Yumurta mı tavuk mu? Türkiye’de toplum ve siyaset birbirinin aynası

Artık çok açık görülüyor. Erdoğan-Davutoğlu yönetimine ve varolan sisteme, ülkede özgürlük, adalet, şeffaflık ve insan haklarına saygı gibi temel demokrasi ilkelerini ayakta tutmak konusunda güvenimiz ciddi şekilde sarsıldı. Yargı , bürokrasi ve akademi başta olmak üzere temel kurumları denetimleri altına alarak hukukun üstünlüğüne ve ifade özgürlüğüne ağır darbe vurdular.

Kötü yönetim ve kurumların zayıflatılması, Türkiye’yi sonu belirsiz bir yola soktu sokmasına ama olup bitene kayıtsız kalan, demokrasi ilke ve idealine sahip çıkmayan toplumun da bu gidişatta önemli rolü var. Birini ötekinden bağımsız düşünmek mmkün değil.

Hükümet, yolsuzluk iddialarının üstünü örtebilir, kamu fonlarını , malını ve kaynaklarını sorumsuzca ve şeffaf olmayan bir şekilde kullanabilir, bireysel çıkarlar ile kamunun çıkarlarının çeliştiği adımlar atabilir ve bütün bunları hesap vermek zorunda kalmayacak biçimde gerçekleştirmenin yollarını arayabilir.

Ülkenin çalışanlarının sağlık ve işgüvenliğini sağlamak için önlemler almayabilir. Kadın ve çoçukları şiddete ve tacize karşı gerektiğince kollamayabilir. Çevrenin korunmasına ve kültürel-tarihsel mirasa sahip çıkılmasına özen göstermeyebilir.

Medyayı kolayca baskı altına alabilir, karşıtlarını susturur, kendilerinden olmayana, din ve mezhep inançlarını paylaşmayanlara saygısızca, adaletsiz davranabilir.
Ama bunların hiç biri, sayısız insan hakkı ihlaline, usülsüzlüğe, ihmal ve açgözlülüğün yolaçtığı binlerce iş kazasında kaybedilen canlara karşı toplumun sergilediği kayıtsızlığı açıklamaya yetmiyor.

Tam tersine, liderlerin kibir ve vurdumduymazlığı büyüdükçe , halk arasındaki popülerliliği de artıyor.

Toplum hakkında ahlaki değerler temelinde genellemelerden hoşlanmasam da, siyasetçilerin yanısıra kendimizi de mercek altına almanın, ülkenin siyasi kurumlarıyla sosyal sermayesi arasındaki ilişkiyi daha yakından incelemenin zamanının gelip de geçtiğini düşünmeden edemiyorum.

Son aylarda, az sayıda da olsa, yürekli gazeteci ve akademisyenler, karşı karşıya bulunduğumuz keyfi, kibirli, giderek otoriterleşen rejimin yaratılışında rol oynayan toplumsal etkenler konusunu daha fazla gündeme getirmeye başladılar.

Bunlardan biri, İstanbul Doğuş Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Profesör İştar Gözaydın. 6 Temmuz 2014 tarihli Zaman gazetesine verdiği mülakatta şöyle diyordu :
“Ben toplumdaki sorunlardan birinin ne yazık ki sindirilmiş bir ahlâkın olmamasından kaynaklandığını düşünüyorum. Herkes bir şekilde aslında işine geleni, kendisi için hayırlı olanı tercih ediyor. Ahlâki bir standart yok. Bir ahlâksızlık varsa, herkes bunu kendi yandaşı olup olmamasına göre değerlendiriyor. Herkes kendisine dokunmayan çözümleri uygulamayı tercih ediyor. Bu sadece AK Parti yönetimine has da değil. Her kurumda bu mevcut. Ne yazık ki siyasette, birtakım iktidar imkânları başkasında olduğunda eleştirilirken, iktidara gelindiğinde bizzat benzer bir gücü kullanmakta kimse beis görmüyor.”

Amerika Birleşik Devletlerinde Pew tarafından yapılan en son kamuoyu araştırmasında Türklerin kendlerinden başka hiç bir ulusu sevmemesi ve güvenmemesi de kimseyi şaşırtmamalı.

Bunun işaretlerini hem yaşamın hemen her alanında hem de hükümetin politikalarında son yıllarda zaten açıkça görüyorduk.
Türkiye’de siyasetçilerden beklenen etik davranış kuralları ile toplumun kayda değer çoğunluğunu oluşturanların davranış tarzı ve değer yargıları birebir örtüşüyor.
Ülkemizin geleceğinin bu anlayış tarızyla şekillenmesine razı olmayanlarımızın ise bizi bekleyen görevin ciddiyeti ve boyutlarını kavramak için vakit kaybetmemesinde yarar var.

_______________________________

* Yazarın diğer yazıları için lütfen tıklayınız:
http://www.firdevstalkturkey.com/tr/

1567170cookie-checkYumurta mı tavuk mu? Türkiye’de toplum ve siyaset birbirinin aynası

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.