Ankara Müzik Festivali 32. yaşında

Festival’in açılış konserinde, komşu ilden gelen bir orkestra vardı. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası, MEB Şura Salonuna konuk olarak geldi. 20 yılı aşkın süredir, Ankara’da ki belediye yönetiminin, değil bir senfoni orkestrası, konser verilecek bir mekan gerçekleştirme gibi, ne bir girişimi, ne de br fikri var. Sezon süresince her hafta, kendi salonunda konserlerin gerçekleşmesini sağlayan, bir senfoni orkestrası kurarak 14 yıldır yaşatan bir Büyük Şehir Belediyesi var. Ankara’nın burnunun dibindeki bir şehir de, Eskişehir’de. Ankara Büyükşehir Belediyesi bu gerçekliği bir gün görürde, Başkent Ankara’da niye yok diye düşünme gereği duyar diyelim.

Ankara’lılar böyle bir gerekliliği duyumsamıyorlar mı diye, düşünmekte mümkün. Ama, sanat önde gider ve bu yolu açmak yönetimlerin görevidir. Festival ve konserden önce, 48 yıldır bir Ankara’lı olarak, bu acıklı konumu belirtmeden geçemiyorum.

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası’nı, bu açılış konserinde, orkestranın sanat danışmanlığını da yürüten, Ender SAKPINAR yönetiyordu. Bu sezon, Eskişehir’de orkestra konserlerini ve şef Ender SAKPINAR’ı dört-beş kez izleme olanağını buldum. Burada bazı konserler ile ilgili izlenimlerimide paylaşmıştım.

Sabah kar yağışı başlayan, öğleyin güneş açan, akşam da hafiften soğuğun başladığı cumartesi akşamı, Akdeniz’den İspanya’dan gelen sıcak rüzgarlar, Ankara’yı ısıttı diyebiliriz.

Komşu ilden gelen bir orkestra, bizden bir şef ve programa bizim sanatçılamızın bir eseri alınarak, ilk seslendirilmesinin de yapılması, Festival’in bir başka özelliği de olmuştur.

Geçtiğimiz yıl yitirdiğimiz sanatçı, Ertuğrul Oğuz FIRAT, bir yıl öncesinde de, 2013 de Sevda Cenap And Müzik Vakfı Onur Ödülü Altın Madalyası’nı da almıştı. Ne yazık ki bu eserinin ilk seslendirilmesini dinleyemedi. Işıklar içinde olsun.

Ertuğrul Oğuz FIRAT, bir müzik insanı olmasının ötesinde, hukukçu, yargıç, şair, ressam ve besteci kimliği ile çok yönlü bir insan. Konser’de, “Üç Kırın” eserinin, “1.Dans / Altın Kartal” bölümünün, Dünya Prömiyeri gerçekleştirilmiş oldu. Program Notları’nı yazan Şefik Kahramankaptan dostumuzun yazısından, bu bölümün “Manuel de Falla Anısına” ithaf edildğini öğreniyoruz. Eserin ikinci bölümü “Savaş” Albert Roussel’e, üçüncü bölümü “Işıklar” da Bela Bartok’a ithaf başlıklarını taşıyor. Bu eserin tamamını da dinlemek, konser programlarında gelecek dönemlerde görmek ve izlemek isteriz.

Bu eserden sonra, konser süresince İspanyol rüzgarı esti. Ertuğrul Oğuz FIRAT’ın eseri ile konserin başlaması da, bu rüzgar ile örtüşmüştü doğrusu.

Konserin solisti, genç bir Alman keman sanatçısı, Nıcolas KOECKERT ile LALO’nun İspanyol Senfonisi seslendirilince, Akdeniz’in, İspanya’nın sıcak rüzgarları salonda esmeğe başladı. Eserin dört bölümü seslendirildi. Romantik bir yolculuk yaptık. Duygusallık ve dansla başımız önce hafiften döndü. Sonra, İspanyol rüzgarı hızlı esmeğe başladığında, coşku ile dansı sürdürdük. Nefesliler bu dans çoşkumuza eşlik ederken, İspanyol kıyılarına kadar uzandık. Bu coşku alkışlara da yansıyınca, alkışlar ‘bis’ den sonra da doruğa ulaştı. Keman ve şef ile orkestra, ‘bis’de seslendirdikleri eserle, birlikteliğe ivme kazandırmış oldular.

