‘2014’te 4 bin oyla İstanbul CHP’nin’

Her hafta sonu Facebook ve Twitter’da halk günü düzenliyor. Eşitlikten, özgürlükten, sosyal adaletten dem vuruyor. Bunlar olabilir!.. Ama CHP’de aidatlar artık düzenli olarak SMS’le toplanabiliyor ki işte bu mucize! Üç ay önce İstanbul İl Başkanı olan 39 yaşındaki Oğuz Kaan Salıcı’nın hedefi de enerjisi de yüksek! “2014’e kadar 1.5 milyon yeni oyu CHP’ye çekerek yüzde 45’le büyükşehiri almaya kararlıyız” diyor. İşte bu projesini Kemal Kılıçdaroğlu’na anlatarak il başkanlığını almış. Söyleşinin bir bölümünde “İstanbul nasıl alınır?” adını verdiği projeyi çarşaf gibi serdi önüme, beni 17 yıllık AK Parti kalesini alabileceklerine ikna etti! Şimdi sırada 1.5 milyon kişiyi sandıkta ikna etmek var!

Tam bir Anadolu çocuğu desek yanlış olmaz. Ama o kendini tanımlarken “Tipik bir Türk-İslam sentezi dönemi çocuğuyum” diyor. 1972 doğumlu… Doğal olarak 12 Eylül darbesinin katı tedrisatından geçmiş ilk ve orta öğrenimi boyunca… Aslen Adıyamanlı CHP’li bir ailenin iki çocuğundan büyüğü. Tapu-Kadastro memuru babasının tayinleri sebebiyle üç ayrı kentte okumuş. Anadolu Lisesi’ni Adıyaman’dan kazanabilen iki çocuktan biri… İlk olarak Elazığ Anadolu Lisesi’ne gitmiş, Adıyaman’a yakın diye… Sonra Eskişehir Anadolu Lisesi, ki burada siyasetle tanışmış.

Suyu Arayan Adam’ın etkisi büyük oldu!

Yıl 1983… Genelde tüm liselerde benzer bir uygulama var. Din öğretmeni okul müdürü, eski ülkücü kadrolar yönetici… Peki ya demokrat hocalar? İçeride olmayanları hâlâ öğretmenlik yapıyor. Şansına onun öğretmenlerinin çoğu da öyleymiş. CHP İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, öğretmenlerini “80 öncesindeki kültürü bilen, öğreten, öğrencilerini aydınlatmaya çalışan, onlarla diyalog kuran” diye tanımlıyor. İşte bu sayede depolitizasyondan etkilenmemiş. Eline ne geçerse okumuş, sol-sağ demeden, korkmamış, tersine pek çok sol kitabı hatmetmiş. En çok etkilendiği kitaplardan biri Şevket Süreyya Aydemir’in ‘Suyu Arayan Adam’ı olmuş. Tarihsel bir dönemeçte Türk aydınının müthiş serüveni olan bu kitap onda derin izler bırakmış. 12 Eylül’ü yaşamayan kuşaklar için söyleyelim, bu kitapları okumak bile başlı başına politik eylem sayılır! Zira okula Cumhuriyet sokmak yasak, hatta Milliyet bile!

Sosyalizme yakın taraftayım. Demokratik sosyalistim…

“Benim kuşağım din dersinde sıranın üzerinde namaz kılmanın pratiğini yapmıştır. Milli Güvenlik derslerinde 12 Eylül’ün faziletlerini dinlemiştir. Mesela komünistlerin bu ülkeyi teröre boğduğunu…” diyor Salıcı. Buna rağmen baskıyla öğretilse bile dinden uzaklaşmamış, tam tersine öğrenmeye çalışmış doğrusunu. Faydasını da görmüş, bir gün milli güvenlik dersinde albay, “Hadi çık sıranın üzerine yat! Arkadaşın sana suni solunum yapacak” deyince, bunlarda şafak atmış! Neyse ki din dersinden eğitimleri sağlam, “Hocam biz oruçluyuz” deyince emir demiri kesememiş!

