Yunus Emre’yi dinlemek, anlamak ve yaşamak

Cuma akşamı İstanbul’da, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda, Yunus Emre, adeta Gezi Parkı’nda yaşanalarla, dünyaya seslenmek istiyordu. Sesini dünyada duyanlardan bir grup, ülkelerinden gelmişler, Yunus’un dizelerini bizlere yineliyorlardı. Yunus’u dilinden düşürmeyenler, Yunus’un söylediklerinin aksini yapıyorlarsa, Yunus’a yeniden ulaşmaya çalışmalılar.

Yıllar önce, Ankara’da CSO Salonunda, Yunus Emre Oratoryosu’nu, izlemiş ve dinlemiştim.

Yunus’la bu günler de yeniden karşılaşmak hoş bir sürpriz oldu. CRR’de sezon sona ermişti. Perşembe günü, Silivriden dönerken, İstanbul’ a girdiğimde, afişlerde gözüme çarptı. Yunus Emre Oratoryosu seslendiriliyordu.

Cuma günü akşamı, yoğun bir Gezi Parkı sürecini yaşadıkdan sonra, Konsere gittim. A.Adnan Saygun’un, 8 asır önce yaşamış, bu bilge insanın, tanrı ve sevgi üzerine olan dizelerini, Yunus Emre Oratoryosu olarak bestelemiş ve 1946 da ilk kez seslendirilmiş. Şimdi, 57 yıl sonra da İstanbul’de sesini iletmeyi sürdürüyor. Geçtiğimiz nisan ayında ABD’de, New York ve Washington’da seslendirilmişti.

CRR Senfoni Orkestrası ile Yonathan Griffith Korosu’nu, Şef Jonathan Griffith yönetti. Sayıları, erkek ve kadın 100 e yaklaşan Koro, Okyanus ötesinden gelip, Yunus’un dizelerini, Yunus’un ülkesinde ve topraklarında, onun diliyle sesleniyorlar. Devlet Opera ve Balesi’nden, Soprano Esin Talınlı, Mezzo Soprano Ferda Yetişer, Tenor Şenol Talınlı ve Bas’da Tuncay Kurtoğlu vardı. Yunus’u tekrar bizlere getirdiler. Yunus’un sesleri, dünyada yankılanırken, Gezi Parkı’nda yaşananlar ve yaşatılmak istenenleri, düşünmeden kendimi alamadım.

Küçüklüğümde babaannem anlatırdı. Yunus Emre, ormanda kuru dalları toplarken, onların düzgünlerini toplardı. Dergaha eğri odun bile girmesine izin vermezdi diye. Bu bilge ozanın insan sevgisi, asırlar geçmesine karşın günümüze ulaşabiliyor. Yol gösterici olabiliyor. Tabi bu Yunus’ a bakmakla, ya da okumakla olmuyor sadece. Gönül gözüyle bakmak önemli, insan sevgisini ayırd etmeksizin yüreğinde duymak önemli. Anlamayı ve duyumsamayı yaşam biçimi haline getirmek önemli.

Yunus’un hiç bir dizesinde, ‘kem’ bir söze rastlayamazsınız. O kötü sözlerin değil, iyi sözlerin ozanıdır. Yunus’un dizelerinde hiç, ‘kin’ yoktur. Bu sözcük onun gönlünde, kavram olarak bile yoktur. Yunus o denli bilge olmasına karşın, onda hiç ‘kibir’ yoktur. Çünkü o halkın arasından çıkmış, halkına yabancılaşmamış ve kendini halkdan uzakta değil, halkın arasında, yaşam ile yoğurmuştur. Yunus’da ki, ‘zenginlik’, para, pul, mal, mülk değildir. O günül zenginliğine ulaşmıştır. Yunus, insanlara ‘bedel ödetmez’, çünkü o sevgiyi paylaşmak ister. Kendi gönlünde bedel ödeyerek ulaşmak ister. Yunus, ‘ayırmadan, bölmeden’ yana değildir. Hep, birleştirici, bütünleyicidir. Sen ben diye bile, bir ayırım yoktur onda. Halkına, insanlığa, ‘karşı’ değildir,onları karşısına almaz. Onlarla beraber yürüyerek, kol kola gönül gözüyle ulaşmak ister. Onun için halkının içindedir, onun için halk tarafından sevilmiş ve yaşatılmaktadır. Bunları bizlere, asırlar öncesinden ulaştırmayı da sürdürmektedir. Tabii anlayana..

Bir saati bulan konser süresince, Yunus’la bu düşünceler ve Gezi Parkı yaşanalar süreki gözümün önündeydi. Nasıl yaşanıyor, nasıl yorumlanıyor ve de Yunus bu yönetim anlayışının neresinde, arıyordum.

Konser, Adnan Saygun ile bitmedi. Küçük bir sürpriz daha vardı.Christopher Tin, Yunus’un, ‘Haktan Gelen Şerbeti’ dizelerini bestelemiş.Okyanus ötesinden Yunus’u duymuş ve tınılarla da, onu iletmek istiyor. Orkestra’ya bu kez, Keman’da Kazakistan’lı sanatçı Düsen Kaseinov ve ABD’den flüt sanatçısı Iris Derke de katıldı. ‘Haktan gelen şerbeti içtik elhamdülillah’, bu dizelerin tınıyla bütünlüğünü ve Yunus’un sevgi dolu gür sesini dinledik.

Konserden çıktıkdan sonra, Gezi Parkı’na dönüyorum yeniden, gece saat 22.00 ye geliyor. Yollarda insanlar, bir kısım yeni gidiyor, bir kısmı ise dönüyor. Gün boyu da gördüğüm görüntüler. Yaşlı, genç, çocuk. Taksim’de, vaha gibi kalmış biraz yeşili kaybetmemek için geliyorlar. Biz burada yaşıyoruz. Dokunmayın diyorlar. Neredeyse iki hafta olacak. İlk günkü gibi değil artık. İnsanlara yöneltilen şiddet. Sözcüklerle ben öyle düşündüm ve yapacağım yaklaşımı, bizde varız diye kenetlenenleri arttırdı.

Orada ki sevgi seli, uyum ve yeni barışıklıklar ve bunları görmeyen sevgisiz yaklaşımlar. Bir diyalogsuzluk. Ben geri adım atmam, benim yaptığım doğru yaklaşımının getirdiği, karmaşa ve kaosa yol alma, sürecine yönelme.

Oysa Yunus’u okumak ve anlamak ne kadar önemli. Onun için dizeleri, asırlardır dillerden düşmüyor. Onun sevgi selinden nasibini alanlara ne mutlu.

Yine bu sütunlarda paylaşmıştım. Yunus’un bu dizeleri. bu oratoryo, İstanbul’da Süleymaniye’de, Edirne’de Selimiye’de seslendirilse, sevgi seli dünyaya bu mekanlardan iletilse diye aktarmıştım. İnsanlar arasında, bu denli sevgi köprüsünü kurabılen Yunus Emre, illa yapılacak denilen, üçüncü köprüye ad olabilseydi diye de, düşünmekten kendimi alamadım.

Biz yine Yunus’a dönelim. Ne diyor büyük bilge.

“Gel gönül seninle Dost’a gidelim Dost”

____________________________

* İstanbul. 10 Haziran 2013. [email protected]

719350cookie-checkYunus Emre’yi dinlemek, anlamak ve yaşamak

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.