Türkiye günlerdir AKP’nin Kürt açılımını tartışıyor. Toplumun her kesiminde tansiyon günden güne yükseliyor. Terörün en yoğun olduğu zamanlardaki asgari sağduyuyu bile bugünlerde mumla arıyoruz. Bir kaç gün önce İstanbul’da tanık olduğum bir eylem manzarası durumu özetleyecek nitelikteydi…
Kadıköy meydanında toplanan 8-10 kişilik bir grup, ellerinde megafon ve pankartlar,
“ operasyonlar durdurulsun, yaşasın halkların kardeşliği!” sloganları eşliğinde demokratik açılıma uygun bir şekilde eylem yapıyorlar.
Grubun 50 metre uzağındaysa animasyon filmlerini andıran bir edayla ip gibi dizilmiş burnundan soluyarak bekleyen 100’den fazla çevik kuvvet polisi, namı diğer ‘robocop’lar…
Sokaktaki insanın bu manzara karşısında biriken öfkesi ise ayrı bir tartışma konusu.
AKP’nin açılımına koşulsuz destek verenlerin de karşı çıkanların da gözden kaçırdıkları bir gerçek var ki toplum hızla ve derinden bir ayrışmaya sürükleniyor. Medyanın bu süreçte dolaşıma sokması gereken uzlaşmacı dilin ve söylemin esamesi bile okunmuyor. Bu ayrışma öyle boyutlara ulaşmış vaziyette ki aktaracağım olay bunun en çarpıcı kanıtlarından biri.
Alevi köyündeki peruklu adam
On gün kadar öncesine gidelim. Antalya’nın Alevi köylerinden birinde, başında dikkat çekici perukla dolaşan bir adam, kendisini Alevi olarak tanıtır ve “Ankara’dan geldim. Aleviliği araştırıyorum” şeklinde sürdürür sözlerini. Yakınlardaki diğer bir Alevi köyünden geldiğini ve Aleviliğin kökenleri hakkında aykırı bilgileri olduğunu öne sürer. Köylülerden birinin ilgisini çeker peruklu adamın sözleri. Ve adamı evine davet eder.
Yolda başlayan sohbet, evde devam eder. Ancak peruklu adamın sözleri yenilir yutulur türden değildir.
PKK’nın yüzde doksanı Alevi propagandası
Peruklu adam, aslında bütün Alevilerin Kürt olduğunu, Şamanizm ve İslam’la bir ilgilerinin bulunmadığını, tamamen ayrı bir din olduğunu, PKK’nın dağdaki kadrosunun yüzde doksanına yakınının Alevilerden oluştuğunu, Kürtlerin bu savaşı eninde sonunda kazanacağını ve Yezidilerin, Kürtlerin, Alevilerin ve Ermenilerin soykırıma tabii tutulduğunu, Kürtlerin eninde sonunda kendi devletlerini kuracağını ve bunun çok yakın olduğunu söyleyerek sürdürür konuşmasını…
Ve ardından ekler; “Mustafa Kemal, bir İngiliz ajanıydı!”
Evde bulunanlardan bir kadın bu sözler üzerine araya girer, biraz da öfkeyle peruklu adama kim olduğunu ve ne iş yaptığını sorar. Ardından da Mustafa kemal’in bu ülkenin gelmiş geçmiş en önemli liderlerinden biri olduğunu, bugün burada böyle özgürce konuşabilmesini Mustafa Kemal’e borçlu olduğunu söyler. Peruklu adam sürdürdüğü provakatif sözlerinin arasına, Avukatlık yaptığını ve Mardinli olduğunu da ekler. Kadın, biraz önce Alevi olduğunu söyleyen adama Mardin’de Alevi olup olmadığını sorar. Peruklu adam bu kez de Yezidi olduğunu söyler.
Öcalan’ın avukatı sahnede!
Bu hararetli tartışma böyle sürüp giderken kadının karşı çıkışlarına sinirlenen peruklu adam, “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” dedikten sonra, “sen kendi soykırımını düşün, Aleviler 72 kez soykırıma uğradı bu ülkede!” der.
Peruklu adamın gittikçe kabalaşan tavrına sinirlenen kadın, adama adını sorduktan sonra içeri gider ve bilgisayarının ekranına “Av. Medeni Ayhan” yazarak internetten adamın kimliği hakkında bilgi öğrenmeye çalışır.
Ekrana düşen bilgiler karşısında kadın şok olur. Çünkü arama motorunun verdiği bilgilere göre Medeni Ayhan, Abdullah Öcalan’ın 1999 yılındaki yargılanması sırasında savunmasını üslenen Avukatlardan biridir. Öfkeyle dışarı çıkan kadınla artık kimliği açıkça ortaya çıkan peruklu adam arasındaki tartışma daha da sertleşir ve Medeni Ayhan köyden ayrılmak üzere oradan uzaklaşır…
Peruklu adam, ya da Abdullah Öcalan’ın eski avukatı Medeni Ayhan’ın Antalya’nın Alevi köylerinde elini kolunu sallaya sallaya yaptığı provakasyon ve ajitasyonun ayrıntıları kısaca böyle.
Ne büyük tesadüf ve iyi ki ona ışıklı aklıyla yanıt verebilecek kadınlarımız var Alevi köylerinde. Ama ya olmasaydı?! Medeni Ayhan gibi yüzlercesinin her gün Anadolu coğrafyasının farklılık ve zenginliklerinin altına dinamit yerleştirme çabası içinde olduğunu bu ülkeyi yönetenler görmüyorlar mı?
Türkiye’deki 30 milyon Kürdün devlet kurma hakkı(!)
Bu olayı duyunca ben de kısa bir araştırma yaptım. Bakın, şu sözleri de, 1999 yılında bölücülük suçundan 7 ay hapis yatan Medeni Ayhan söylemiş:
“Osmanlı İmparatorluğu 1915 yılında 1.5 milyon Ermeni’yi katletmiştir. Kimse inkâr edemez. Mazlum ve güzel Ermeni halkının acısını paylaşarak önlerinde saygıyla eğiliyorum…
Kemalizm gerici ve faşist bir ideolojidir. Toplam gericilik ve eklemlenmiş gericiliktir. Kemalizmin bu topraklarda hiçbir yeri yoktur. Kemalizm statükonun çocuğudur. Kemalizm bir vebadır, mikroptur. Kürtler ayrı bir ulustur. Ben Kürt vatandaşı olarak Türkiye’de yaşayan 30 milyon Kürdün bu topraklar üzerinde kendi devletlerini kurma hakkını sonuna kadar savunuyorum.”
Bu son derece hasmane ve tahrik edici sözlerin gerisi çok ancak bir kez daha yeniden çoğaltmamak adına burada aktarmayacağım. Demokratik açılım adıyla kamuoyunun hiçbir ayrıntısını bilmediği müzakereleri sürdürenlerin attıkları her adımın neye mal olacağını çok iyi hesaplamaları gerekmiyor mu? Artık fetişleşmiş bir hal alan açılımdan herkesin kendi dilediği yorumu çıkarması ve bunun sonucu gidip dilediği köyde dilediği açılımı başlatmasında ortaya çıkan bu yeni genel geçer durumun hiç payı yok mu?
Yoksa Ankara’da kanat çırpan bir demokrasi kelebeğinin, Antalya’nın ya da bir başka kentin dağ köylerinde fırtınaya neden olabileceği günlerden geçtiğimizin farkında değiller mi?