Siyasette yükselecek adam kendini lisede belli eder. Salıcı da Eskişehir Anadolu Lisesi’nde ısınma turlarına başlamış. Hem yurt hem de yemekhane sorumlusu olmuş! Başarılı bir öğrenci olmuş hep, semeresini de ilk tercihi Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü kazanarak almış. Altıncı sıradan girmiş üniversiteye ama altıncı olarak diplomayı alamamış. Sebebi tabii ki siyaset! Önce Sosyal Demokrat Üniversiteliler adlı bir platform oluşturmuş arkadaşlarıyla. 1990-95 arasında SHP’nin Gençlik Kolları’nı komşu kapısı yapmış, ama tabii ki üye olamamış, o zamanlar yasak! Dönem sancılı, baskılar sürüyor, bir yandan da uyanış var, ama hemen eziliyor. Mesela Gazi olayları, mesela faali meçhul cinayetler, mesela Nevruz kutlamalarının kan gölüne dönmesi…

Bir kitap kurdu olmuş iyiden iyiye… Marx, Engels ve Lenin’le başlayan sosyalist literatürde Kautsky ve Bernstein onu derinden etkilemiş. Bu onun fikir macerasında en önemli nokta, zira her iki düşünür de Avrupa sosyal demokrat hareketinin fikir babaları! O sebeple üniversitedeki sosyalist örgütlenmelerin içinde yer almamış. Hiçbir fikre set çekmemiş ama… Ali Şeriati’yi de okumuş, Müslüman Gençlik’in dergisini de, her kesimden arkadaşı olmuş. Kendini tanımlarken ince bir nüansa dikkat çekelim, ki bu belki de Türkiye sosyal demokrat siyaseti için aranıp da bulunamayan kandır! “Ben sosyal demokrasinin sosyalizme yakın olan tarafındayım, demokratik sosyalistim” diyor. Kısaca açarsak bu nüansı, “Önce devletin bekası mı, halkın mutluluğu mu?” sorusuna vereceği cevap, ikincisi olacak. Ya da Kürt meselesini ekonomik sebeplerle açıklamayacak sadece. Altı oktan vazgeçmeyecek ama eşitlik vurgusu, sosyal paylaşım, sosyal güvenlik, sendikal özgürlük bir adım önde olacak. Yani bugün en son vurgu yapılan konular!

CHP’nin İstanbul İl Başkanı 39 yaşındaki Oğuz Kaan Salıcı, öncelikle yaşı itibarıyla taze kan, aynı şekilde fikirleriyle de… Tam da CHP’ye acil kan aranırken! Projelerini, fikirlerini, hedeflerini sordum tek tek… Bakalım bu cevaplar size de farklı bir CHP’li portresi çiziyor mu?

Tipik bir Türk-İslam sentezi dönemi çocuğuyum!

– Boğaziçi’ni bitirdiniz. Peki sonra?

Aslında siyaset yapmak istiyordum. Ama siyaset parasız yapılmıyor. Bana kalsaydı öğretim görevlisi olurdum. Okumayı, anlatmayı, insanlarla sıcak ilişkide olmayı seviyordum. Ama bunun için 5 sene daha okumam ve master, doktora yapmam lazımdı. Ailemin desteğime ihtiyacı vardı. Kızkardeşim de üniversiteye başlamıştı. İki taraflı yük olamazdık eve. Bir-iki sene farklı şirketlerde dış ticaret üzerine çalıştım. Bir gün ürün satmak için gittiğim bir arkadaş, “Gel, ortak olalım” dedi. Ben de o zaman yabancı bir firmanın Türkiye dış ticaret sorumlusuyum. “İyi de benim ortaklık için param yok” dedim. “Sen emeğini koy, şirkete genel müdür ol, yeter” dedi. Yıl 1998’di. Sonra bir şirket daha kurduk, sonra bir şirket daha… 2004 yılına kadar bu böyle devam etti. Ayakkabı yan sanayinde 13-14 ülkeye ihracat yapan ve iyi bilinir bir grup olduk. Sonra 2005 yılında hisselerimi devrettim ortağıma ve dedim ki, “Ben gidip siyaset yapacağım!”

Ben zengin bir adam olarak ölmek istemiyorum ki…

– Aklınızı kim çeldi peki?

