Yoksa siz Ergenekoncu musunuz?

Gazetelerin, televizyonların Ankara bürolarının haber açısından en miskin günleri pazar günleridir.

Muhabirler, yarı uykuludur.

Haber müdürlerinin, büro şeflerinin üzerinde akşamdan kalmışlığın mahmurluğu vardır.

O gün, doğru dürüst gündem toplantısı bile yapılmaz.

Gazete haberlerine şöyle bir göz atıldıktan sonra, şefin davudi sesi duyulur:

”Arkadaşlar, bugün izlenecek dişe dokunur bir haber var mı?”

Kimseden ses çıkmaz, şef de kimseyi fazla zorlamaz zaten…

Güneri Civaoğlu yönetimindeki Güneş Gazetesi’nin Parlamento muhabirliğini yaptığım yıllarda, Nahit Duru, Ankara Haber Müdürümüzdü. Bülent Ecevit’ in tezgahından yetişme Nahit ağabey, gazetecilik aşkıyla pazar günleri de çalışırdı. Akşamdan kalma sesiyle bana seslenirdi:

” Ali, günü kurtaracak bir siyaset haberi toparlayabilir misin?”

Bunun anlamı, gazetenin boş sütunlarını doldurmak için ” işkembeden” şişirme bir siyaset haberi yazmaktı…

Böyle haberlerin konusu da genellike CHP ve Ecevit olurdu.

Un çuvalı gibi vurdukça tozu çıkan, risksiz ve atışı her daim serbest bir alandı CHP ve Ecevit…

Parlamento Haber Müdürümüz Selman Erdoğdu, Nahit Duru’yu kızdırmak için;

” Ali’nin elinde yeni bilgiler var, bir CHP ve Ecevit haberi toparlasın!” derdi.

Ecevit’e toz kondurmayan Nahit Duru ” sittir” i basardı. Gazeteci milleti, kendi aralarında genellikle argolu konuşurlar. Bu argolu konuşmaların şahı da Cüneyt Abidir( Arcayürek.)

O günlerde, genellikle Adalet Partisi ve Süleyman Demirel yandaşı gazeteci üsdatlarımız, kalemi ellerine aldıklarında öyle bir CHP ve Ecevit portresi çizerlerdi ki, gariban Ecevit, ”sağcı” mı, yoksa ”solcu” mu olduğuna kendisi bile akıl erdiremezdi. Hele,12 Eylül öncesinde, Necmettin Erbakan ve AP’den ayrılan 11 milletvekilleri ile kurduğu hükümetler döneminde dünyayı başına dar ettiler. Sağcı takımın kalemşorlarına göre, Ecevit, ayakları yere basmayan romantik bir şairdi. Şairden Başbakan mı olurdu? Ecevit, ülke yönetmeye kalkışacağına, Rahşan Hanımla el ele tutuşup sahillerde dolaşmalı, denize bakarak şiir yazmalı, balık avlamalıydı. ( Bu ”olta” ve ” balık” edebiyatı da yeni değil, bilesiniz.) Hele bir Güngör Yerdeş’leri vardı. Meclis kulislerinde karşılaştığı AP milletvekillerine, ayaküstü ne uydurma hikayeler anlatırdı:

-Son numarayı duydunuz mu; Ecevit, Başbakanlığın çaycısına, ‘lütfen bana bir çay getirebilir misin?’ demiş.

Çaycı da:

– Şu anda işim var, daha sonra getiririm, karşılığını vermiş.

Milletvekillerinin keyiften ağızları kulaklarına varırdı:

-Desene be Yerdeş, adamın çaycıya dahi sözü geçmiyor!

Hatta, bu gazetecilerden Remzi Şahin, hızını alamadı, ” Ecevit ve Çevresi” , ” Umut Taciri Ecevit”, ”Demokratik Sol ve Çağdaş Sağcı Ecevit” adli kitapları yazdı. Ecevit’ in, perde arkasından Rahşan Hanım tarafından yönlendirildiğinden tutun da, sağcılığından, solculuğuna, komünistliğine kadar söylenmedik söz bırakmadı.

Amaçları, hem üzüm yemek, hem de bekçi dövmekti. Böylece, CHP ve Ecevit yıpratılarak iktidar olması önlenecekti…

Bu, soğuk savaş yıllarında, Komünizmle Mücadele Dernekleri’yle başlayan ”anti- sol” beyin yıkama faaliyetlerinin bir parçasıydı.

Bu gün, bu tablodan Ecevit’i çıkarın, yerine Deniz Baykal’ı koyun, manzara değişmez.

Deniz Baykal gitmesine gitsin de, yerine kim gelecek?

Bu memlekette, gelenler hep gidenleri arattı…

Deniz Baykal gitsin;

CHP dağılsın;

Böylece, oyları düşme trendi gösteren AKP yine tek başına iktidar olsun!

Varılmak istenen yer bu mudur?

Ben, bugün olduğu gibi, o yıllarda da kendimi sosyalist olarak tanımlıyordum. Ne CHP ile, ne de Ecevit ve Deniz Baykal ile hiçbir bağım olmadı.

Ama;

” Yol kes, bel, kes; ama vicdanı elden bırakma!” demişler…

Gariban Ecevit, bütün ömrünü Türkiye’nin esenliğine adadı. Hırsızlar, arsızlar, suntacılar, cuntacılar, zeytinyağına motor yağı katarak satanlar, hayali ihracatçılar, banka hortumcuları baştacı edilirken, siyaset tarihimizin bu en dürüst, en saygın insanının değeri bilinmedi.

İşte bu millet, o yüzden hiç iflah olmadı!

İnsanlarımız paracı oldu.

Siyasetimiz yozlaştı.

Topraklarımızda demokrasi fidanı bir türlü yeşeremedi. Darbe üstüne ”darbe” yedik. Nitelikli siyasetçi yetiştiremedik ve bugün izlerken saçımızı, başımızı yolduğumuz ” liderlerin” elinde kaldık…

Tamam, Deniz Baykal, benim de içime sinmiyor.

Bu bıçak sırtı günler geçsin, seçimler bir yapılsın hele.

Oltanızı biraz daha koltuğunuzun altında tutsanız kıyamet mi kopar?

Okyanuslarda tanrının balığı da tükenmez.

Bu telaş niye?…

Sonra, parti liderlerini değiştirmenin yolu, yöntemi bellidir.

Deniz Baykal’ı değiştirmek size, bana mı kaldı?

Hemi, söyler misiniz, nasıl değiştireceksiniz?

Ona karşı darbe mi yapacaksınız?

Yoksa siz Ergenekoncu musunuz?…

__________________

* [email protected]

647970cookie-checkYoksa siz Ergenekoncu musunuz?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.