ABD’DEN… Amerikan fahişesine hanutçuluk

Ne oldum, dememeli; ne olacağım, demeli… Binbir boyaya girip çıkmışlığım olmakla beraber, hayatta aklıma gelmezdi ki, günün birinde bir sokak kadınıyla müşterisine arabulucu, Kapalıçarşı deyişiyle hanutçu olacağım.“Amerikanya”da, başıma geldi; bir bu eksikti…

Şükür, öylesi bir mesleğe girmiş değilim ama, nerdeyse metazori ramak kaldı. Gizlisi saklısı olmayacağına göre, yazmakta sakınca yok: Olayın geçtiği mahâl, Güney Carolina Eyaleti’nin Spartanburg kasabasıdır; isim benzeşmesiyle “Isparta’ya geldik!” diye otomobildeki aile üyelerime gecenin bir yarısı müjdeyi verip otel aramaya koyulduğum, yerdir…

Charleston’da yaşayan Amerikalı damatla evlenecek Türk kızımıza eşimin nedime olması nedeniyle, 8 aylık oğlum Ali Nâzım’ı koltuğuna bağlayıp, geçenlerde yollara düşmüştük. Indianapolis’ten 16 saat alacak  araba yolculuğuyla, güneye gidiyoruz. Türkiye’den yanımıza, ABD’ye eğitim için gelen mimar kızım Gülin de bizimle birlikte; ailecek yoldayız. 
Charleston’a geceyarısı girmeyi tasarlamış olmakla beraber, bir parça gecikince, şoförlüğe daha fazla dayanamayıp, düğün evine 3 saat uzaktaki Spartanburg’da konaklamaya karar verdik. Önceden ayrılmış bir yer olmadığından, artık talihe kalmış şekilde bir otel bulacak, 13 saat boyu çocuk koltuğunda ıkış tıkış yolculuk yapan ufaklığı biraz olsun dinlendirecek, hele ben de bir soluk alacaktım.

Spartanburg’dan geçen 26 nolu karayolu üzerindeki otellerde yer koydunsa, bul! Araya taraya hem zaman yitirmeye başlamış, hem de yorgunluk üzerime çöktükçe, “Neresi olursa olsun, yeter ki başımızı sokalım!” telâşesi belirmişti. Karayolundan biraz içerlek bir yerde, karşıma çıkan bir otele daha girdim; yer sormaya… “Econolodge” adlı bu otelin, ekonomik olması da kulağa fena gelmiyordu, hani…

İnsan basiretinin bağlandığı zamanlar vardır! Meğer, o vakitlerden birini yaşıyormuşum; nerden bilebilirim? Aslında bir bakışta anlaşılması gereken bir yerdi: Hiç bir otel resepsiyonunda karşılaşmadığım biçimde, kurşun geçirmez çift camlı bir bürodan içeri müşteri kabul ediliyor, her tarafta kameralar çalışıyor, görevli bayanla mikrofon aracılığıyla konuşulabiliyordu. Resepsiyonun dışında can yeleği giymiş, belinde tabancası olan bir güvenlik memuru ayakta, kollarını kavuşturmuş dikiliyordu. Önüm sıra, Amerikan siyahilerinden iki kadın banka veznesi gibi resepsiyonda işlem yapıyor, ama belli ki çekişmeli bir konu aralarında halledilmemiş bulunduğundan, bekleyiş uzuyordu. Bense yorgun, tâkatsız, mecalsizim; durumu değerlendirecek bilinç aydınlığı ne gezer!

Bir ara, koridor gibi uzanan bir dehlizde bir oda kapısı açıldı, battaniyeye sarılmış, saçı başı dağınık, yürüyüp salındıkça battaniye aralığından çıplak vücudu görünen bir başka siyahi kadın dışarıya çıktı. Koşturarak geldi… Üşüyormuş, güvenliğe kaloriferi yakmasını bağıra çağıra söyledi, ikinci bir battaniye daha istedi… Güvenlik memuru oralı bile değildi; kadın gerisin geri döndü. Oda kapısında onu bekleyen bir çıplak adamla içeri kapandılar. Buysa, iki çıplağa anlaşılan bir battaniye yetmiyor diye düşünmeme neden oldu.

Sıra bana geldi, şanslıydık: Neyse ki, otelimizde yer varmış! Bir aile olduğumuz dikkate alındığından, nasılsa boş kalmış 6.katta oda verilecekti. Ödemeyi peşin yapıp kimlik fotokopisi çekilmesini beklerken, bir ara kuşkuya kapılıp güvenlik memuruna sordum, “Biz nereye gelmiştik?” diye… Yanıtlamadı!

Arabayı park edip, çoluk çocuğu 6.kata çıkarttım. Odanın pespâyeliğini anlatmaya gerek yok! Valizlerimizden havlu gibi benzeri şeyleri çıkarıp yatağa serdik, ailecek sığındık… Öte yandan, araba bagajında kalmış çocuk eşyalarından bazılarını almam gerekince, oda kapısını sıkı sıkı kapatıp kendimi maceranın içine attım.

Gecenin ikisine yaklaşıyordu. Zangır zangır titreyen bir asansöre binip aşağıya inecekken, 5.katta kabin durdu. Hilafsız yazıyorum, içeriye 70’lik bir hanım, yanında uzunca boylu 30’larında gençten bir adam girdi. Tedirgin oldum… Kadın, sarhoşluğundan yıkılacak gibi sallanan adama yapışmış, güneyli âksanıyla, “Beni seviyorsun, değil mi?” diye soruyor, uzun boylu vardakosta adama tırmanmaya çalışıp boynuna atılıyordu. Eğer, kabadayı kılıklı adam onu seviyorsa, 100 Dolara hayır dememeliymiş, bunu da lâkırdısına ekliyordu. Adamdan çıt çıkmıyor, farkında olduğumca, o da bana bakıyordu. Benim bakışlarımsa, asansörün kat numaralarındaydı… Oralı değil gibi, duruyorum!

