Boğaz’daki Mehmetçik Anıtı’na selam veren asker!

Ben çocukken sayılan çoktu. Onlara daha çok otobüslerde rastlardım. Hepsinin ortak yönleri vardı, bu benzerlikler yüzünden onları tanımak kolaydı. Çoğu yaşlıydı ve madalyalıydı. Hepsi erkekti ve askerliklerini savaş meydanlarında yapmıştı. Hepsi vurulmuş gazi olmuştu.     


Öğretmenlerimiz bize, “küçüklerimizi sevmek, büyüklerimizi saymak” kuralını öğretirken savaş gazilerine ve malullerine değinmeden geçmezdi. Bu madalyalı dedelerimiz çocuk dünyamızın kahramanıydı.


Onları daha sonraları emekli kuyruklarında, kelimenin tam anlamıyla sürünürken gördük. Düşman karşısında verdikleri mücadelenin daha zorunu yaşam kavgasında gösteriyorlardı ama, yaşam daha acımasızdı. Kiminin kuyruklarında son nefesini verişine tanık olduk, kiminin ise yalnızlık ve açlık içinde evinde ölü bulunduğunun haberini aldık. Sağ kalanlar ise yaşam mücadelesine, kutsal saydıkları ve övünerek göğüslerinde yıllarca taşıdıkları madalyalarını bit pazarlarında satarak devam ediyordu. Herhalde yaşamlarının en zor anı da buydu.


Bundan birkaç yıl önce bir savaş gazisinin daha, 90’lı yaşlarında yalnızlık ve ilgisizlik içinde hayata gözlerini yumduğu haberini okuduğumda, çocukluk günlerimde sayıları fazla olan bu kahraman dedelerimizden kaç tane kaldığını düşünmeden edemedim. Kore ve Kıbrıs savaşı ile Güneydoğu’daki çatışmalarda yaralanan gazilerimizin sayılarının çok olduğunu düşünüyorum. Allah hepsine uzun ömür versin, onların önünde yaşayacakları daha uzun yıllar var ama, ya Kurtuluş Savaşı’nda ve öncesinde vatan toprakları için savaşan kahraman dedelerimizden yaşayan var mıdır? Herhalde yoktur.     


Dedemi kaybettiğim 1982 yılından bu yana -televizyonlardaki mevlit programları dışında- şehitlerimiz için dua eden, gözyaşı döken kimseye tanık olmamıştım. Taa ki bundan birkaç yıl önce yaşları belki benden bir hayli fazla ama, yaşama bakışlarıyla en az benim kadar genç iki arkadaşımla sıcak bir ikindi sofrasında buluştuğum bir masa başı sohbetine kadar… İki masa arkadaşımdan biri, evin cumbasında kurduğumuz masadan boğaza bakarak,  “Şu dakikalarda 27. alaydan da 57. alaydan, da nice vatan evladı bu toprak için canlarını verdiler” dedi ve her ikisi de gözyaşlarına engel olamadı. O andan kendimi mutlu ve şanslı hissettim; o masada onlarla birlikte oturduğum ve onları tanıdığım için… Neden sadece 70 yaş üzeri için önemliydi bu vatan ve bu vatan için ölenler diye düşünmeden de edemedim…


Yazımı elimdeki bir hayli eski olduğu sararmışlığından belli olan siyah beyaz bir fotoğrafa bakarak bitirmek istiyorum. Fotoğrafı kim çekmiş bilmiyorum ama, kim çekmişse eline sağlık. Fotoğrafta bir bacağını yitirmiş koltuk değnekli yaşlı bir gazi Çanakkale Boğazı’ndaki Mehmetçik Anıtı’nı dimdik bir şekilde selamlıyor. Belli ki Çanakkale Savaşı gazilerinden biri bu asker… Bir bacağını savaşta yitirmiş. Yıllar sonra o savaşta hayatını kaybeden silah arkadaşlarını selamlamaya gelmiş. Tek bacağıyla dimdik bir şekilde Mehmetçik anıtına selam duruyor  ve şehit arkadaşlarının ruhlarını şad ediyor.     


Fotoğraf beni o kadar çok etkiledi ki, dudaklarımdan şu sözlerin dökülmesini engelleyemedim.


“Boğaz’daki Mehmetçik Anıtı’na selam veren asker, şehitleri ancak sen hatırlarsın, seni ise hiç kimse…”



Not: Konuyla ilgili diğer köşe yazısı: “Kapanın elinde kalan madalyalar”


 

668940cookie-checkBoğaz’daki Mehmetçik Anıtı’na selam veren asker!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.