Demokrasi, çok seslilik ve Ankara

Çok sesli müziğin,demokratik toplumun oluşumunun izlenmesi bağlamında  tematik değerleri vardır.

Ortaçağ’da, kilise korolarında çok sesliliğin ilk adımlarının atılması için  ciddi mücadele verilmesi gerekmiştir. Devrin iktidarı kilise, koronun çok sesli olmasına karşı çıkmış, bunun nedeni olarak da Tanrı’nın sesinin tek ve biricik olduğunu oysa çok sesliğinin Tanrı’nın tekliğine-biricikliğine karşı olduğunu savunmuştur.

Ayrıntısına bu yazı sınırları içinde girilemeyecek kadar derin bir inceleme konusu olabilecek bu süreç sonunda bugün bildiğimiz çok sesli müzik evrimleşmiştir.

Demokratik toplumlarda çok sesli müzik, toplumun dokusuyla içselleşmiştir.
O yüzdendir ki sivil toplum örgütleri merkezi yönetimlerin karşısında varlıklarını sürdürebilmekte, onun da ötesinde farklı düşünceleri güncelleştirebilmektedirler.

Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u Fethi, Osmanlı tarihinde bir fetihten öte  anlamlar taşır.
Fetih ile birlikte İmparatorluk’un yönetim biçimi de belirlenmiş, merkezi yönetim güçlenmiş, o zaman için Karamanoğulları gibi merkezden bağımsız yönetim birimi olma iddiasındaki beylikler de merkezin denetimi altına alınmıştır. Tarihçi olmadığım için sözlerim bir iddia taşımasa da bir anlamda bugün yakındığımız merkezi yönetim biçiminin temelleri de o tarihte atılmıştır. Ancak Osmanlı’nın zayıflaması, batının ileri ve yıkıcı bir merkez güç olması karşısında Osmanlı’da değişmek zorunda olduğunu hissetmiş ve bu sürece girmiştir.

Bu bağlamda Türkiye, yaklaşık 150 yıldır batılılaşma olarak tanımlanan bir çabanın içindedir. Bu süreç içinde demokratikleşme de önemli bir yer tutmaktadır. Demokratikleşme çabalarına paralel Türk müziğinde batı anlamında çok sesliliğe yöneliş de aynı döneme  rastlamaktadır.

Reformcu hükümdar İkinci Mahmud, daha sonra Türkiye’de gelişecek çok sesli müzik kurumlaşmasının da temeli sayılabilecek Türk ordusunun ilk batı standartlarında bando teşkilatı Mızıka-i Humayun’un kurulması için ünlü İtalyan Müzik adamı  Giuseppe Donizetti’yi 1828 yılında İstanbul’a davet etmiştir.

O tarihten günümüze çok sesli müziğin kurumlaşmasına ilişkin önemli gelişmelerin kaydedildiği yadsınamaz ise de,  bu kültürün toplumda içselleştirildiği pek söylenemez.

TBMM’de muhabir olarak çalışmaya başladığımda muhalefet partisinin genel kurul’a girmeyerek oturumu engellediğini görüp şaşırmıştım. Deneyimli bir arkadaşım ‘’O muhalefet partisi. Muhalefet yapmak için genel kurulun toplanmasını engellemesi de hakkı’’ deyip şaşkınlığımı daha da artırmıştı.
Yani önemli olan muhalefet yapmaktı. Daha da ötesi farklı bir düşünceden yola çıkılarak bir tavır takınılmıyordu. Kısaca Meclis’de bir çok seslilik yoktu. Bu olay yaklaşık 6-7 yıl önce oldu. Bugünkü tabloya baktığımızda da farklı bir görünümün olmadığını izliyoruz. Muhalefet partisi muhalefet yapmak için olan her duruma karşı çıkıyor. İktidar ise, muhalefete muhalefet yapmak için düşünce üretmek yerine tepkisel siyaset içinde farklı olarak ne dediğini anlatamıyor.

Ankara’nın gündeminde yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’a ilişkin gensoru önergeleri, Merkez Bankası’nın yeni yönetimi gibi konular var. Ancak ortama, farklı düşüncelerin düzeyli tartışıldığı bir düzenden daha çok kakofoni hakim. Yani bu yazıda anlatılanlar ne kadar bildikse gündem ve gündeme yaklaşımlar da o kadar bildik.

Hükümet ve muhalefete Bach dinlemeyi tavsiye ediyorum. Pekinel kardeşlerin Take Bach albümü olursa daha da iyi olur…

_________________
* Açık Gazete Ankara Temsilcisi

650690cookie-checkDemokrasi, çok seslilik ve Ankara

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.