine de yürüyeceği, aklına gelmiyor.
Bunları dinlediğinizde, sanki dünyayı onlar çeviriyor zannedersiniz.
Bu gibiler, herkesin kendisine saygı göstermesini ister. Yalnız bir yere gidemez, arkasında yürüyen birileri mutlaka vardır. Başkalarının ayağına, hele hele fakirin davetine gitmeyi zillet zannederler. Sohbetlerde, hep kendilerinin haklı çıkmasını istemek, en bariz karakterleridir.
Bu durum, toplumda yaygın olan sosyal bir hastalıktır. Bu durum, medeni insanlar arasında olması gereken diyalogu, iletişimi engeller. Bu durumdaki insan sevimsiz görünür ve de iticidir. İnsanlar yanına fazla yaklaşmak istemezler. Çünkü herkese tepeden bakmaktadır. İnsanlara aşağılayıcı gözlerle bakar, onları inciten davranışlarda bulunur. Bu tipler genellikle yalnızdırlar. Zengin veya makam sahibi olanların etrafında görünenler de ise menfaatçi ve yalaka insanlardır.
Hatta bazen bu insanlar öyle ileri giderler ki, kendilerini toplumda bulunmaz Hint kumaşı sanırlar. Buna gerçekten de inanırlar. Çoğu zaman da diğer insanların kendi değerlerini neden anlayamadıklarından yakınırlar. İnsanlardan hak ettikleri sevgi ve saygıyı bulmadıklarını söylerler. Bunun sebebini de insanların cehaletine bağlarlar. Kendilerini toplum için bir nimet görürler ve diğer insanların da, bu nimetin farkında olmadığını iddia ederler…
Öylesini gördüğümüzde ne mi yapmalıyız ?
Bu, öyle zor bir soru ki… Cevabı, ancak sizde olur.
Biz de, en iyisi yazıyı bağlayalım ;
Öyle horozlar var ki, onlar öttükleri için güneş doğar sanırlar.
***
Dizi film gibi
Adamın babasından kalan miras, öyle sayılacak cinsten değilmiş. Babası gibi, hiç olmazsa bir alanda başarılı olmak, isim yapmak, nam salmak istemektedir.
Öncelikle, kendisine kalan işleri devam ettirmek ve geliştirmek ister. Fakat kısa zamanda, bunların altından kalkamayacağının farkına varır. Medya dünyasına girmek ister. Orada da dikiş tutturamaz.
Gönlünden, mesela bir başbakan gibi olmayı geçirir ama, bu da öyle kısa zamanda kolay varılacak bir yer değil…
Para var, pul var…Fakat beceriksizliği de inkar edilemeyecek kadar açık. Fakat itibarlı olma özlemini de mutlaka bir şekilde tatmin etmelidir.
Günlerce düşünür, taşınır. Ve bir gün birden, aklına çok parlak bir fikir gelir. Başbakan olacaktır. Daha doğrusu başbakan gibi yaşayacaktır.
Hemen adamlarını toplar. Durumu kendilerine anlatır. Başbakanın nasıl yaşadığını öğrenmek için sağa sola adamlar koşturur. İstenen bilgiler gelir.
Hemen bir kabine ( sözde bakanlar kurulu ) kurar .
Her gün bakanlar kurulu toplantısı (!) yapar. Ülkenin gidişatını onlardan öğrenir ve yapılması lazım olan tedbirleri konuşurlar.
Bir başka gün güya falan ülkenin başbakanı gelmiştir. Onu karşılar, törenler düzenlenir. Gerekli toplantılar yapılır. Tabii bu arada, parayla bir çok adam ve kamera ayarlanmıştır. Çekimler, ayaküstü sorular, röportajlar…
Gerekli her şeyin gerçeğe uygun yapılmasına çalışılır. Hatta arada bir , küçük çapta mitingler bile düzenlenir.(Tabii, yine bir şekilde paralı adamlar toplanarak)
Kısaca söylemek gerekirse günlük hayatı, bir ülkenin başbakanından farklı geçmemektedir. Yapılan masraflar (maddi gücüne göre) devede kulak bile değildir. Bu hayat tarzından aldığı zevk düşünülürse, bir hiç bile sayılır.
Ve adam, (bütün ciddiyetiyle) bir başbakanın rutin günlük hayatı gibi yaşamaya devam eder…
Belki bu bir tiyatro ama…
Sizce, gerçeğinden farkı ne ?
e-posta ; [email protected]