Bu ağaç meyve vermiyor

Arkadaşlarımız bazen uluslararası başarılarını anlatırlar. Uzak topraklara gitmişlerdir, büyük kültür ortamlarında bildiriler sunmuşlardır. Ben onları gıptayla hatta hayranlıkla dinlerim. Dostumun başarısı benim başarımdır. Ne güzeldir insanın evrensele kavuşması, ülkesinin ışığını başka ülkelerin insanlarına ulaştırması. Bu tür buluşmalar fikir zenginliği için olduğu kadar gönül zenginliği için de önemlidir: başka koşullarda yetişmiş insanların dünyalarını tanımak, onların insana bakışını öğrenmek, onlarla dost olmak bir kazançtır. Gerçi bu buluşmalar çok zaman gezgin ruhsallığıyla yaşanır. Bir yeri tanımak o yerde uzunca bir süre kalmakla olur ancak. Ne var ki ayaküstü bir karşılaşma bile insana çok şey katabilir. Arkadaşlarım benim basit dünyamda uluslararası başarılarımın olmadığını bilirler. Kendi başarılarından sözederken benim bundan rahatsız olmayacağımı da bilirler. Bu babayani adamın kimseyi kıskanmadığı kesindir. Bazen bu tür başarıların var mı diye sorarlar bana. Yok der geçerim. Nedenlerini anlatmak uzun sürer. Birinci neden benim başarı denen takıntıyı önemsemiyor olmamdır. Ben çalışmayı severim. Benim için çalışmak bir çocuk sevincidir, çelik çomak oynamaktır, kaydıraktan kaymaktır. Yalnız gönülden yapılan yani zorlama olmayan çalışmalar verimlidir, öbürleri bir şeyler getirse de iyi sonuçlar vermez. Birçok arkadaşımızın yazıp çizdiklerinde eksik olan lezzet belki de heyecan eksikliğindendir. Heyecansız yapılan her iş verimsiz olur.

Ben aydın insanın önce kendi toplumunun insanı olması gerektiğini düşünürüm. Dil ve duygu birliği önemlidir. Kendi insanınıza kızarsınız, yeri gelir ona kalayı basarsınız, bıktım bunun ahmaklığından dersiniz, ama bunu o toplumun bir parçası olarak söylersiniz. Sizin dilinizden gene de o anlayacaktır, siz nasıl onun dilinden anlıyorsanız. Yazdıklarınızı çizdiklerinizi yapıp ettiklerinizi o beğenecektir, o beğenmeden onları başkasına beğendiremezsiniz. İnsanın kendi toplumuna yukardan bakması ve bir başka toplumun insanına kendini beğendirmeye çalışması hoş değildir. Bir toplumda bu tür eğilimler yerleşik duruma gelirse hastalanmalar başlar. Buralardan kopup başka diyarlara gidenleri anlıyorum. Adam daha gelişmiş bir ortamda bilgin ya da zengin olmak istiyor olabilir. Gitmek isteyen gitmelidir, gitmek isteyeni sevgilimiz olsa tutmamalıyız. Yolun açık olsun, duadan ayırma! Buranın olanaklarıyla okudu nasıl gider duygusallığı boştur. Belki adam oralarda Karun ya da Einstein olacak. Köprüleri atıp gitsin. Bana ters gelen şey insanın kendini başkalarına beğendirebilmek adına küçülmesi ve bu yolda kendini kullandırmasıdır.

Artık üniversitede yükselebilmek için yabancı “hakemli” dergilerde makale yayımlamak gerekiyor. Kendinizi önce başkalarına beğendirin de öyle gelin demektir bu. İşin tezgahı kurulmuş: para karşılığı yazı yayımlayan dergiler var. Ver iki yüz doları gerisini düşünme. Oh olsun aklını yükselmeye takmışlara. Makaleyle bilim adamı olmuş kişiye ben dönüp bakmam. Bizler eski zamanda doktora için de doçentlik için de kitaplar yazdık, onları yabancılar değil bizimkiler onayladı. Bunun ötesinde birilerine yamanmaya çalışmadık. Dışarıdan iyilikler elde etmenin çok temiz yolları yoktur. Bizler yabancılar karşısında sağlam durmamız gerektiğini biliyorduk. Başkası kim ki benim bilimsel yeterliğimi onaylayacak. Biri bir gün bana “dışarıda” yayımlanmış yazım olup olmadığını sordu. Beni profesör yapacaklarmış. Ben sömürge aydını değilim dedim. Bir daha da buna benzer bir şey sormadılar. Toplumsal onurunuz yetersizse dünya çapında yaptığınız her iş yel üfürdü su götürdü cinsinden olacaktır. Her toplum ayrı bir dil konuşurken bambaşka değerlerle yaşar. Ulus diye bir şey yok diyebilmek için insanın kör ya da kaşarlanmış çıkarcı olması gerekir. Bu gibi tutumlar içte ve dışta bir takım yararlar elde etmekten başka bir işe yaramaz. Bilinmedik bir şeyler için kullanılmak da cabası. Düşünebiliyor musunuz, ben kendimi dışta birilerine benimsetmişim, sonunda adamlar bana bir gün “Türk Heidegger’i” adını takıvermişler. Bu bir övgü mü daha başka bir şey mi? Yazdıysa bozsun.

Şu yalan dünyanın tadını ben çıkardım dostlarım. Dünyanın girdisine çıktısına aldırmayarak yaptım bunu, ünlere unvanlara zenginliklere dönüp bakmayarak yaptım. Dinginliğimi buna borçluyum. Birileri bir şeylerin peşine hırsla koşarken ben gülüp geçtim. Birilerine yaltaklana yaltaklana bir şeyler elde etmeye çalışan ama pırıl pırıl görünen sözde aydınlar yok mu, onlardan uzak durdum hatta bucak bucak kaçtım. Kendimin efendisi olmayı bildim kısacası. Sorun yaşama verdiğimiz anlamlarla ilgilidir. Büyük duyguları yaşayabilmek için küçük şeylerin dünyasından kurtulabilmek gerekir.

645550cookie-checkBu ağaç meyve vermiyor

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.