Yoksulun adı, zenginin tadı yok

topluma yönelik önemli mesajlar taşıyan ve kimi konularda ciddi uyarılar içeren bir konuşma yapmıştı…


Garih’in işadamı olmasının yanında, araştırmacı ve toplumsal konularda fikir  üreten bir düşünce insanı olarak, topluma, özellikle gençlere yönelik, iş yaşamında ve geleceğe dönük yaşam ve iş konularında ki öneri ve düşüncelerini içeren kitaplarının, ilgiyle okunduğu bilinmekte.


Üzeyir Garih’in davetli olarak geldiği kocaeli’de, içlerinde bizim de yer almış olduğumuz salonda, kendisini izlemeye gelenlere yönelik konuşmasının bir bölümünde, altını çizerek şu konu üzerinde durmuştu.
Özet olarak aktarıyoruz:


“Türkiye’de yoksulla fakir arasında ki uçurum gittikçe derinleşiyor.
Gelir dağılımındaki bozukluk ya da eşitsizlik ciddi boyutlarda.
Büyük kentlerin varoşlarında yaşamakta olanların sayısı arttıkça, sosyal dengesizlik de o ölçüde bozulmakta..


Şehrin kenar mahallelerinde yaşamakta olan ailelerin çocukları yani gençler; kentin merkezinde ki parlak, ışıltılı yaşamı görüp, yoksullukları yüzünden mevcut şaşayı uzaktan seyretmek zorunda kalmaya devam ettikçe, topluma karşı isyan duyguları iyice artmakta…
-Kimileri istedikleri gibi yaşıyor, biz neden sürünüyoruz?
-Neden bizim insanca yaşayabilme olanaklarımız yok?
-Biz insan değil miyiz?
-Yaşamımız hep böyle yoksulluk içinde mi geçecek?
Böylesi duygu ve düşünceler yoksul kesimin gençlerini düzene karşı kafa tutmaya kadar götürüyor
Zenginleri ve büyük iş adamlarını uyarıyorum.
Gelir dağılımındaki bozukluk ve yoksulların sayısı artmaya devam ettiği sürece, zaman gelecek, sokakta, caddede rahat yürüyemeyeceksiniz…
Villalarınızda, konaklarınızda güvenli olarak ve huzur içerisinde oturamayacaksınız…
Mercedes’lerinize, lüks arabalarınıza binemeyeceksiniz…
Sizleri uyarıyorum: Çevrenizdeki yoksulları, çaresizleri, sürünenleri görmemezlikten gelerek, kar üstüne kar elde edeyim diye salt kendinizi düşünmeyin!
Yanınızda çalıştırdıklarınızın da, sizin gibi insan olduklarını, onların da çoluk çocukları ve geçindirmek zorunda oldukları bir aileleri olduğunu, hiçbir zaman göz ardı etmeyin! Hep ben kazanayım diye düşünmeyin.
Aksi halde, zenginliğinizin size hayır ve huzur getirmeyeceğini bilin!..”


Üzeyir Garih, konuşmasında;
ABD’de ki yaşamdan da örnekler vermiş; Amerika’nın büyük kentlerinde saat 21.00’den sonra sokağa çıkarken, otel yetkilerinin müşterilerine; saatlerini, paralarını ve kıymetli eşyalarını otelde bırakarak sokağa çıkmalarını ve yanlarına 40 dolardan fazla para almamaları konusunda uyarıda bulunduklarını söyledikten sonra, durum böyle giderse kısa süre sonra, Türkiye’de de güvenli  olarak gece sokağa çıkabilmenin olanaklı olmayacağının altını çizmişti.


Gidişat Garih’i haklı çıkarıyor…
Durum böyle giderse, sanırız gelecekte ülkemizde de gece sokağa çıkabilmek, cesaret isteyecek. Şimdilerde sokaklarda, caddelerde yaşanmakta olan gasp, darp, saldırı olaylarının, yakın gelecekteki kötü yılların bir ölçüde başlangıç yılları olduğunu söylememiz, sanırız gerçek dışı olmaz…


Kapkaçcıların,  polis dövmeye başladıklarını basından öğreniyoruz.
Kapkaçcıları yakalayıp adalete teslim eden iki polis memuru, bir gün içeride kalıp serbest bırakılan iki kapkaçcı tarafından geçtiğimiz günlerde dövülmüş. Polislerden birinin dövülme sırasında kolu kırılmış. (Bekir Coşkun – Hürriyet – 6 ocak 2006)


İnsanlar soyuluyor, kapkaçcılar tarafından yollarda sürüklenerek öldürülüyor, her gece sayısız evi soyan hırsızların büyük bölümü yakalanamıyor, insanlar cep telefonları, harçlık ölçüsünde paraları için bıçaklanarak öldürülüyor…


Bunlar neden oluyor?
Sapık ruhlu, ahlaksız, uyuşturucu bağımlarını bir kenara bırakırsak, insanlar aç, işsiz, parasız, yaşamda dayanabilecekleri hiçbir güvenceleri yok. Ölmemek ve karınlarını doyurmak, ya da çaresizlik içersinde kalarak ödemeyecekleri boyutlara gelmiş kredi kartları borçlarını ödeyebilmek için yasa dışı yollara başvurmak zorunda kalıyorlar…


Felsefe Öğretmeni, elektronik mühendisi kredi kartı borcu yüzünden gasp yapar  durumuna gelmişse, varın gerisini siz düşünün!


Televizyon ekranlarına çıkıp, simit çay hesabı yaparak, asgari ücretlinin eskiye göre bugün simit ve çayla karnını doyurması halinde,  80 milyon lira parasının arttığını söyleyerek, toplumu hayrete düşürecek açıklamalar yapıp, yaşanmakta olan gerçeklerin üstünü örtmeye çalışmak, nafiledir!


Ülkede yoksulun adı olmadığı sürece, ister siyaset yoluyla isterse başka yollarla olsun zengin olmanın da tadı olmayacaktır. Gerçeği ülkeyi yönetenler dahil herkesin bilmesi gerekir!


Üzeyir Garih ve onun gibi düşünenlerin haklılığı ortaya çıkmaya başladıkça, zenginlerin eskisi gibi villalarında (tabi yeni birçok villa sahibi olanların da) huzur içerisinde oturamayacakları, lüks arabalarına rahatlıkla binemeyecekleri, yadsınmaz bir gerçek!


Dürüst olmanın yolu, nasıl olduğu belli olmayan imandan, körü körüne ibadetten,  ele güne görüntü vermek için hacca gitmekten, din istismarlığının simgesi türbandan, seçim yatırımına dönük içki yasağından ve bol bol halkın karşısına geçip hamaset dolu sahte gözü yaşlı nutuklar atmaktan geçmez! 


Gerçek anlamda dürüst olmak; önce vicdandan, sonra halkın yanında olarak gerçek anlamda halk gibi yaşamaktan, her yönüyle halkın bir parçası olmaktan, ondan da öte, verilmiş olan sözlerin harfiyen tutulmasından geçer.


Bilmem anlatabildik mi?


[email protected]

685720cookie-checkYoksulun adı, zenginin tadı yok

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.