Ben kendi aklımı çelebilecek bir insanım. Şöyle düşündüm… Paraysa, kazandım işte. Niye girdim ki ticarete zaten? 19-20 yaşımdan beri siyaset yapmak, bir şeyleri değiştirmek istiyorum. Gördüğüm dünyadan mutlu değilim. Bu kararımdan ötürü bir tek kişi bile “Çok doğru yoldasın” demedi tabii. Çünkü onlar benim üniversitede okurken nasıl bir insan olduğumu bilmiyorlardı. Ama ben kendimi biliyorum. Belki işe devam etseydim, zengin bir adam olarak ölürdüm ama ben zengin bir adam olarak ölmek istemiyorum ki! Ben birilerinin hayatlarında değişiklik yapmış birisi olmak istiyorum. Benim üzerimde şöyle bir sorumluluk var; ben parasız yatılı okudum hep. Lisede de, üniversitede de… Çünkü babam devlet memuruydu. Vatandaşın vermiş olduğu vergilerden bana burs verilmeseydi okuyamazdım. Peki biz niye daha fazla gence ulaşmayalım! Hani o ‘Kardelenler’ var ya, okumak isteyip de olanaksızlıklar yüzünden okuyamayan küçük kızlar, onlar beni çok duygulandırır. Söyledim size, Adıyaman’dan iki öğrenci kazandık Anadolu Lisesi’ni… Bizim için o Kardelen projesi gibi bir şeydi. Ben bu tür projelerin yaygınlaşması için uğraşmak istiyorum. Benim günde 4 saat uyuyup, kalktıktan sonra koşturmamı motive eden şey de bu işte.

*****

Biz partiyi normalleştiriyoruz

– İyi ama bu hedefe halkın yüzde 50’sinin desteğini alan AK Parti iktidarına rağmen nasıl ulaşacaksınız?

Aslında 17 yıllık yıpranmaya rağmen demiş oluyorsunuz. Şu anda 500 öğrenci parasız eğitim istedi diye hapiste, 70 gazeteci de hükümeti eleştirdiği için… Muhalefeti sindirmeye çalışan bir iktidar kan kaybediyor demektir. Kamuoyu yoklamaları da çıkışta olduğumuzu gösteriyor. Söylendiği gibi öyle CHP’nin oyları yüzde 13-14’lere düşmüş değil. Son araştırmaya göre CHP’nin oy oranı yüzde 27.1! Bir dip dalga var CHP’yi taşıyan. Benim görevim bu dalgayı İstanbul’da tsunamiye çevirmek! Ben AKP’yi gözümde hiç büyütmüyorum. 17 yıldır İstanbul’u yönetiyorlar. Bir trafik sorununu halledemediler. Ben genel seçimlerle uğraşmıyorum, benim işim belediye. Genel seçim daha sonraki aşama. Benim önce 2014’ü halletmem lazım. Bunun için AKP’yi İzleme Komiteleri kurduk ilçelerde mesela.

– Bunu da açalım istiyorum ama ne oldu da bu projeyi Kılıçdaroğlu’na açtınız? O ne dedi?

Bir saat dinledi beni genel merkezde. Sizin gibi o da bazı sorular sordu, ben de detaylandırdım. Ve dedim ki sonunda, “Ben partiyi büyütmek ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni almak için adayım. Almak için de bundan başka model yok.”

– Bu modelin ismi var mı?

İstanbul nasıl alınır? Modelin ismi bu…1.5 milyon yeni oy, 20’nin üzerinde ilçe belediyesi alınacak. Yüzde 45 oy oranıyla… 500 bin yüzer gezer seçmen kazanılacak. Oy deposu ilçelere özel çalışma yapılacak…

– Peki o konuşmadan sonra ne dedi Kılıçdaroğlu size?

“Teşekkür ederim” dedi, gülümsedi, çıktık. Aradan birkaç hafta geçti. Tabii bu arada İstanbul için aday da çoktu… Açıkçası çok da ihtimal vermiyordum ama aradı ve “İstanbul İl Başkanımız sensin” dedi.

– Peki ya bu proje için mali kaynak var mı?

Yaratacağız. CHP tarihinde ilk defa aidat toplanıyor.

– Nasıl, toplanmıyor muydu?

(Gülüyor, yanıtlamıyor.)

– Aidat ne kadar?

Aylık 3 TL! Toplanamıyordu. Böyle bir aidat üye ilişkisi yoktu. Şimdi cep telefonunuza bir mesaj geliyor. “Evet” yazıp gönderiyorsunuz, 3 TL kesiliyor. Biz partiyi normalleştiriyoruz. Şu anda İstanbul’da 5 bin kişi SMS üzerinden aylık aidat ödüyor. Bu sayı artıyor. Sırf bu işle uğraşan bir ekip var, mobil aidat ekibi…

– Bu sizin fikriniz mi?

Bunu genel merkez seçim öncesi bütün Türkiye’de denedi. Sonuçlarından pek memnun olmadı. Sonra İstanbul pilot bölge olarak seçildi. Şimdi biz genel merkezin verdiği yetkiyle bu uygulamayı yapıyoruz. Otomatik olarak muhasebeleşiyor, kayıt içine giriyor. Yani her şey şeffaf üstelik.

