Alınganlık

Alıngan insanlardan korkarım. Dostunuz alıngansa dostluğunuz tehlikede demektir. Ne kötü şey onun sizden bir olumsuz tutum bekler gibi durması, bu yüzden gözlerini gözlerinize soru sorar gibi dikmesi, her sözünüzün altında bir dokundurma araması. Bir arkadaşınızın yanında belli ölçülerde özensizce davranmanız size rahatlık verir, güvenirsiniz ona, bilirsiniz ki o sizin sözlerinizden kendisi için kötü anlamlar çıkarmayacaktır. Alıngan için durum böyle değildir. Korka korka konuşursunuz. Sakınılan göze çöp düşer, bir de bakarsınız ki karşınızdaki buruluvermiş. Hadi bunu onarmaya çalış. Onarırken biraz daha batmak var. Ya öyle mi? Demek öyle? Yüz asılır, kaşlar çatılır, bir kırılmışlık havası özellikle bakışlara yansır ve siz söylediklerinize pişman olursunuz.

Zorunlu ilişkiler dışında böylelerinden uzak dururum ben. Neme gerek, hiç işim yokken başıma dert alayım. Kimseyi kırmak zorunda olmadığım gibi kimseyi pohpohlamak zorunda da değilim. Kaldı ki ben eleştirmeyi ve eleştirilmeyi pek seven biriyim. Elbette her durumda eleştirici bir tutum alacak değilim. Ama gerektiğinde eleştiri düzeneğini etkin kılmaktan kaçınmam. Adam esip savuruyor diyelim. Dur kardeş, işin şu yanı da var demek sanki benim boynumun borcudur. Yalnız bu tutumu anlayışına güvendiğim kişilere karşı alırım. Allahın dangalağını eleştirmek, onunla tartışmaya girmek hiç işime gelmez. Bu yüzden beni içtenliksiz bulan yakınlarım olmuştur. Adamın biri dostların kitaplıklarından kitap aşırmanın kutsallığından sözediyorsa ben ne diyebilirim. O gibi durumlarda kafamı sallayıp geçiyorum. Soytarı sanki bütün gün kitap okuyor da sık sık okuyacak kitap bulamamak gibi bir durumla karşı karşıya geliyor. O yüzden ne yapsın, kitap aşırıyor.

İnsanlar kafalarını geliştirmedikleri zaman kendilerinde zorunlu olarak bir eksiklik duygusu duyuyorlar. Bu açığı kapatmak için en kolay ve en ucuz yol alınganlıktır. Alınganlıkla karşıdakinin size eleştirili yönelişini de çok önceden çelmiş olursunuz. Adam der ki bununla kolay kolay konuşulmaz, en iyisi ben havadan sudan konuşup bu işi bitireyim. Siz de alınganlık zırhıyla kendinizi bir güzel korumuş olursunuz. Eleştiri oklarını çelmeye çalışacağınıza o tür oklarla hiç karşılaşmamış olurunuz. Özellikle felsefe ışığının insanları aydınlatmakta eksik kaldığı ortamlarda hoşgörüsüzlüğün üstü bir alınganlık derisiyle bir güzel kaplanmıştır. Bu gibi ortamlarda ne satıyorlarsa alacaksınız. Kendisinin ne büyük bir sanatçı olduğunu ballandıra ballandıra anlatan kadına haydi oradan diyebilir misiniz? Kötü şaire, kötü romancıya, kötü sinemacıya dil uzatın da bakın başınıza neler geliyor.

Bizim toplumumuz gibi kültür düzeyi oldukça aşağıda bulunan ve her gün biraz daha aşağıya çekilen toplumlarda insan ilişkilerine çok dikkat etmek gerekir. Konuşurken iki ölçüp bir biçeceksiniz. Gidenin arkasından konuşmak gibi kötü ve ahlakdışı alışkanlıklar eleştirisizlik karanlığında edinilmiştir. Bana gelince, ben insan ilişkilerimi enaza indirgemiş olduğumdan benim bu konuda büyük bir sorunum yoktur. Bir ay ya da bir yıl boyunca kaç kişiyi görüyorum ki. Gördüklerime de dikkatli davranıyorum elimden geldiğince. Gene de birilerini kırıyorsam hiç önemsemiyorum. Kırılacak olan kırılabilir. Alınganlık da kötü bir huy olmakla birlikte bir haktır. Bırak adam alınsın dursun. Kendiyle sorunlu olmayan adam alıngan olur mu hiç. Akrabadan bir bey vardı, geçenlerde rahmetli oldu. Onlara gidilecek olduğu zaman bir sıkıntı basardı beni. Üç dört saatlik buluşmada en azından üç beş alınganlık bunalımı… Sözünüzde geçen bir belirlemeyi hemen kendiyle ilgili sayar. Şaka etmek falan zaten haram! Öyle bir şey yapmaya kalkarsanız yakar canınızı. Canınızı yakıp da ne olacak, asar yüzünü, bir on dakika öyle kalır. On dakika sonra açılır. Bir on dakika öyle gider. Sonra gene birden buruluverir.

Bendeniz kimsenin etlisine sütlüsüne karışmam. Beş yıldır yani emekli olalı beri dış dünyayla bağımı enaza indirgedim. Meyhanelerden nefret ediyorum, gerçekten her türlü meyhane benim için “mukassi”dir artık. Bir yerlere gitmek de istemiyorum. Herbiri bir görgüsüzlük anıtı olan o beş yıldızlı otellere sokuveriyorlar adamı. Oradan kurtulana kadar ne çekiyorum, bayağı sinirlerim bozuluyor. İnsanların çok ölçülü davranarak birbiriyle incelik yarışına girdiği yemeklerde de gözüm yok doğrusu. Zorda kalınca gidiyorum ama o gidiş bana yük yüklüyor. Bir sözüm yanlış anlaşılacak mı diye gergin durmak ve rahatmış gibi davranmak ikiyüzlülükten başka nedir?

643610cookie-checkAlınganlık

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.