Avrupa Birliği rüşveti mi?

Hukuk ve basın özgürlüğü ayaklar altına alınarak tutuklanan Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni DENİZ YILDIRIM ve Ulusal Kanal Şefi Ufuk Akkaya’nın tutuklanmasını ve onu görmeyen gazete ve gazetecileri protesto ediyorum.

***

Aşağıda okuyacağınız yazıyı haber olarak kaleme almış, daha sonra da gazetemize göndermiştim. Yayın yönetmenimizin haberi biraz beklemeye alması sonrasında haber bayatlamış ve yayınlanmamıştı. Uzun olan bu haberi biraz değiştirerek köşeme taşımayı uygun buldum. Zira Avrupa Birliği ile Çek Cumhuriyeti arasında sorun gibi görünen Beneş Kararnamesi Türkiye için de örnek olacak nitelikteydi. Haberi kenara atmaya gönlüm razı olmadı.

Beneş Kararnamelerine atıfta bulunarak, Lizbon Sözleşmesini Avrupa Birliği tarafından ek bir sözleşmenin kabul edilene kadar imzalamayacaklarını söyleyen Çek Cumhuriyeti Devlet Başkanı Vaclav Klaus’un Lizbon Anlaşmasını kabul ettiği ve imzalayacaklarını ifade etti. Çek Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamaya göre Vaclav Klaus’un ek şartlar koşarak, “Lizbon Anlaşmasını bloke etmeyeceğini” Avusturya’nın Der Standard gazetesi 1. Kasım 2009 tarihli sayısında manşetten okuyucularına iletmişti. Vaclav Klaus tarafından Prag’da Cumhurbaşkanlığı Sarayından yapılan açıklamayla “Çek Cumhuriyeti için önemli bir istisnai düzenlenmenin kararlaştırıldığı ve Avrupa Birliği Komisyon kararını memnuniyetle karşıladıklarını” gazete haberinde duyurmuştu.

Gazete haberinin devamında, Avrupa Anayasası’nda Çek Cumhuriyeti’nden İkinci Dünya Savaşı sonrasında Nazilerle işbirlikçilik suçlamasıyla Çekoslovakya topraklarından tehcir edilen “Almanların herhangi bir tazminat talebinde bulunmayacakları garanti edilmiştir” denildi.

Bu duruma Almanya’nın tepkisini takip edemedim, ancak Avusturya’dan aynı günde anında tepki geldi. Avusturya’nın Avusturya Halk Partisi, Avusturya Özgürlükçü Partisi ve Avusturya Geleceği için Birlik gibi sağcı partileri, Vaclav Klaus ile Lizbon Sözleşmesi kapsamında varılan anlaşmayı, “Yüz karası”, “Skandal” ve “Avrupa Birliği’nin diz çökmesi” olarak değerlendirdi.

Avusturya’nın Der Standard Gazetesinin haberinde, hem Avusturya Başbakanı Werner Faymann, hem de Dışişleri Bakanı Michael Spindelegger tarafından yapılan açıklamada “Beneş Kararnamesi ile göç ettirilenlerin tazminat taleplerine ait herhangi bir uzlaşmaya varılmamıştır” ifadesine yer verildi.

Avusturyalı Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın uzlaşma olmamıştır açıklamasının aksine, uzlaşma sağlandığını ifade eden Çek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus “Varılan uzlaşmadan mutlu olduğunu” ve varılan anlaşmanın “Çek Cumhuriyeti vatandaşlarının mal varlığının garanti edilmesini ve Beneş Kararnamesi’nin iptaline gidilerek, Sudeten Almanlarının tazminat talebinde bulunamamalarını güçlendirmiştir” açıklamasına da Der Standard Gazetesi yer verdi.

Yine aynı gazetenin haberine göre Çek sağcı partileri varılan uzlaşmayı başarı olarak değerlendirirken, Çek Yeşiller Partisi ve Çek sendikacıların anlaşmayı eleştiren taraf oldu. Çek Yeşiller Partisi varılan uzlaşmanın “Çekler için kötüleşme anlamına geldiği” biçiminde eleştirisi haberde yer alırken, Çek Sendikalar Konfederasyon Başkanı Milan Stech “Vaclav Klaus’un Çek işçilerinin sosyal haklarının zayıflatılmasının başlamasının yolunu açmıştır” biçiminde eleştiride bulunduğu yazıldı.

Çek Cumhuriyeti komşusu Slovakya Başbakanı Robert Fico daha önceki açıklamalarında, “Beneş Kararnamesi konusunda Çeklerin başarı elde etmesi halinde, kendilerinin de aynı yolu izleyeceklerini” ifade eden açıklamaları basında yer almıştı. Slovakya Başbakanı Robert Fico’nun Slovakya Cumhuriyeti’nin Çek Cumhuriyeti’nden daha fazla başarılı sonuç elde ettiğini, “Slovak vatandaşlarının mal varlıklarının Avrupa Anayasası’nda garanti altına alındığını ve Beneş Kararnamesi’nden dolayı ülkesinden tazminat talebinde bulunulmayacağı” gazetelerde yer aldı.

Böylece Avrupa Birliği’nin 27 üyesi ülkelerinin hepsinin sözleşmeyi imzalamasıyla AB içindeki bu çatlak kapatılmış oldu. Yalnız Çek Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği muhalifi sekiz senatörünün Anayasa Mahkemesi’nde Lizbon Sözleşmesi aleyhinde dava açmışlar ve açılan bu davanın ret edildiği duyuruldu. AB muhalifi senatörlerin “Lizbon Anlaşmasının imzalanmasının sonucunda Çek Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının kalmayacağı” endişesiyle açmış oldukları dava, Anayasa Mahkemesi tarafından, “Modern bir ülkede esas olanın bağımsızlık değildir; bağımsızlık demokratik hukuk devletinde kurumların devamında sadece bir araçtır” biçiminde değerlendirilerek, davayı ret etmiş olduğu belirtildi.

Vaclav Klaus bu kararın sonucunu bekledikten sonra, Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla hemfikir olmamasına rağmen, Lizbon Sözleşmesini imzaladığını açıkladı. Bu açıklamanın yapıldığı ertesi günde Avusturya haber ajanslarına bir haber düştü ve haber bir daha tekrarlanmadı. Üstü birden kapatılan bu haberde, Avrupa Birliği Komisyon Başkanlığı’na Vaclav Klaus isminin de üzerinde durulduğu açıklandı.

İngiltere’den Tony Blair, Avusturya’dan eski başbakanlardan Wolfgang Schüssel ve Alfred Gusenbauer’in de isimlerinin bu makam için geçtiği bilinen ve Alman Başbakanı Angele Merkel’in de desteklediği Wolfgang Schüssel’in şansının oldukça fazla olduğu Avusturya basınında yer alırken, Vaclav Klaus da rekabet içerisine olacağı ilan edilmişti.

Uzun süre Lizbon Sözleşmesini imzalamamakta direnen Vaclav Klaus’un sözleşmeyi imzalaması sonrasında, Avrupa Birliği’nin imza bedeli olarak kendisine sunulan bir rüşvet mi sorusunu sormaktan insan kendisini alıkoyamıyor.
Zira AB ve ABD kendi çıkarlarını koruyacak politikacıların bazısını Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığı görevini veriyor, bazısına ise Avrupa Birliği Komisyon Başkanlığı görevine atıyor.

1597870cookie-checkAvrupa Birliği rüşveti mi?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.