*****

AKP yıpranmaya başladı

500 öğrenci parasız eğitim istedi diye hapiste, 70 gazeteci de hükümeti eleştirdiği için… Muhalefeti sindirmeye çalışan bir iktidar kan kaybediyordur. Kamuoyu yoklamaları da çıkışta olduğumuzu gösteriyor. CHP’nin oyları yüzde 13-14’lere düşmüş değil. Son araştırmaya göre, yüzde 27.1! Bir dip dalga var CHP’yi taşıyan. Benim görevim bu dalgayı İstanbul’da tsunamiye çevirmek!

– İşi bıraktınız… Peki nereden başladınız siyasete?

Zaten o süreçte ben hiç kopmadım siyasetten. 1994’te Sosyal Demokrasi Vakfı’nın en genç kurucusuydum. Sonra TÜSES Vakfı’nın üyelerinden oldum. 2005’te 10 Aralık Hareketi’nin kuruluşuna katıldım, genel sekreterliğini yaptım. Ama beni kamuoyu tanımaz, çünkü hep mutfakta kaldım. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığından hemen sonra 10 Aralık Hareketi çalışmalarına son verdi. Benim partiye katılımım da öyle oldu. Dedim ki, “Kılıçdaroğlu partide bir şeyleri değiştirecek. CHP daha demokratik bir yapılanmaya sahip olacak. Daha çok insana ulaşacak! Gideyim bu partiye destek vereyim.”

– O zamana kadar CHP’yle bir bağınız yok muydu?

Hayır. Benim ilk üye olduğum parti CHP. CHP’ye de 1 yıl önce üye oldum. Hep siyasetin içindeydim, ama hiçbir siyasi partiye üye olmamıştım. Çünkü o siyasi olgunluğa eriştiğimi düşünmüyordum. Ama zamanı gelmişti. CHP’de Kılıçdaroğlu’nun böyle bir kapı açtığını da görünce, gidip Üsküdar’dan üye oldum. Yani siyasi sorumluluğum, hayata bakışım gereği gittim CHP’ye. Bu gayet basit ama uzun süre düşünülmüş bir karardı.

– Herhangi bir teklif, çekiştirme itiştirme olmadan?

Hayır. Kendi özgür irademle.

– Bir yıl önce gittiniz, üye oldunuz? Nasıl fark ettiler sizi hemen?

Geceleri sabahlara kadar, neyi yaparsak, ne değişir diye düşündüm. Bu arada Nebil İlseven il başkanı oldu, onun yönetiminde görev aldım. Dış ilişkilerden sorumlu olarak… O dönem kısa sürdü. Sonra aynı yönetimden Bahri Şahin atandı başkanlığa. Onun yönetiminde de görev aldım ve 12 Haziran seçimlerine hazırladık partiyi.

– Nebil İlseven’i tanıyor muydunuz?

Tanırdım ama çok yakın bir tanışıklığımız yoktu. Nebil Bey çok nitelikli bir insandır. Ama maalesef siyaset her zaman çok iyileri ödüllendirmez. Siyaset koridorlarında yürümeyi de bilmeniz gerekir. Nebil Bey’in yönetiminden sonra Bahri Şahin yönetiminde de dış ilişkilerden sorumlu oldum. CNN ya da El Cezire ya da bir başka yabancı gazete, televizyon geldiği zaman ben görüşürdüm… 12 Haziran seçimlerinden önce CHP’ye büyük bir dış ilgi vardı. Çin Haber Ajansı bile gelip röportaj isterdi.

– İyice piştiniz o sırada…

Tabii. O benim rutin görevimdi. Onun dışında 1 Mayıs mitingini, Kazlıçeşme’deki mitingi biz organize ettik. Çok da başarılı olduk. CHP ilk kez Kazlıçeşme’de miting yaptı ve gazetelerde de AKP ile CHP’nin fotoğrafları ilk kez yan yana konuldu, iki parti kalabalık toplama açısından karşılaştırıldı ve hiç kimse arada müthiş bir fark göremedi. Üstelik AKP hep devletin olanaklarını kullandı, halkı vapurlarla, trenlerle meydana topladı. O gün ben basına böyle 1200 fotoğraf servis ettim. O fotoğrafların büyük bir kısmını da vatandaşa çektirttik biliyor musunuz? Dedik ki, “Cep telefonunuzla fotoğraf çekin ve şu mail adresine atın!” Ayrıca biz bu seçimde sandıklara sahip çıktık. 32 bin 500 sandık ve hepsinin başında da bir CHP’li vardı. Oysa son 3 gün kalana kadar ciddi eksiğimiz vardı. İnsanları facebook üzerinden örgütledik.

