AB ile birinci müzakere konusu

AB  İLE  BİRİNCİ  MÜZAKERE  KONUSU·

AB ile müzakerelerde ilk konu eğitim ile ilgili. Bu alanda, maalesef, Türkiye’nin ne eğitim, ne bilim, ne de AR-GE politikası bulunmaktadır. Orta eğitim kurumları imam-hatipleştirilme yolunda; üniversiteler ise, kiminin rektörü görevden alınmış, kiminin rektörü tedbir olarak duruşması yapılmadan cezaevine koyulmuş bir vaziyette YÖK cenderesi altında; TÜBİTAK adı verilen yegâne bilim ve araştırma kurumu ise siyasî baskı altında güdü bir görüntüye bürünmüş bulunmaktadır.

Üniversitelerimizin yeni ders yılına girdiği bu yılın tek olumlu gelişmesi, geçen yılların çirkin alışkanlığı olan, her üniversitenin bir siyasetçinin konuşması ile açılması geleneğinin bozulmasıdır. Ancak, bu yıl da bir-iki çirkin üniversite-siyaset örneğini gördük. Bir vakıf üniversitesini Başbakanın konuşması ile açılması, üniversiter anlayışla bağdaşır bir tavır olarak görülemez. Anadolu’daki çoğu üniversitenin tarikat ve aşiretlerin kuşatması altında olduğu da bilinmektedir.

Üniversitenin asıl işlevi toplumsal sorunlara çözüm üretmektir. Bu yönü ile üniversite toplumun bir alt-yapı kurumudur. Ancak, üniversite, toplumda  varolan güç dengelerinin etkisiyle üretim ilişkilerinin başat ideolojisini üreten ve toplumsallaştıran bir sermaye üst yapı kurumuna dönüştürülmüştür. Böylesi olumsuz güç etkileşimi, hem bilimsel gelişmenin önünü tıkamakta, hem de üniversitenin ve akademik personelin topluma yabancılaşmasına neden olmaktadır 

Türkiye gibi geri kapitalist aşamada bulunan çevresel konumlu ekonomilerde, iç sermayenin çıkarı dış çıkar çevrelerinin çıkarı ile örtüşür. Ancak, dış çıkar çevreleri ile içte burjuvazinin çıkar alanlarının çakıştığı bu çıkar alanı toplumsal çıkarla uyumlu değil, çatışmalıdır. Tüm ekonomilerde olmakla beraber, kalkınmakta olan ekonomilerde de sermayenin üniversite üzerinde hakimiyet kurma mekanizması, biri bilimsel, diğeri yönetsel ve üçüncüsü de finansal etkileme ve baskılama yöntemleri olmak üzere başlıca üç yoldan gerçekleştirilmektedir.

Gelişmekte olan hemen tüm ekonomilerde ve bu arada Türkiye’de de üniversiteler ileri Batı ekonomilerinden aktarılmış bilimsel kaynak ve akademik eleman kullandıkça, bu ülkelerin üniversitesi ve akademik personeli ileri  ekonomilere âşina olmakta, buna karşın kendi toplumuna ve ekonomisine yabancılaşmaktadır. Bu yabancılaşma tüm alanlarda gerçekleştiği  gibi, özellikle sosyal alanda çok ciddi olarak yaşanmaktadır.

Üniversitenin toplumsal işlevinin sermaye lehine köreltilmesinin ikinci aracı, Türkiye’de çok yakından izlendiği gibi, üniversite üzerinde kurulan yönetsel baskılardır. Üniversitelerin YÖK disiplini altına alınması yanında, . TÜBİTAK’ın örgütlenmesine ve işleyişine olduğu kadar, üniversitelerdeki atamalara dek hükümetin işin içinde olması, ne üniversite özgürlüğü ne de çağdaş mantıkla açıklanabilir.

Üniversitenin işlevini toplumdan sermayeye çeviren üçüncü faktör de finansal baskılardır. Bir yandan kurum olarak üniversiteye genel bütçeden yeterli kaynak ayrılmaması, diğer yandan da akademik personelin özlük hakları üzerinde baskı oluşturulması, akademik personeli yarı-zamanlı olmaya ve sermaye ideolojisini üniversiteye taşımaya itmekle kalmamakta, aynı zamanda araştırmaların sermaye destekli projelere dayandırılması yolunu da açmakta ve tümü ile üniversite kurumunu  ticarethaneye, akademik personeli tüccara, öğrenciyi ise müşteriye dönüştürmektedir.

Kısaca özetlenen bu durum kesinlikle Türkiye’nin çıkarının aleyhinedir. Ancak, içeride, kendi sorunlarına yabancılaşmış  kör bir toplum üreten ve dış kaynaklara sömürü yollarını açan böyle bir sözde eğitim ve araştırma sisteminin AB tarafından desteklenmemesi beklenemez. AB ilk müzakere konusunu fazla güçlük çıkarmadan kabul edebilir. Hatta beklenir ki, AB, üniversitelerin, özerklik adına daha fazla ticarete açılmasını dayatacaktır. Böyle bir dayatma, içte sömürücülerle işbirliği içindeki burjuvazinin işine geleceği gibi, bütçe yükünü hafifleteceğinden siyasal kadronun da çıkarınadır. Emperyalizm, niçin kendisine uygun gelen bir projeyi reddetsin ki! Eğitim, her hal ve koşulda bağımsız ve demokratik birey üretmez; yanlış veya kasıtlı yönlendirilmesi durumunda eğitim hizmeti pasif ve itaatkâr köleler de yetiştirebilir. Pasif köleler yetiştiren eğitim, toplumda cehaletten de daha korkunç sonuçlar oluşturur.

____________________

* Prof. Dr.

1594310cookie-checkAB ile birinci müzakere konusu

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.