Bir tatil armağanı

İnsan toplulukları yaşayamadıkları mutlulukları özlemler ya da kurallar olarak ifade ederler. Demokrasi ve özgürlüklerden çok sık söz eden toplumlar demokrasi ve özgürlükler özlemi çekiyor demektir. Toplumsal olduğu kadar bireysel olarak da sıkça dile getirilen özlemler aslında bireyin içinde hissettiği ve bilinçaltı sıkıntısını duyduğu değerlerlerin dışa vurumu olarak yorumlanabilir.

1717-1778 yılları arasında yaşamış olan Jean-Jaques Rousseau, etkisi günümüze dek sürmüş ünlü Toplum Sözleşmesi adlı eserini 1762 yılında Paris’de yayımlamıştır. Vedat Günyol’un tercümesi ile Adam Yayıncılık tarafından dilimize kazandırılmış olan bu yapıtın esaslarını belirleyen ve kitabın arkasında yer alan birkaç anlamlı cümle, bana, siyasîlerin üzerinde uzun uzun düşünmesi gereken kurallar gibi geliyor.

“En güçlü, gücünü hak, boyun eğmeyi de görev biçimine sokmadıkça hep egemen kalacak kadar güçlü değildir. Güçlünün hakkı işte buradan gelir.”

Yasama gücünü şöyle veya böyle ele geçirmiş bir iktidar “hak” anlayışından uzaklaşır ve toplumsal haklılığı egemen kılabilmek için boyun eğmeyi kabul etmezse, siyasal meşruiyetini yitirir. Bu yorumla, meclis çoğunluğunu ele geçirmiş olan bir siyasal örgütün başta Anayasa olmak üzere, Siyasal Partiler Yasası ve Seçim Yasası gibi temel ve siyasal erkin oluşumunu meşrulaştıracak yasaları düzeltmezse, bu sakatlık üzerinde oluşmuş meşruiyetinin temelini halklara ve kendi vicdanına açıklayamaz!

“Yasalar, toplum halinde birleşmenin koşullarından başka bir şey değildir aslında. Yasalara boyun eğen halk, onları koruyan halkın kendisi olmalıdır”

Yasaların yapılması ve uygulanmasında güçlü sermaye ya da tarikat çevrelerinin çıkarları toplumsal hakların önüne geçtiği sürece, güçlünün yasasına halklar boyun eğiyor demektir. Böyle bir durum toplum sözleşmesi kavramı ve olgusu ile açıklanamaz!

“Ey özgür uluslar! Şu özdeyişi aklınızdan çıkarmayın: Özgürlük elde edilebilir ama, kaybedildi mi bir daha ele geçmez artık. İnsanoğlunu gerçekten mutlu yapan şey, dirlikten çok özgürlüktür.”

Rousseau’ya göre, doğa yasaları çerçevesinde özgür ve eşit olan insanlar, toplum düzeninde, mal mülk tutkusundan dolayı, özgürlük ve eşitlik haklarını yitirmişlerdir. Kapitalist toplumlardaki özgürlük anlayışını, çevresel ekonomileri sömürerek varsıl konuma gelmiş olan toplulukların, özgürlüğün önüne varsıllığı koyması ve demokrasi ve özgürlüğü böylece tanımlaması, üzerinde durulması gereken bir noktadır.

“Egemenlik işlemi nedir? Bu, üstün astla değil, bütünün kendi üyelerinin her biriyle yaptığı bir sözleşmedir.”
Rousseau’ya göre, insanları toplumsal düzende özgürlüklerinden uzaklaştıran olgunun mal mülk tutkusu olması ve kapitalist toplumlarda iktidarın da asıl olarak varsılı temsil etmesi durumda, egemenlik işlemi kaçınılmaz olarak, üstün astla yaptığı bir sözleşmeye dönüşmektedir.

Rousseau’nun temel ilkelerini irdelediğimizde, günümüzün varsıl toplumlarından çevreye yayılan özgürlük ve demokrasi sözcüklerinin içinin ne dcnli boş olduğunu görebiliriz. Tüm dünyada emperyalizm yaygınlaşırken, artan üretimin karşısında gelir dağılımının bozulması ve bizzat gelişmiş merkezlerde işsizliğin yaygınlaşması kapitalizmin birinci derece sorunu olarak görülmüyorsa, böyle bir sistemin insan yararına olduğu ileri sürülemez. Böyle bir sistemi, ancak tüm yerküreyi emperyalizm kıskacına almaya yeltenen sermaye sahipleri ve yandaşları savunabilir.

1595280cookie-checkBir tatil armağanı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.