Giriş katına geldiğimizde, adam uzanıp tekrar 5.katın düğmesine bastı; hep beraber yukarı çıkıyoruz. “Müsait bir yerde inecek var!” diyeceğim ama, İstanbul’un minibüs şoförü mü bu, anlasın… 5.kata çıkarken durum anlaşıldı: Adamın sadece 50 Doları varmış! Dişlerinin bazıları yerinde olmayan, dudak buruşukluğunu kalınca çekilmiş bir rujla kapatmış, rükûş bir giysi içindeki kadına aşkını o fiyata değişecekmiş. Kadınsa olmaz diyor, ama mâşukasını da bırakmıyordu. Avcı kıyafeti giysileri olan adamı yan gözle süzüyorum, bir taraftan; hani aramızda bir kapışma olursa, neresinden çift dalıp kündeye getireyim, diye: Ama bu iş zor görünüyor! 5.katta inip gitseler, kendimi merdivenlere atıp imdat arayacağım; güvenlik memuru girişte boşuna mı duruyor?

5.katta inmediler, adam yine vazgeçmiş görünüyor, aşağıya inmeye karar vermiş bulunuyordu. 70’lik hanım teyze adamı bırakmaya gönüllü değil… Gel çık işin içinden! Aşağıya doğru yallah yeninden inerken, kadın bana “Sir! Ain’t I worthless, so much?” dedi. “Estağfurullah,” dedim, “Hiç değersiz olur musunuz?” “Sen de bir şeyler söylesene şu buddy’e o zaman!” dedi… Buddy, dediği 2 metrelik biri, başkasının kesesinden hovardalık yapmayacağı belli. Ben bir ân evvel ordan kurtulmaya bakınıyorum, elim alarm ziline gidiyor, fakat asansör zınk diye durup ortalık velveleye verileceğinden belki bu arada buddy’nin saldırısına uğramak ihtimalini de düşünüyorum…

Kazaya rızadan başka yapacak bir şey yok, dedim, araya girmek mecburiyeti duydum. Sulh yapmakta her zaman hayır vardır!

Buddy, çok çok 60 Dolar verirmiş; işportaya çıkmış kadın da 80’ne indi. Arada 20 Dolar var, aracılık yaparsam hem canımı kurtaracağım, hem de piyasaya canlılık gelecek… “20 Doları ben vereyim,” diye ısrar ettim. Buddy’nin inadı tutmuş, bir kere… Benim üste para vermemi sanırım ahlâki bulmadı. “Olmaz, yapmam!” diye tersleniyor. Bense ricacı oluyor,“İnsan arkadaşının hatırını kırar mı, hatırım için yap, n’olur?” gibisinden lâkırdılar ediyorum. Birden 40 yıllık can ciğer ahbap olduk! Zorla gerdeğe sokacak gibiyim, terelelliyi…  Nuh diyor peygamber demiyor! Ara katların birinde asansörü durduran adam, birden insafa gelip, “İyi ya, öyleyse ver 20 Doları!” dedi. Cüzdanı çıkartacağım ama bir yandan da gasp edilirim diye çekiniyordum, kaşla göz arasında çıkarıp uzattım.

Amerikan sokaklarından emekli kadın, teşekkür etti. Tekrar 5.kata çıktık. Asansör kapısında onları selâmetlerken, paranın 10 Dolarını bana geri uzattı. “Bu da senin komisyonun olsun!” dedi. İşte böylece, ABD’de türlü işlerden alın teriyle kazanılmış paralar arasına, kendi cebimden çıkan bir 10 Dolar geri girmişti.

Otoparktan eşyaları kapıp bir koşu yukarıya, merdivenden çıktım. Sinem meraklanmış, geciktim diye resepsiyona telefon bile açmışmış. Ona bir şey söylemedim. Ertesi sabah bu fuhuş yuvasını terk ederken, resepsiyondaki bayana iki çift laf etmeye gittim. “Benim ülkemde, Türkiyem’de  olsa,” dedim, “Yanlışlıkla, kundakta bebeğiyle gelmiş aileyi otele almazlar, durumu anlatıp yol gösterirler… Oteliniz fahişe kaynıyor!”

Resepsiyondaki siyahî kadın çaçaron birine benziyordu, bana çıkışıp bir hayat dersini orda verdi: “Sanıyor musun ki,” dedi, “Lüks otellerde bu türden aksatalar olmuyor, oralara fahişeler gitmiyor. Sefalet oralarda görülmüyor da, bu meslek gizlenebiliyor!” 

Otomobilde çocuklarla beni bekleyen eşim, resepsiyonda zaman geçirmemi merak etmişti, sordu. “Hiiiççç…” dedim.

______________

* Mahmut ŞENOL – Indianapolis   [email protected]

AÇIK GAZETE: Yazarımızın, şu sıralarda ABD’den Türkiye dönüşünde, “Go Home, Mahmut!” başlığıyla yayınlamayı tasarladığı Amerika izlenimlerine yer verilecek kitabından bir bölümü Açık Gazete okurlarına aktardık. Yazarımız, hazırlığında olduğu bu kitabın bazı sayfalarını gazetemizde sizlerle önümüzdeki günlerde paylaşacaktır.

 

1591900cookie-checkABD’DEN… Amerikan fahişesine hanutçuluk

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.