– Üstelik daha önceden bir sabıkanız vardı. Kılıçdaroğlu oy kullanamamıştı…

Maalesef öyle. Ama sosyal medya diye bir şey var. İnsanlar “Biz CHP’ye destek vermek istiyoruz” diye bas bas bağırıyor. Dedik ki, “İşte, destek vermek istiyorsanız böyle bir imkan var. Sandıklara sahip çıkın!” İki gün içinde beklediğimiz destekten de fazlasını bulduk.

– Ve sonunda İstanbul İl Başkanı olarak atandınız. Nasıl oldu? Hep soruyorlar ya size, ben de sorayım, kimin adamısınız?

Ben talip oldum. Dedim ki Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Benim bir iddiam var. 2014’te İstanbul’u alacağız!” Ve ona da bu projeyi anlattım. (Kalkıp koskoca beyaz kağıt bir ruloyu getirip, önümdeki masanın üzerinde açıyor…) Ben bu projeyi bir gecede hazırladım. Tabii ki 38 yıl birikimim artı bir gecede… “2014’te İstanbul’u alacağız” diyorum ama bu öylesine söylenmiş bir söz değil. İstanbul’un nasıl alınacağının çalışmasını yaptık. Bakın, oy deposu ilçeler var; Bağcılar, Üsküdar, Küçükçekmece, Pendik, Ümraniye, Bahçelievler… Bunların hiçbirinin belediyesi bize ait değil. Bağcılar’da 500 bin seçmen var, son seçimde bizim aldığımız oy ise 75 bin… Geriye kalan 425 bin seçmen 2 kent yapıyor Anadolu’da ve biz orada oyumuzu yükseltememişiz ya da çok az yükseltmişiz.

Şimdi bizim, 2011 seçimlerinin üzerine 1.5 milyon yeni oya ihtiyacımız var. Yani 2.5 milyon oyumuz var, artı 1.5 milyon oy daha almamız lazım. Demek ki 20’nin üzerinde belediye almamız lazım. Bu mümkün, hayal değil. Yüzde 45 oy oranına yaklaşmamız lazım. 45 olmaz da, 43 olur. Ama hedef bu olmalı. Bunun için ne yapmamız lazım? Oy deposu ilçelerde zayıfız. Öncelikle buralara yükleneceğiz. Sonra, 2014’e kadar 2 milyona yakın yeni seçmen gelecek, onların içinden 500 bin yeni seçmenin oyunu almamız lazım. Aslında mütevazı bir hedefimiz var. Bu yeni seçmen dediğimiz çocuklar şu anda orta 3, lise 1-2 seviyesindeler. Bugün gençlerde CHP’ye yöneliş var, onları kaçırmamamız lazım. Ayrıca yüzer gezer seçmen var, onlar sadece “Bu adamlar İstanbul’u yönetebilir mi yönetemez mi?” diye bakıyor, sağcı mı solcu mu diye değil. Onlara iddiamızı ortaya koyacağız. Sonra CHP ile MHP arasında bir geçişkenlik var. Yerel seçimlerde MHP’lilerin bir kısmı bizim adayımıza oy veriyor, bir kısmı da AKP’lilere… Çünkü onların belediyelerde bir iddiası yok. Daha kentli seçmen bize oy veriyor, kırsala yakın olan seçmense MHP’ye…

– 1 puan eşittir 100 bin oy demişsiniz projede…

Evet. Ben diyorum ki MHP’nin genel seçimlerde İstanbul’da yüzde 9-10 oyu var. Yerel seçimlerde bu oran yüzde 5’e düşüyor. Yani 5 puan kaybediyorlar. Ben o 5 puandan 1’ini istiyorum, o da 100 bin oya denk geliyor… Ayrıca İstanbul’da yaşayan ve BDP çizgisinde olmayan Kürtler de CHP’nin onlara daha sıcak mesajlar verdiğini düşündüklerinde oy verecek durumdalar. Karadenizlilerde de zayıfız. Çünkü AKP’nin üst kadrolarının büyük bir kısmı Karadenizli. Başbakan Karadenizli, Kadir Topbaş Karadenizli… Ama onları kazanmanın yollarını da bulduk. Bu bizde saklı kalsın tabii…

Mine Şenocaklı – Vatan

1322980cookie-check‘2014’te 4 bin oyla İstanbul CHP’nin’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.