Konserin ikinci bölümünde de İspanyol rüzgarı, Maurice RAVEL ile devam etti. Babası İsveç’li, annesi Bask’lı, Fransa-İspnaya sınırında doğan, bu Fransız müzisyenin eserlerinde, İspanyol ezgileri hakim olduğundan, İspanya ve müziğinin bir temsicisi olarak görmüş ve düşünmüşümdür. RAVEL’in “Couperin’in Anıt Mezararı” eseri seslendirildi önce. Dans devam etti.

Programda yer alan son eser, Manuel de FALLA’nın, “Büyücünün Aşkı” eseri oldu. Endülüs ve İspanyol çingeneleri, renk ve tını zenginliği, dinamizm, aşk, coşku, folklorik özelliği nedeniyle de, izleyicileri sahne içine alan bir seslendirme olmaktadır. Yaylı çalgılarla, nefesliler adeta bir birleriyle yarışıp, koşarken, sizde kendinizi o çoşkunu içinde bulursunuz. Final bölümü, “Ateş Dansı” ise coşkunun doruğuna ulaşıp, artık başınız alabildiğne dansın büyüsü ile dönmeğe başlamıştır. Bu dans bitmesin istersiniz, müzik devam etsin diye beklersiniz. Ancak, FALLA sizi bu yolculukda doruk ta kendinizle başbaşa bırakır. O coşku selini artık içinizde siz devam ettirin der gibidir.

Alkışlar, bu İspanya yolculuğunun, akdeniz sıcaklığının ne yazık ki sona erdiğinin işaretidir. Bir-iki kadeh şarap, bu gecenin biraz daha devamını sağlasa da, dışarı çıktığınızda, Ankara’nın soğuk havası sizi beklemektedir. İçinizdeki aydınlık ve coşku, Ankara ve oluşturulan gündem gerçeği ile karşılaşılacaktır artık.

Ay sonuna kadar Festival süresince, 19 etkinlik sizleri bekliyor. Akdeniz rüzgarını kaçırmak istemiyor ve sürdürmek istiyorsanız, İber yarımaadasından sesler, iki hafta sonrası yine cumartesi günü, Cristina BRANCO ile buluşabilirsiniz. FADO’nun gizem ve buğusu içinde, yolculuğu sürdürebilirsiniz.

Programı inceleyin, ay sonuna kadar, bu yolculuğa bir durakta katılabilir, yer bulabilirsiniz.

Gündemi, karartmaları bir yana bırakın ve müziğin coşkusu içinde, biraz aydınlığa koşmak iyi gelecektir.

Ama yine de, neden yönetimce bu kültürel oluşumları, salonları biz Ankara’lılar olarak hak etmiyormuyuz diye düşünmekten vaz geçmeyelim. Hak ediyoruz da, yönetimler neden buna sessiz kalıyor diye sorgulamaktan da geri durmayalım.

Festival’in açılış gecesinde, Belediye ve Hükümet temsicilerinin bulunmaması, bizim eksikliğimiz değil şüphesiz. Konser başlamadan önce salona giren, eski yönetcilerimizi de coşku ile alkışlamak yeterli değil.

Yeni kültürel oluşumlara olanak sağlayacak, yeni salonlar açacak, sesimizi duyacak insanlara ve yönetimlere ulaşmak, sorumluluğumuz.

Bu sorumluluğumuzu bilinçle yerine getirmek için ise görev bizi bekliyor. Şairin dediği gibi bu da, “Elleremizde”

İstanbul, 6 Nisan 2015. Pazartesi. [email protected]

1571800cookie-checkAnkara Müzik Festivali 32. yaşında

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.